Vural'dan açıklama
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Anayasa değişikliği çalışmasında Türkiye'nin en önemli meselelerinden yolsuzlukla mücadele için hiçbir unsur bulunmadığını kaydetti.
cumhuriyet.com.trVural, Ankara Barosu Eğitim Merkezi'nde düzenlenen ''Yolsuzluklar'' konulu panelde yaptığı konuşmada, yolsuzlukların ürediği ortamın düzeltilmesine yönelik tedbirler alınmaması durumunda, yapının sürekli olarak yolsuzluk üreteceğini ifade etti. Yolsuzlukların çok yaygın olduğunu kaydeden Vural, yolsuzlukları önlemek için temiz toplum, siyaset ve yönetim anlayışının hakim kılınması gerektiğini belirtti.
Yolsuzluğu meşru kılmak için milletin ortak değerlerinin yıpratıldığını anlatan Vural, ''Acaba Deniz Feneri olayında asıl yıpranan nedir?'' diye sordu. ''Odağı rant arama anlayışı olan siyasetin sorgulanması gerektiğini'' söyleyen Vural, partisinin, toplumsal menfaatlere öncelik veren siyaset anlayışına sahip olduğunu kaydetti.
Siyasi Parti-Ekonomik güç ilişkisi
Siyasi kararların, ekonomik sonuçlar doğurabildiğini anlatan Vural, temiz siyaset için ekonomik güç ve siyaset arasındaki ilişkinin iyi değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Bu nedenle, siyasi partilerle ekonomik güçler arasındaki ilişkilerin şeffaflaştırılması gerektiğini belirterek, ''Siyasetin gittikçe daha fazla finansmana bağlanması, giderek rant arayan anlayışa teslim olması demektir'' dedi.
Aytaç Durak'ın İçişleri Bakanlığınca görevden uzaklaştırılmasına değinen Vural, ''Eğer bir bakan, bir belediye başkanını bir şey çıktı diye alıyor ama diğeri hakkındaki belgeli ihbarların üzerine, 'Soruşturmaya gerek yoktur' diye imza atabiliyorsa, nasıl çözeceğiz bu meseleyi? Objektif bir tercih kullandığını nasıl söyleyebileceğiz? Dolayısıyla temiz yönetimi sağlamanın yollarından biri de hukuk çerçevesidir, hukukun üstünlüğüdür'' diye konuştu.
''Müspet anlamda bir şey yok ama..."
Anayasa değişikliği çalışmalarını anımsatan Vural, ''Anayasa değişikliklerinde Türkiye'nin en önemli meselelerinden biri olan yolsuzluklarla mücadele edebilecek hangi unsur var? Bu kadar önemli bir sorun hakkında ne var? Hiçbir şey yok. Sıfır. Maalesef, müspet anlamda bir şey yok ama yolsuzluklarla mücadele edecek yönetim anlayışını çerçeveleyen hukuk sistemine, bağımsızlığına yönelik bir girişim var'' ifadelerini kullandı.
Yargının sınıflara, zümrelere ya da güçlere göre karar verebilmesini sağlayacak bir ortamın bulunduğunu söyleyen Vural, yargının, yürütmenin tercihlerini meşrulaştırmak için araç olarak kullanılması durumunda, yargıç devletine gidileceğini kaydetti.
Vural, partisinin, yolsuzlukların önlenmesi için milletvekili dokunulmazlığının kürsü dokunulmazlığıyla sınırlandırılması, ''yolsuzlukla mücadele kurulu'' ile ''Türkiye denetim kurumunun'' kurulması, denetim etkinliğinin artırılması, siyasi partilerin gelir kaynaklarının şeffaf hale getirilmesi gibi önerileri dile getirdiğini bildirdi.
Gazeteci Nedim Şener de yolsuzlukların önlenmesinin yolunun etkin denetimden geçtiğini belirterek, ''Birbirinden bağımsız denetim birimleri varsa ve bunlar birbirini denetleyebiliyorsa, hiçbir sıkıntı olmuyor. Bugün yaşadığımız sıkıntının temelinde bu var. AK Parti iktidara geldikten sonra her şeyi kendisine benzetmeye çalıştı ve her yere kendisinden insanlar getirmeye başladı'' diye konuştu.
"İktidarlar yargı denetiminden hoşlanmazlar"
Eski Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan, Ankara Barosu Eğitim Merkezi'nde düzenlenen ''Yolsuzluklar'' konulu açık oturumda yaptığı konuşmada, yasal düzenlemeler hayata geçirilemediği takdirde bunların bir anlamının olmayacağını belirterek, yolsuzluklarla mücadele ile ilgili çalışmalarda öncelikle siyasi iradenin olması gerektiğini, bu olmadığı takdirde yolsuzlukla mücadele kapsamındaki düzenlemelerin şekilde kalacağını söyledi.
