Venedik üzeri Toronto

Venedik üzeri Toronto ya da Toronto üzeri Venedik demek doğru değil artık. Venedik yanında Toronto demek gerekir. Farklı kulvarlarda anlamsız bir yarışa girmekten vazgeçip, yıllar önce başladıkları flört ardından sürdürdükleri uzun balayı dönemi, giderek sağlam bir evliliğe dönüşmüş gibi görünüyor.

Mehmet Basutçu

Cumartesi gecesi Lido adasında açıklanan aslanlar listesinde yer alan sekiz filmden beşini Toronto’da izlemek mümkün yine; ödül alamayan filmlerin büyük bir çoğunluğu da burada zaten... Bu akıl evliliğinin simgesel göstergesi, büyütüp devasa bir sinema AVM’sine dönüşen, kısa adıyla TIFF’in mimarı Piers Handling’in, görevini devreder devretmez soluğu Venedik’in ana jürisinde almış olması...

Lucrecia Martel...
Başta Altın Aslan, en önemli ödülleri belirlemekle yükümlü olan bu yılki jürinin başkanı Arjantinli kadın yönetmen Lucrecia Martel’in, daha ilk gün Roman Polanski’ye karşı aldığı tavır, çelişkiler örgüsünün ilk ilmeği olmuştu. Ne mutlu ki, sonuçlarda sinema öne çıkıyor, içerik ve biçim arasındaki uyum ve yaratıcılık ön plana alınarak, Roman Polanski’nin Alfred Dreyfus olayıyla İlgili önemli tarihsel filmi “Sucluyorum”, listenin ikinci sırasında, Gümüş Aslan’a layık görülüyordu. Polanski’nin fimi, ayrıca, bu yıl Esin Küçüktepepınar’ın başkanlığındaki FIPRESCI jürisi tarafından da en iyi film seçildi...
Altın Aslan’ın, Todd Phillips’in Oscar yarışlarında söz sahibi olacağına kesin gözle bakılan olağanüstü başarılı filmi “Joker”e verilmesi gerisinde de, filmin yönetmeninin kimliği, ülkesi ya da bütçesindeki paranın rengi herhangi bir rol oynamış olamamalı. Hatta, öyküsünü anlattığı kahramanın popüler bir çizgi roman figürü olması da hiç önemli değil. Tam tersine, bu tür yaklaşımlar bakış açımızı yönlendireceğinden, filmi özgürce algılamamıza, rahatça kucaklamamıza engel olacaktır. “Joker”, ana akım sineması içinde yer alsa da, derinlikli bir yaratıcı sineması örneği olarak Altın Aslan’a çok yakışıyor. Tıpkı, listenin 3. sırasındaki en iyi yönetmen ödülünü alan, İsveç sinemasının kendine özgü adı Roy Andersson (1943) gibi. Mizansen sanatının en özgün, en yaratıcı adlarından biri olan Andersson, olağanüstü bir estetik ustası aynı zamanda. Ödüllendirilen filmi “Sonsuzluk Hakkında”, umutsuz, soluk ve soğuk bir dünyanın yalnız insanlarını, ağırbaşlı kamera vuruşlarıyla parça parça anlatırken, popüler izlenebilirlik peşinde koşmayan sinema sanatının belki de en derinlikli örneği.
2014 yılında yine Venedik’te Altın Aslan alan Andersson’un bu ödüllere ihtiyacı yok kuşkusuz; ancak, farklı sinema dillerine giderek uzak kalan seyirci kitlelerinin bu ödüllere ihtiyacı var...