Vicdanların ağır yükü

2018 yılı 2019’a 68.5 milyon zorla yerinden edilmiş insan devrediyor. Bunlardan 25.5 milyonu canlarını bir başka ülkeye kaçarak kurtarabilmiş insanlar, yani mülteciler.

Metin Çorabatır (*)

 Yeni yıla başlarken daha önce görmediğimiz boyutta bir insani krize tanık oluyoruz. İstatistiklerin arka planında tekil yaşam tecrübeleri ve geleceğe yönelik umutlar yatıyor. Mülteci demek, evlerine dönmek isteyen yalnız anneler, tekrar çalışabilmek isteyen babalar, çocukluklarını yaşamaya hasret çocuklar demek.

Son yıllarda yaşanan büyük mülteci hareketleri, uluslararası mülteci hukukunun hiçe sayılmasına yol açtı. Duvarlar örüldü, insanlar denizlerde boğulmaya, adalarda hapsolmaya terkedildiler, -20 derecelerde, soyundurulup üzerlerine polis köpekleri salındı, geri püskürtme ile nehirlere atılıp donduruldular. Nefret söylemlerinin yaygınlaştığı, İslam karşılığının, ırkçılığın tırmanışa geçtiği bir ortamda yeni yılla bizi ümitlendiren şeyler oluyor mu?

Milyonlarca mültecinin maruz kaldığı şiddet ve zulmün 2019’da da bitmeyeceği kesin olmakla beraber, uluslararası toplumun son günlerinde ortaya koyduğu siyasi irade bir nebze iyimserliğe yol açıyor. BM’nin ezici bir çoğunlukla kabul ettiği Küresel Mülteci Mutabakatı (KMM) 2019 ve ilerisi için iyimser olmamızı sağlıyor. KMM, 1951 tarihli Mültecilerin Statüsü’ne dair Sözleşme’ye alternatif değil, onun attığı temeller üzerine inşa edilecek yeni bir işbirliği çerçevesini belirliyor. KMM’nin dört ana hedefi var: 1- Çok sayıda mülteci barındıran ülkelerin üzerindeki baskıyı azaltmak; 2- Mültecilerin dayanırlıklarını arttırmak; 3- Üçüncü ülkelere erişim imkânlarını arttırmak; 4-Mültecilerin ülkelerine geri dönüş koşullarının oluşmasını desteklemek. Eksiklerine rağmen KMM, arkasına aldığı güçlü destekle ileriye dönük ümitleri arttırıyor.

Türkiye’nin mültecileri
Türkiye 2019’a dünyada en fazla mülteci barındıran ülke unvanıyla girdi. Yaptığı fedakârlık ve uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmesi, dünyada takdir topluyor. Ancak Avrupa dışından gelen mültecilere sadece geçici nitelikte bir koruma sağlanıyor olması, sorunun iyi yönetilememesinin önündeki en büyük engeli oluşturuyor. Üçüncü ülkelere yerleştirme, 2019’da da çok sınırlı sayıda mülteci için geçerli olacak. Gönüllü geri dönüşün koşulları henüz ortada yok. Dolayısıyla Türkiye’nin kapsamlı entegrasyon politikalarına ihtiyacı var. 2018’in sonuna gelindiğinde henüz Uyum Strateji Belgesi ortaya çıkartılamadı. Yeni yılda, KMM’ındaki taahhütler de dikkate alınarak hızlı adımlar atılmalı. Yoksa tüm çabalar “yamalı bohça” niteliğini taşıyacak.

Örneğin eğitimde mülteci çocukların Türk okullarına kayıtları 2017’da zorunlu hale getirildi. Ama 2019’a girerken yüzbinlerce Suriyeli genç eğitim hakkına erişemiyor. Çalışma izinleriyle ilgili düzenlemeye rağmen mültecilerin çok büyük bir bölümünü kayıt dışı çalışıyor. Yerel seçimlere gidilirken siyasi partiler belediyelerin konuya el atmasını kolaylaştıracak bir vaatte bulunmadılar. Serbest dolaşım, konut ihtiyaçlarının karşılanması, sosyal hizmetlerden yararlanma gibi pek çok konuya temel haklar açısından yaklaşılmaması milyonlarca mültecinin yarattığı baskıların 2019’a taşınacağını gösteriyor. Yeni Suriye için yürütülen “cılız” siyasi çözüm arayışlarında milyonlarca Suriyeli mültecinin sesini daha kuvvetli duyurması amacıyla örgütsel olarak güçlendirilmesi, 2019’daki önemli bir beklenti. Türkiye’nin çözüm arayışlarını engelleyen mülteci sözleşmesine uyguladığı coğrafi kısıtlamayı kaldırması hâlâ bir ütopya gibi görünebilir. Ama bu adımın kaçınılmaz olduğunun anlaşılacağı günün geleceğini umarak yeni yıla giriyoruz.

(*) İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Başkanı