Vitrindekiler... (17.04.2021)

Vitrindekiler’den haftanın seçkisi yine yetkin yapıtlarla dopdolu...

Cumhuriyet Kitap Eki

Homerosçu İlahiler - Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi / Giriş, çeviri ve notlar: Erman Gören / Yapı Kredi Yay. / 244 s.

Homerosçu İlahiler Yunan tanrılarına yönelik heksametron veznindeki otuz üç hymnos’tan (ilahi / neşide) oluşan bir külliyat. Bu külliyatın böyle bir başlıkla anılmasının nedeni İlahiler’in Antikçağ’da Homeros’a, yani Ilias ve Odysseia’nın bestecisi olduğu varsayılan kişiye atfedilmesi. Kitaptaki metinler matbu olarak ilk defa Erken Modern Avrupa’nın en etkili hümanistlerinden Demetrius Chalcondyles tarafından 1488’de yayımlanmış. Hepsi tanrılara yönelik bir çağrıyla başlayan ve bir elvedayla tanrıyı uğurlayarak sonlanan Homerosçu İlahiler, Eski Yunan dini ve mitolojisi kadar, mitsel coğrafya tasavvuruna, Homeros çağından itibaren sürdürülen ve belirli açılardan bütünüyle korunan icra geleneğine dair kilit nitelikte bilgiler sunuyor. Daha önemlisi, belki de bu metinlerin modern insanın en çok ihtiyacı olduğu bir zamanda “işaret eden dilin” kökten etkisizleştiği kutsallığın liturjik aurasına bin yıllar ötesinden seslenen bir davet niteliği taşımaları.

İstiklâl Süvarisi: İzmir’in Kurtuluşu - Teğmen Ali Rıza Akıncı'nın Hatıratı / Yaşar Aksoy / Kırmızı Kedi Yay. / 264 s.

Aksoy kitabında, Birinci Dünya Savaşı’nda Filistin-Suriye cephesinden sonra Bolşevizm yanlısı Yeşil Ordu’da, ardından Mustafa Kemal Paşa’nın İstiklal Ordusu’nda çarpışan, Fahrettin Altay Paşa komutasındaki 5. Süvari Kolordusu, 2. Tümen, 4. Alay, 2. Bölük Süvari Takım Kumandanı olarak, İzmir’e ilk giren ve Hükümet Konağı’na Türk bayrağını çeken Teğmen Ali Rıza Akıncı’nın şimdiye kadar hiç yayınlanmamış hatıratını sunuyor. Aynı zamanda İzmir’in Kurtuluşu destanı niteliğindeki İstiklâl Süvarisi; İstiklâl Ordusu’nun en altındaki aç, susuz, uykusuz, beş parasız, çıplak atına semersiz binen, kuru peksimetten başka bir şey yiyemeyen, atı ve tüfeğinden başka hazinesi olmayan ama vatan aşkı ile kavrulan insanların emperyalizme karşı destansı isyanının hikâyesi...

Nehir ve Diğer Tüm Şeyler / Mustafa Nuri / Mona Kitap / 296 s.

Birbirine yabancı dört insan. Olagˆanüstü bir güce sahip Nehir... Acılar... Arzular... Pis¸manlıklar... Bütün güzelligˆi ve agˆırlıgˆıyla yaşam. Hiçbir s¸ey bekledikleri gibi degˆildi. Buna kendileri de dahildi… Acıları alması veya unutturması ile meşhur bir Nehir vardır ancak bunun için oraya giden her kişi bir bedel ödemeye hazır olmalıdır. Roman, kahramanın Nehir’e yolculuğu ile açılır. Orada tanıştığı birbirinden farklı acılara sahip insanlar Nehir’in gücü ile adeta birbirlerine doğru çekilirler. Gandi, Komşu, Kaçak ve Tom ile aralarında oluşan yakınlık bedenlerini, cinselliklerini, sevgilerini, ölüm ve diğer inançlarını sorgulamaya iterken, Nehir de gizemli bir şekilde onları yeniden çağırmaktadır. Yönetmen ve yazar Mustafa Nuri, ilk romanı Nehir ve Diğer Tüm Şeyler’de; toplumun ahlak ve sevgi dinamiklerini birbirinden ilginç kahramanlarının kesişen yaşamları üzerinden sorgularken, okuru da kendisi ile yüzleşmeye davet ediyor.

