Venedik-Toronto örtüşmesi

Emin Alper’in Venedik’ten Jüri Özel Ödülü’yle dönen “Abluka”sı Toronto Film Festivali’nde de yer alacak.

Mehmet Basutçu

Toronto Festivali, kısa adıyla TİFF, bu güz 40. yaşını kutluyor. Yine pırıltılı, gösterişli bir ortamda, 75 ülkeden gelen, büyük bir çoğunluğunun ilk gösterimi burada yapılacak olan yaklaşık 500 film yer alıyor programda. Bu geniş yelpazede Hollywood sineması aslan payını kapsa da, sanat sineması yerini ve önemini korumakta. Giderek sinema dünyasının vazgeçilmez AVM’sine dönüşen TİFF, her zaman yolları kesişmese de, farklı sinema türlerini bir araya getirmeyi sürdürüyor.

Açılış, Québec’li yönetmen Jean-Marc Vallée’nin “Yıkım”ıyla (Demolition) başlıyor. Oyuncuları Naomi Watts ve Jake Gyllenhaal boy gösteriyorlar. Ertesi gecenin gala filmi “Marslı”nın (The Martian) yönetmeni Ridley Scott yanında filmin Matt Damon’lı kalabalık oyuncu kadrosu da var.

George Clooney ile Sandra Bullock da ilk günlerin konukları arasındalar...

 

Venedik ödülleri...

La Mostra’da yarışan filmlerin yarısından fazlası yine Toronto’da. Son yıllarda iki etkinlik arasında başgösteren rekabet korkulduğu kadar keskin değil. Toronto ile Venedik’in birbirlerini tamamlayan yapıcı örtüşmesi süregeliyor. Cumartesi gecesi Lido’da beklenmedik bir biçimde öne çıkarak Altın Aslan kazanan Venezüellalı genç yönetmen Lorenzo Virgas’ın ilk filmi “Desde Allá” da, ödül alamamalarına üzüldüğümüz Jerzy Skolimowski ve Marco Bellocchio’nun filmleriyle birlikte burada da gösteriliyor.

Toronto kataloğunda bu yıl dört uzun iki de kısa filmle ciddi bir yer alan Türk filmleri arasında bulunan “Abluka”yı da, cuma günü burada ikinci kez izliyorum. Emin Alper, el attığı konunun güncelliği ve anlatım dilinin biçimsel özgünlüğüyle, La Mostra’nın bu yılki ana eksenlerinin kesiştiği noktada yer almasıyla da dikkati çekiyor. Yaşanmış olaylardan yola çıkarak, siyasi gerçeklere eleştirel, sert bir bakış getiren “gerçeğin sineması” türünün farklı örnekleri olan filmler bu yıl Venedik seçkilerinde öne çıkarken, La Mostra’nın belirgin kimliğini simgeleyen yaratıcı sanat sineması, vazgeçilmez temel eksendi yine.

 

‘L’Hermine’e iki ödül

Arjantinli yönetmen Pablo Trapero’un En İyi Yönetmen Aslanı’yla ikinci sırayı almasını, Venedik jürisinin dünya genelinde kaygı uyandıran siyasi gerçeklere eğilen filmlere gösterdiği duyarlığın izdüşümü olarak yorumlayabiliriz. Sonuçta, her ne kadar yaklaşımları ve biçemleri çok farklı da olsa, Alper de, Trapero da, diktatörlük rejimlerine karşı tavır alıyorlardı.

Güney Amerika sinemasını ve genç yönetmenleri öne çıkaran jürinin, Fransız yönetmen Christian Vincent’ın içtenlikle alkışladığımız filmi “L’Hermine”e iki ödül birden vermesi, Fabrice Luchini gibi büyük bir oyuncuyu öne çıkarırken incelikli senaryonun sanat sineması için ne kadar önemli olduğunun da altını çiziyordu. Toronto’da, aralarında Deniz Gamze Ergüven’in hem Türk hem de Fransız yapımları arasında yer alan “Mustang”in de bulunduğu 33 Fransız filmleri listesinde “L’Hermine” yok nedense...