Vatansever ringa balığı...
.
Elif GünselKuzey Denizi’nin asırlardır yorulmaksızın kıyıya taşıdığı kumların oluşturduğu, başı sonu belli olmayan Scheveningen sahili uzayıp gidiyor gözümün önünde. Gökyüzüne üç boyutlu serpiştirilmiş gibi duran kül rengi bulutlar, hafif rüzgâr eşliğinde gönülsüzce salınıyor. Hafif çişeleyen yağmura rağmen, kasabayı sevimli buluyorum. Denize olan tutkumdan olsa gerek; sahil boyunca kurulan tüm yerleşim yerleri bana zaten sorgusuzca güzel gelir. Kuzeyin turistik balıkçı kasabasına, her yıl haziran ayının ortalarında tatlı bir telaş hâkim olur. Bayrak Günü (Vlaggetjesdag) olarak kutlanan etkinlikte, sezonun ilk ringa (haring) avına çıkmış teknelerinin limana dönmesi beklenir. Flamalar ve bayraklar ile donatılan teknelerden limana ilk yanaşan teknenin kaptanı, içi ringa dolu fıçıyı kraliçeye sunma onuruna layık görülür. Ardından sembolik olarak düzenlenen açık artırma sonucu elde edilen gelir yardım kuruluşlarına gönderilir. Bu yıl düzenlenen açık artırmadan 95.5 bin Avro gelir sağlandı. Sadece mayıs ve haziran aylarında avlanan ringanın yağ oranı, sezon başlamadan yakalanırsa düşük, sezon sonrası yakalanırsa yüksek olur. Hollandalılar’ın damak lezzetine uygun olabilmesi için balığın yüzde 16 yağ oranına ulaşması beklenir. Hollandalılar neredeyse “milli atıştırmalık” haline gelmiş ringa ziyafetine tutkunlar. Salamura edilen balıklar, ülkenin her tarafına dağılmış balıkçı tezgâhlarından, restoranlardan ve çoğunlukla seyyar sokak karavanlarından temin edilir. Genellikle vakti ve bütçesi çok fazla olmayan Hollandalılar ayaküstü sokakta servis edilen bu lezzeti soğan ve tatlı turşu ile yemeyi tercih eder. Balığı “The Dutch Style” (Hollandalı gibi) yemek isterseniz; kuyruğundan tutup soğana daldırırsınız, sonra da havaya kaldırıp başınızı geriye verip, yavaş yavaş yemeye başlarsınız. Balık kaygan, eti ağızda dağılıveren yumuşak bir yapıya sahip. İtiraf etmem gerekir ki, çiğ olduğu için balık sevmeyenlere tadı iddialı gelebilir. Karton tabaklar üzerinde yumuşak ekmek içinde de servis edilen balığın tanesi yaklaşık 3 Avro. Hem hesaplı hem de doyurucu. Geçmiş yıllarda kontrolsüz avlanmadan dolayı ringanın nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Ancak alınan önlemler sayesinde, artık yılda 50 milyara yakın ringa balığı Kuzey Denizi sularında yüzüyor. Gümüşi renkteki bu küçük balık, protein ve Omega 3 açısından zengin. Hatta kimileri içindeki Omega 3 yağı, kemoterapi ilaçlarının direnç geliştirmesine neden olduğundan, tedavi sürecinde olan hastaların seans öncesi ve sonrası bir süre bu balığı tüketmelerinin kesinlikle önerilmediğini belirtiyor.
Ringa ve Hollanda’nın ortak tarihi
Rivayet olur ki; Hollanda tarihte deniz ticaretinde kazandığı üstünlüğünü ve kolonizasyon ile gelen zenginliğini bir bakıma çelimsiz ringa balığına da borçlu. Eski bir Hollanda deyişine göre, Amsterdam ringa kılçıklarının üstüne kuruldu. Nasıl mı anlatalım... Ringa sürüleri her yıl Kuzey Denizi’den Manş Denizi’ne doğru inerken kıyı boyunca yaşayan Hollandalılara balıkçılık mesleğini edindirir. Balıkçılık geliştikçe gemi yapımı da artar. Gemiler için dayanıklı yelken kumaşı dokuması, ahşap işlemeciliği, ağ ve halat yapımı gibi tamamlayıcı yan sektörler beraberinde gelişir. Kazançlı ringa ticaretinin geliriyle Amsterdam kanallarındaki gösterişli binalar inşa edilir. Günlerce denizde kalan balıkçıların erzağının dayanması ve avlanan tonlarca balığın da uzun süre bozulmadan korunması zorunludur. Derken 14. yy’ın sonlarına doğru salamura ve fıçılama yöntemi geliştirilir. Salamura edilmiş ve fıçı içine konmuş ringanın, uluslararası pazarlara gönderilebilmesi için Rotterdam Limanı’nın ilk temelleri atılır. (Rotterdam şu anda Avrupa’nın en büyük limanı ve her türlü emtia Kıta Avrupa’ya kara ve nehir yolları aracılığıyla buradan dağıtılıyor.) Ringanın sorumluluğu burada bitmez... Kuzey Denizi, fırtınalı havalarda ağzından köpükler saçan canavara dönüşür. Taşınan kumlarla devamlı yer değiştiren gelgit düzlükleri, bölgenin haritasını istikrarsız hale getirir. Güçlü akıntıların oluşturduğu bariyer adaları arasında, aniden yön değiştiren rüzgârlar eşliğinde ringanın peşine düşen balıkçılar, çetin şartlar altında denizciliği öğrenir. Ahşap tekneleri ile belki de pusulası bile olmadan sadece yıldızlara bakarak yol alan denizciler, hiddetli koşullarda hayatta kalma becerileri geliştirir. Bir kere denize açıldı mı bir daha nerede kara görecekleri belli olmayan denizcilerin, doğaldır ki güçlü gıdalara ihtiyacı vardır. Tabii ki bu görev, zengin protein ve Omega-3 kaynağı olan ringaya düşer. Erzak problemini halleden maceraperestler, Kuzey Avrupa ve Baltık ülkeleri ile ticaretini büyütürler. Artık ringadan ziyade, çok daha kârlı emtiaların ticaretinin zamanı gelmiştir. Hollanda; Doğu Akdeniz’de Osmanlı İmparatorluğu kıyılarından, Asya ve Afrika kıtalarına kadar keşfettiği yepyeni coğrafyalardan getirdiği egzotik ürünlerle kısa sürede akıl almaz derecede zenginleşir. Kuzey Denizi’nin “vatansever” balığı ringa, Hollandalılara önce balıkçılığı, sonra denizciliği, ardından ticareti öğretmiştir. Ringanın kuyruğuna takılıp başlayan macera, bir ulusu Altın Çağı’na taşıyan yolculuğunun mihenk taşıdır.