2666 / Roberto Bolano / Çev.: Zeynep Heyzen Atkeş / Can Yay. / 1192 s.

“Meksikalı entelektüellerin bilinen güçle ilişkisi bilinen hikâyedir. Hepsi aynıdır demiyorum. Kayda değer istisnalar var. Güce teslim olanların kötü niyetli olduklarını da söylemiyorum. Hatta tamamen teslim olduklarını bile iddia etmiyorum. Sadece bir iş deyip geçebiliriz ama devlet için çalışmaktan bahsediyoruz. Meksika’da ve bu söylediğim Arjantin hariç bütün Latin Amerika için de geçerli, entelektüeller devlet için çalışır.” 2666’yı meydana getiren birbirinden bağımsız okunabilecek beş roman ortak unsurlar içerdiği gibi ortak bir amaca da hizmet ediyor. Romancılardan akademisyenlere, mahkûmlardan spor yazarlarına, öğrencilerden savaş suçlularına uzanan karakterlerin yolları ABD-Meksika sınırındaki, kadın cinayetleriyle ün salan meşum bir şehirde kesiştiriyor Yaşamının son yıllarında yazdığı 2666, Roberto Bolaño’nun en iddialı yapıtı.

Maral / Dursun Akçam / Literatür Yay. / 180 s.

Dursun Akçam’ın ilk öykü kitabı olan Maral’da, Doğu Anadolu köylüsünün zorlu yaşamının ele alındığı şu öyküler yer alıyor: “Zozan, Aşağı Mahalle’nin Ağaları, Tahsil, Kara Kâğıt, Begi Aga, Kaka, Alo Efendi, Tiyatora Kızı, Eko, Şahin Efendi, Kınalı, Küpeli Cefer, Zaloğlu, Maral”. Akçam, başat özelliği olan gözlemlerini kurmacaya taşıyor; çocukluğunun geçtiği coğrafyadaki kadının, erkeğin, çocuğun yaşamak zorunda olduğu son derece zorlu koşulları aktarırken, ince ironisiyle dinî-ahlakî saplantıları ve trajikomik durumları da dile getiriyor. Maral’daki öyküler, konu, kişi, yer olarak birbiriyle ilintili: Ölmezler köyünde yaşayanların yoksulluk sorunları ile onu aşma eylemleri, bir anlatı bütünlüğü oluşturuyor.

Keşke - Bir Köy Enstitüsü Romanı / Sema Soykan / Alfa Yay. / 500 s.

Kitap, sırlar ile özlemler, mağlubiyetler ile galibiyetler arasında savrulan altı yaşamın perdesini aralıyor.

Yaşanmış olaylardan esinlenerek yazılan kitap, Türkiye’nin aydınlanma sürecinde yetişmiş iki öğretmenin -Sabia (Nedret) ve Fikret’in- yaşamöyküleri, vatan sevgileri, ölümsüz aşkları ve fedakârlıklarını anlatırken, Köy Enstitülerinin açılışından kapanışına, işleyişinden benzersiz eğitimine ve Türkiye’nin 1940-1980 yılları arasında yaşadığı siyasi süreçler ile emperyalizmin eğitimimiz ve de toplumumuz üzerindeki etkilerine de mercek tutuyor.

Arkabahçe / Ebru Çaloğlu / Remzi Kitabevi / 128 s.

Çaloğlu, kitabında dünyaca tanınan on dört ünlü eserin pek bilinmeyen, bazıları okuyucuları şaşırtacak yaratılış öykülerini anlatıyor. Dünya edebiyatına yön vermiş eserlerin perde arkasını gözler önüne seriyor. Henüz kamuya açılmamış arkabahçeleri görmek isteyenlerin ufuklarını zengin bakış açısıyla genişletiyor.

Daha Mavi / İpek Özgür / İstanbul Tıp Kitabevi / 123 s.

