Varank'a Kanal İstanbul yanıtı: "Bilimsel bir karşılığı yok"
Çevre Mühendisleri Odası’ndan Utku Fırat, "Su yolu ile İstanbul nüfusunun önemli bir kısmı yaklaşık 8 milyon bir adaya hapsedilecek. Özellikle yaklaşan İstanbul depremi göz önüne alındığında, olası ya da bir afet durumunda karadan yalnızca 11 köprü ile ulaşım imkanı tanınan bu yoğun nüfusun yaşayacağı trajediyi stratejik olarak güvenli bulmanın bilimsel bir karşılığı yoktur” dedi.
cumhuriyet.com.trBeyrut patlamasının ardından , bilim insanlarının karşı çıktığı, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘hayalim’ dediği Kanal İstanbul projesine gözler çevrilmiş durumda. Çeşitli AKP’li çevrelerce projeyi destekleyen her olay propaganda haline dönüştürülüyor. ‘Çılgın projenin’ ise patlamaları önleyebileceği öne sürülüyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın “Kanal İstanbul basit bir konu değil, Türkiye için stratejik bir güvenlik meselesidir” yorumu üzerine taslak mevzuat hazırlandı. Yap-işlet-devret modeliyle ‘rant projesinin’ gerçekleşmesine karar verildi.
Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Yönetim Kurulu üyesi Utku Fırat, “Patlamaya neden olan amonyum nitratın gerekli önlemler alındığında İstanbul Boğazı’ndan sorunsuz şekilde geçebildiğinin deneyimle kanıtlandığını hatırlatmak gerekir” dedi. Fırat ayrıca projenin ‘mevcut iktidarın bu yıkımdan elde edilecek rant ve sermaye için evet dediğini, bölgedeki köylerde yaşayan yüzlerce çiftçi ve emekçiye bakışı simgeler nitelikte’ olduğunu vurguladı.
‘İSTANBUL BOĞAZI STRATEJİK OLARAK DAHA GÜVENLİ’
İstanbul Boğazı’nın hem gemilerin seyir güvenliği açısından hem de aynı şiddette yaşanacak bir patlamanın yaratacağı etki açısından çok daha güvenli olduğunu vurgulan Utku Fırat, 2 bin 750 ton amonyum nitrat taşıyan bir geminin 45 kilometrelik dar bir derinlikte seyredebilmesinin bilim dışı olduğunu söyledi.
Fırat ifadelerine şu şekilde devam etti:
“Unutulmamalıdır ki kanalın derinliği 20,75 metre olarak planlanmıştır ve yüksek tonajlı yük taşıyan gemiler batma mesafesinden dolayı bu derinlikte seyredemezler. Dolayısıyla tehlikeli madde taşıyan gemiler de dahil olmak üzere yüksek tonajlı tüm gemiler geçiş için yine İstanbul Boğazını kullanmak zorunda kalacaklardır.”
"KAZALARA DAVETİYE ÇIKARILIYOR"
Kanal projesinin tamamlanmasıyla çevresinin de yapılaşmaya açılacağı biliniyor. Artıştaki en önemli ivme 2009 yılında 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının açıklanmasıyla yakalanmış ve günümüzde de proje güzergahındaki arazilere olan talep artarak devam ediyor. Cumhuriyet’e konuşan Çevre Mühendisleri Odası’ndan Utku Fırat, ”Su yolunun çevresi en yüksek değere sahip arazilerden oluşmaktadır. Hem yapılaşmanın hem de günlük nüfusun en yoğun olması beklenen bölge kanal çevresidir. Dolayısıyla Beyrut’ta gerçekleşen patlamanın bir benzerinin kanalda yaşanması çok büyük can kaybına ve yıkıma neden olacaktır” dedi.
Fırat, “Üstelik projede kanalın yelken sporlarına ve turizme katkısının olacağı belirtilmektedir. Kısıtlı manevra imkanlarıyla kanaldan geçmeye çalışacak olan tehlikeli yük taşıyan gemilerin seyir güvenliği açısından yelkenlerin kanalda bulunması can kaybı ve maddi zararla sonuçlanacak kazalara davetiye çıkarmaktan başka bir anlam taşımamaktadır” dedi.
"RANTA KURBAN EDİLİYOR"
Türkiye’de özellikle 2000’li yılların başından itibaren yaşanan ekonomik krizle birlikte Enerji politikalarında HES’ler uğruna nehirlerin, JES’ler uğruna tarım alanlarının feda edildiğini belirten Fırat, “İstanbul’un Kuzey’inde hayata geçirilmesi planlanan Kanal İstanbul ve Yenişehir Projesi’yle birlikte tarım, orman, doğal ve arkeolojik sit alanlarının yapılaşmaya açılacak” dedi.
Bu proje ile birlikte yok edilecek 8 bin 500 hektar orman alanının 287 hektar’lık kısmı, Türkiye’deki en yüksek koruma değerine sahip Muhafaza Ormanı statüsündedir ve yok olacaktır. İstanbul’un yüz ölçümünün yüzde 46’sını oluşturan su havzalarının Avrupa Yakası’nda kalan kısmının neredeyse tamamı yok olacaktır.
İBB verilerine göre en az 136 milyon metrekarelik tarım alanı, 13 milyon metrekarelik mera alanı bu projeden etkilenecektir. Ayrıca Kanal İstanbul ÇED Raporunda kurulacak yeni şehire ‘yüksek nitelikli nüfusun’ yerleşeceği belirtilmiştir. Yapılacak kentleşme ile bölge halkı kentsel dönüşüm örneklerinde görüldüğü gibi ya ellerine 2,3 kuruş sıkıştırılarak ya da ödeyemeyecekleri borçların altına sokularak bu bölgeden göç etmek zorunda bırakılacaklardır. Bölgeye kurulacak olan villalarla, iş merkezleriyle ve alışveriş merkezleriyle başta yandaş sermayedarlar olmak üzere zenginler yerleştirilecektir. Bu proje doğaya olduğu gibi emekçi yoksul halka da düşmandır.