Türkiye'de siyasi iradenin oluşması ve yerleşmesi için bir altyapının bulunmadığını savunan Çölaşan, siyasi partilerin mevcut yapısı, yüzde 10'luk seçim barajı ve dokunulmazlıklar gibi unsurlar nedeniyle bunun mümkün olmadığını kaydetti. Yolsuzluklarla mücadelede, siyasi irade kadar, yargı bağımsızlığının da önemli bir unsur olduğunu ifade eden Çölaşan, iktidara gelen siyasi partilerin hiçbirinin, dokunulmazlıkların kaldırılması ve seçim barajının düşürülmesine yanaşmadığını belirtti.
''Türkiye'de yozlaşmanın temelinin sistem olduğunu'' ileri süren Çölaşan, ''Bunu değiştirmiyorsa siyasi iktidar da kirlidir. Sonuçta ortaya çıkan yolsuzluk cennetidir'' dedi. Türkiye'de kamu idaresinde liyakat ve kariyer ilkelerinin atlandığını ileri süren Çölaşan, kamu kuruluşlarında da kadrolaşmaların yaşandığını öne sürdü.
''Piyasaları denetlemeleri öngörülen bağımsız kurulların da şimdi bağımlı kurul haline geldiklerini'' iddia eden Çölaşan, 2002 yılında çıkarılan 70 maddelik Kamu İhale Yasası'nda ise bugüne kadar 58 maddenin değiştirildiğini kaydetti. İhalelerde yolsuzluklar yapıldığını kaydeden Çölaşan, ''Görüntüde şeffaflık var ama nasıl şeffaflık? Televizyonda veriyorlar ama o televizyonda verilen ihalenin arkası arkada bağlanıyor'' görüşünü dile getirdi.
''Bütün iktidarlar yargıdan hoşlanmazlar"
''Bütün iktidarlar yargıdan hoşlanmazlar. Çünkü yargı denetiminden hoşlanmazlar'' görüşünü savunan Çölaşan, ''Son dönemler, bunun çok büyük kavga noktasına vardığını ve siyasetin yargıya karşı resmen kılıç çektiğini görüyoruz. Yargı tamamen savunma noktasına geldi. Bu da bir yolsuzluk'' dedi.
Deniz Feneri Derneğinin, kamuya yararlı dernek sayılması için 2003 ve 2004 yıllarında iki kere o zamanki yasal mevzuata göre, kamuya yararlı dernek sayma yetkisine sahip olan Danıştaya başvuruda bulunulduğunu ancak başvuruların reddedildiğini anımsatan Çölaşan, daha sonra siyasi irade tarafından Dernekler Yasası değiştirilerek, Danıştaydan bu yetkinin alındığını ve Bakanlar Kuruluna verildiğini, ardından adı geçen derneğin kamuya yararlı dernek olarak kabul edildiğini söyledi. Çölaşan, ''Yolsuzluklarla mücadelede ilk unsur siyasi iradedir. Siyasi irade yolsuzluktan medet ummayacak. Hukuka inanmış, yargıya inanmış, demokrat bir siyasi irade yolsuzlukların da üstesinden gelir'' diye konuştu.
Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu Başkanı Prof. Dr. Bilal Eryılmaz ise etik üzerinde konuşmanın kolay ancak etik davranmanın kolay olmadığını belirterek, aynı şekilde yolsuzluklar hakkında da konuşmanın kolay olduğunu ancak yolsuzlukla mücadelenin kolay olmadığını kaydetti. Yolsuzlukların, ''maddi içerikli'' ve ''ilişkilere dayalı'' olmak üzere ikiye ayrılabileceğini belirten Eryılmaz, Dünya Bankası verilerine göre, dünyada ticari işlemlerde her sene 80 milyar dolar rüşvet ödendiğini belirtti. Yolsuzlukların, devletin itibarına olan güveni sarstığını ifade eden Eryılmaz, konuşmasına, Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulunun çalışmalarına ilişkin bilgiler de verdi.
''Atı alan Üsküdar'ı geçiyor"
Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Burçin Yereli de yolsuzlukların, tekelci güç ve takdir yetkisinin bulunduğu, hesap verme sorumluluğunun ise bulunmadığı yerlerde meydana geldiğini söyledi. Yolsuzluğun, ''emanet edilmiş yetkinin, kamusal ve özel çıkarları zedeleyecek şekilde her türlü kötüye kullanımıdır'' şeklinde uluslararası bir tanımı olduğunu aktaran Yereli, kamuda bulunan herkesin elindeki yetkiyi kötüye kullanabileceğini kaydetti. Yereli, ''Yolsuzluk, adalete olan inancın da yitirilmesine neden olur. Bu da devlete güvenin altına dinamit koyar'' dedi.
İnşaat Yüksek Mühendisi Erdoğan Balcıoğlu ise Türkiye'de yolsuzluk ve rüşvetin artık kanıksandığını belirterek, özellikle 70'li yıllardan bu yana kamu arazilerinin yağmalanması süreci yaşandığını ifade etti. En büyük yolsuzlukların imar faaliyetleri çerçevesinde görüldüğünü belirten Balcıoğlu, bunlara karşı başlatılan yargısal süreçlerin ise yavaş işlediğini söyledi. Balcıoğlu, ''Yargısal süreçler çok yavaş işlediği için de atı alan Üsküdar'ı geçiyor'' diye konuştu.
İlgili haber