İpek Özgür, yeni şiir kitabı Daha Mavi ile okuyucuyu alışılagelmiş şiir algısının dışına çıkarıp, imgeleri ve dizilimleri farklı bir solukla ortaya koyuyor. İkinci Yeni’den esintiler taşıyan, doğrudan yüreğe ve ruha dokunabilmeyi ön plana çıkardığı şiirlerinde; okuyucuya yepyeni bir serüven sunuyor. Daha Mavi; genç bir şairden sakinleştiren, düşündüren, ruha işleyen taze bir dilin işaret fişeği, yalın bir çağrı.

Güney Afrika - Gökkuşağı Ülkesi / Güliz Elal / Yeni İnsan Yay. / 320 s.

“Gökkuşağı Ülkesi”, dünyanın en eşitlikçi anayasalarından birine, on bir resmi dile ve iki farklı milli marşa sahip, yasama ve yürütme başkentleri farklı, her renk ve dinden pek çok etnik gruptan oluşan ama aynı zamanda ileri derecede sosyal ve ekonomik sorunlarla boğuşan, çelişkiler ve sürprizlerle dolu bir ülke.

Bu kitapta ülkenin bir ucundan diğerine yolculuk yapacak, yazarın keskin bir gözlemci ruhuyla gezdiği şehirlerde, aslan ve sırtlan seslerini dinleyerek uyuduğu milli parklarda ona refakat edeceksiniz. Ülkenin karmaşık ve sancılı tarihine dalacak, olağanüstü doğal güzelliklerine hayran kalacak ve yazarın bu yolculuklarda karşılaştığı pek çok sıra dışı karakteri tanıyacaksınız.

Borçlandırma Siyaseti: Türkiye’de Finansal İçerilme - Ankara Dayanışma Akademisi Kitaplığı / Ali Rıza Güngen / İletişim Yay. / 206 s.

Ali Rıza Güngen’in… çalışmasının özgün bir hipotezi var: Türkiye’de ‘finansallaşan kapitalizmin yeni tür ... yurttaş yaratma uğraşının bir projeye dönüşerek 2010’lar başında devlet kademesinde hâkim olma’ sürecinin irdelenmesi. Güngen bu projenin uygulamaları ve sonuçlarının, Türkiye’de 1980’lerde başlayan finansallaşmanın bir veçhesini oluşturduğunu ileri sürüyor. Çalışma, günümüzde her yerde ve her şeyde bir ‘yerli ve milli’ unsur yaratma projesinin öznesinin irdelenmesi ve bu ‘öznenin’ devlet kademelerinde nasıl şekillendirilmekte olduğunun analizi de niteliğinde. 2001 ekonomik krizi sonrasında adım adım inşa edilen borç siyasetinin nasıl yönetildiğini irdeleyen Güngen, bu borçlandırma rejiminin asla bir saadet zinciri olmadığını da gösteriyor. Geçici bir “yoksulluğu hafifletme” perdesinin arkasında derinleşen eşitsizlikler ve süreğen krizleri, Türk ekonomisinin yapısal “gerçeğini” ortaya koyuyor.

Sofraya Bir Tabak Daha Koy / Gizem Hacımuto / Bilgi Yay. / 240 s.

Eski bir apartmana bir şehrin kaç farklı sesini sığdırabilirsiniz? Kaç rengini? Kaç hatırasını? Reçeli bir türlü tutturamayan Aysel, çorba içemeyen Melih, mücver yapamayan Erol, pilav pişirmekten kaçan Zeliha, köklü bir ailenin kızı sıfatıyla mutfağa hiç girmemiş ama günü geldiğinde kendisini yapayalnız bulmuş Şara Hanım, hiçbir tadı ayırt edemeyen Sinan, hiçbir kekin tarifini istediği gibi hayata geçiremeyen Nilgün, herkesin matemine helva yetiştirirken yeteneklerini acısı karşısında kaybeden Necibe… İlginç, değil mi? Ama mesele çok daha derinlerde. Gizem Hacımuto, bizi aramızda yaşayan ve görmekte yeterince cömert davranmadığımız insanları daha yakından tanımaya çağırıyor. İncelikle… Çarpıcı bir üslupla… Dokunaklı hikâyeleri sevenleri bu kitapta duygu yüklü bir yolculuk bekliyor…