Vampirler Türkiye'de
Eğer Türk bir vampirseverseniz, artık ABD'nin uçsuz bucaksız kasabalarında geçen öykülerle yetinmek zorunda değilsiniz. Deniz Yavaşoğulları V17'yle bu coğrafyada geçen bir vampir hikâyesine imza attı.
Deniz Ülkütekin/Cumhuriyetisimli kitap, belki türünün ilk örneği ama sonuncusu olmayacak, çünkü Yavaşoğulları ikinci kitabın müjdesini de şimdiden veriyor.
- Türkiye’de geçen bir vampir hikâyesi yazma fikri nasıl ortaya çıktı? Size ilham veren neydi?
- Vampir filmleri izleyerek büyüdüm, The Lost Boys’u seyrettiğimde dört yaşındaydım ve o günden itibaren bu ilgim hiç sönmedi. İlk okuduğum kitap da “Küçük Vampir” serisiydi. Çocukken vampir konulu resimli hikâyeler yazardım, kafamda film olarak canlandırırdım. Büyüdükçe Türkiye’de vampir kitabı ve senaryosu yazmanın özentilik olacağı önyargısı kafama girdi. Aynen bunu dile getirdiğim bir tweetimden sonra Güven Erkin Erkal, yazmam için bana cesaret verdi, gerçekten o gün de yazmaya başladım. Yabancı karakter kullanarak yumuşak bir geçiş sağladım sanırım.
- Sizce Türkiye vampir hikâyesi için uygun bir dekora sahip mi?
- Dekor var, ama içerik tuhaf, böylelikle tuhaf da bir mizahı oldu kitabın.
- Kitabın hikâyesinden bahseder misiniz?
- Michelle bir vampir, yıllardır görmediği Amerikalı babasının yanına taşınmak durumunda kalıyor. Babası Bolu’da yaşıyor, evlenmek üzere. Evleneceği kadının iki çocuğu var, bunlardan biri Michelle’in durumunu keşfediyor ve olayların ortasında kalıyor. Bir gençlik romanı yazmak istedim, izleyerek büyüdüğüm Fright Night, The Lost Boys gibi 80’lerin komedi de içeren vampir filmleri kılavuzum oldu. V17’yi bir kitap serisi olarak düşündüm, “Tanışma” ilk kısmı.
- Kitaptaki karakterlerin vampirlere baştaki bakışı nasıl? Kitapta bu bakış açıları nasıl evriliyor?
- Sizin veya benim bakış açım gibi. Varlıklarına inanmıyorlar. Ancak inanan bir adam var, zaten “vampirlere inanan adam” diye tanınıyor. Serkan Yetişkin adlı, eski bir ilahiyatçı, kafayı bu konuya takmış, “Hayatın Şifreleri” tarzı programlara katılıp, varlıklarına dair kanıtlar sunuyor, kimseye inandıramıyor tabii. Romanda, diğer insanlar ona deli gözüyle bakıyorlar. Ana karakterlerden Mert, vampirlerin var olduğunu gözleriyle görünce şoka giriyor, çaresizlikten bu adamla iletişim kuruyor.
- Kitaptaki vampir karakterlerden bahsedebilir misiniz? Türkiye’ye özgü ne gibi ilginç vampir tiplemeleri var?
- Baş karakter Michelle, güzel bir kız, orada burada gördüğümüz “vampir” tiplemelerinden çok farklı değil. Ancak Türkiye’dekiler, tamamen buraya ait karakterler. Biraz daha sert ortamlardalar, mafyavariler, Kurtlar Vadisi’nden çıkmış gibiler aslına bakılırsa, entelektüel bir yanları da yok. Bir de Osmanlı’dan kalma, “Paşa” diye anılan bir vampir var, o daha farklı, çok karizmatik bir adam. 20 yılda bir kimlik değiştiriyor ve gerçek yüzünü gören çok az kişi olduğu iddia ediliyor, ilginç bir karakter. İkinci kitapta daha çok yeri olacak.
- Vampir kavramı özellikle Hıristiyanlıkta artık biraz da karikatürize hale gelmiş bir mit. Kitabınızda bu kavramı İslamla karşı karşıya getirdiğinizde ne gibi sonuçlar çıktı ortaya?
- İlk vampir olarak bahsi geçen Kabil, yine vampir diye söz edilen Lilith İslamda yer almıyor. Ben dinden çok, evrensel bilim üzerinden gittim. Vampirliği bir virüsle değişim geçiren, evrimleşen “insan” olarak ele aldım. Vampirliğe sebep olduğundan söz edilen Vc17 veya V17 diye de geçen virüsü ön plana koydum. Hatta kitabın adı da buradan geliyor, ancak “V17” romanda bir anlama daha sahip, onu da ikinci kitapta ortaya koyacağım.