Walter Benjamin'in kitaplığında

Walter Benjamin, “Kitaplığımı Yerleştirirken Kitap Koleksiyonculuğuna Dair Bir Konuşma”da toplamanın, edinmenin ve biriktirmenin zaman ve hatıralarla bağlantısına ilişkin düşüncelerini okura açıyor.

Ali Bulunmaz / Cumhuriyet Kitap Eki

‘Koleksiyoncu nesli tükendiğinde anlaşılır’

Koleksiyonu yapılan ne varsa fark ettirmeden biriktirene yük olmaya başlar. Daha doğrusu dışarıdan bakan böyle görür. Ancak biriktiren, topladığı şeylerin kendisinin sırtına kambur olduğunu kabul etmez. Olayı en fazla, vakit alan bir zevk diye niteler.
Gelgelelim mevzu koleksiyonun elden geçirilip düzenlenmesine geldiğinde alarm zilleri çalar. Kaosun çekiciliği logos’un güçlüğüyle karşı karşıya gelir. Mesele, Walter Benjamin’in Kitaplığımı Yerleştirirken Kitap Koleksiyonculuğuna Dair Bir Konuşma adlı metninde dediği gibi koleksiyonun kendisinden koleksiyonculuğa doğru kayar. Yazar, kitap biriktirmenin tutkusundan bahsederken genelleme yaparak “Her tutku kaosa yakındır ama koleksiyoncunun tutkusu, bilhassa hatıraların kaosuna yakındır” diyor.
 
ESKİ-ZAMAN İMGESİ”

Benjamin, kitaplarını raflara yerleştirmek üzere kutuları açtığında koleksiyonculuk üzerine enine boyuna düşünmeye başlıyor. Karmaşa ve düzenin diyalektiğini simgeleyen koleksiyonculuk, nesneleri sevme ve kaderlerinin farkına varmayla da bağlantılı. Yazarın buradan mülkiyete doğru çizgi çekmesinin bir anlamı var elbette: Edinmenin büyüsü ve arzusu, koleksiyoncunun en önemli dürtüsü haline gelir.

Koleksiyoncu, alıp biriktirdiklerinin hem önceki sahipleriyle hem de üretildiği zamanla ilgili düşünür. Benjamin buna, “nesnenin tüm geçmişiyle ilişki kurma” der. Koleksiyoncu, sakladığı o nesnenin âdeta uzak geçmişini görür; Benjamin’in “eski-zaman imgesi” diye nitelediği şey tam da buna karşılık gelir.

Eski bir kitap, bir koleksiyoncunun eline geçtiğinde Benjamin’in bahsettiği imge canlanır, böylece o kitap yeniden doğar. Bunun yarattığı çocuksu neşe, Benjamin’in gözüne takılan her kutuda anıların nefes alıp vermesini sağlar. Böylece eski dünyayı yenileme isteği de koleksiyoncu için başat hale gelir.

Yazarın bu noktada aklına takılan hayati soru ise şu: “Kitaplar, bir koleksiyonun eşiğini aşıp koleksiyoncunun eşyası haline nasıl gelir?” Yanıtı basit: Kitap yazmak, satın veya iade etmemek üzere kitapları ödünç almak. Koleksiyoncu biriktirirken çoğunlukla okumayacağı kitapları koruma altına alır. Bu “muhafazakârlık”, kitaplığı yavaş yavaş genişletir. Kitaplar, Benjamin’in kütüphanesine yukarıdaki gibi muhtelif yollarla doluşur ama özellikle “taktiksel içgüdü” dediği, seyahatlerinde antikacıları bulma yetisi ona gezdiği şehirleri epey bir tanıma fırsatı verir.  
 
NESNEYLE SAMİMİ İLİŞKİ”

Bir koleksiyon için hangi kitabın anlamlı ve değerli olduğunun çeşitli yollara başvurarak anlaşılabileceğini söylüyor Benjamin. Bunlardan biri, satıcıların tavsiyesi (ki bu çok netameli). Bir diğeri kataloglar ve müzayedeler. Bir başkası ise mütevazi pazar tezgâhları ya da miras.
Hangi yolla olursa olsun, kitap edinmek ve onu koleksiyona katmak Benjamin’e göre kişinin, ruhunu özgürleştirmesinin önünü açarken kitabın özgürlüğünün keşfine de önayak olur.
Benjamin, Pandora’nın Kutusu’nu aralar gibi kolileri yoklarken kitap koleksiyonculuğunun tarihle, mülkiyet kavramıyla, zamanla ve hatıralarla bağlantısını eşeliyor. Bu anda bildiği tek şey “koleksiyoncunun nesli tükendiğinde anlaşılacağı.”

Girişilen araştırma ve biriktirme eylemi, belki de anıların yitip gitmesini engelleme amacıyla gerçekleştiriliyor; Böylece Benjamin’in “nesneyle samimi ilişki” dediği şey, edinme arzusundan koruma güdüsüne doğru dümen kırıyor, olamaz mı?  
 
Kitaplığımı Yerleştirirken Kitap Koleksiyonculuğuna Dair Bir Konuşma/ Walter Benjamin/ Çeviren: Deniz Kurt/ SUB Yayın/ 40 s.