Vahşi Batı öyküleri

Coen kardeşler Netflix kanalı için hazırladıkları The Ballad of Buster Scruggs’da (2018) ünlü Vahşi Batı’yı 6 öyküde betimliyorlar. Yalnız kovboylar, kanun kaçakları, banka soyguncuları, kumarbazlar, silahşörler, hayvan hırsızları, Kızılderililer, altın arayıcıları, kervancılar, iz sürücüler, ödül avcıları Joel ve Ethan Coen’in benzersiz, ironik, lirik anlatımıyla karşımızdalar.

Aslı Selçuk

Joel ve Ethan Coen’in yazıp yönettiği, yapımcılığını üstlendiği, Netflix kanalı için gerçekleştirdiği The Ballad of Buster Scruggs (Buster Scruggs Destanı/ 2018) western türünün çeşitliliğini, Coen kardeşlerin sinemasal anlatımını içeren bir yapım. Modern westernleri No Country for Old Men (İhtiyarlara Yer Yok) ile yeniden çevirimleri True Grit’in ardından Coen’ler bir western antolojisi yapmayı yeğlediler. Altı öyküden oluşan western Vahşi Batı’daki şiddeti, acımasızlığı, yabanıllığı yansıtırken Coen’lerin özgün mizah içeren anlatımıyla kara komedi, dram içeren bir westerne dönüşüyor. Altı öykü kitabın çevrilen sayfalarıyla birlikte birbirine bağlanıyor.

“Çocukluğumuzdaki resimli kitaplardan ilham aldık. Her defasında değişen renkli resim bir sonraki öyküyü tanımlardı. Filmi müzik albümü gibi skeçlere ayırdık, altı öykü altı da şarkı var. Şarkılar öykü sırasına göre dinlenmeli. Şarkılar tıpkı müzik kutusu gibi peşpeşe geliyorlar” diyor Coen kardeşler. Bir envanter yaptıklarını, bu listeye şarkı söyleyen kovboy, posta arabası, kervan gibi Vahşi Batı’yı simgeleyen unsurları eklediklerini açıklıyorlar: “İronik sözcüğüne itiraz ediyoruz çünkü şarkı söyleyen kovboy filmlerini gerçekten seviyoruz. Biraz çağdışı, modası geçmiş olabiliriz ama kesinlikle ironik değiliz, demode olanla alay etmiyoruz” diyorlar.

 Son yıllarda sinemada Tv dizisi Fargo, Suburbicon, Three Billboards Outside Ebbing Missouri (Ebbing Missouri Dışındaki Üç Reklam Panosu) gibi onları taklit eden örnekler çoğaldı. “Bu gibi örnekler sanatın özgünlüğünü sorgular. Gerçek sanat ulaşılması zor bir olgudur. Bir nehrin üzerindeyim, bu nehir başka insanlar içinde aynı nehir demeyi yeğlerim. Bu etkilenme olayları karmaşık durumlardır. Hiçbir zaman doğrudan ya da tek boyutlu olmaz. Örneğin Ebbing Missouri Dışındaki Üç Reklam Panosu’nu çeken Martin McDonagh’ın bizden etkilendiğini söyleyemem, Onunla aynı sularda geziniyoruz” diyor Joel Coen.

 

 

 

 

The Ballad of Buster Scruggs (Buster Scruggs Destanı)

 

Yalnız kovboy Buster Scruggs (Tim Blake Nelson), John Ford’un westernlerindeki Monument Valley’de gitar çalıp şarkı söyleyerek at sürer. Şarkısı vadide yankılanırken atı Dan ile konuşur. Vahşi Batı’da yollar uzun, manzara tekdüzedir. Ölüm Habercisi San Saba Bülbülü olarak tanınan Buster’ın başına ödül konmuştur, aranıyordur. Şarkı söyleyen kovboy filmlerinin parodisi olan bu bölümde çok fazla diyalog vardır, Buster felsefe yapıp hayat dersleri verir. Hiç bilmediği bir kasabaya gelen kovboy buradaki barda şarkı söyleyip dans eder. Coen’ler müzikal western türüne saygıda bulunurlar. Ama hiçbir şey sonsuza dek sürmez, sonsuza dek rakipsiz olunmaz.

 


Near Algodones (Algodones Yakınları)

Kuş uçmaz kervan geçmez arazide bulunan ilk federal tröst bankası ve notere bakan kovboy (James Franco) böyle bir yerde nasıl banka olur diye kendi kendine düşünür. İçeri girer, yaşlı banka memuruyla (Stephen Root) konuşmaya başlar. Bu kısa, komik öyküde Coen’lere özgü süslü püslü diyaloglar yer alır. Kovboy bankayı soymak ister ama yaşlı memur çetin ceviz çıkar. Soygundan sıyrılan, asılmaktan ve Komançilerden kurtulan kovboyu başka bir sürpriz beklemektedir.

 

Meal Ticket (Ekmek Teknesi)

 

 

Alkolik İrlandalı emprezaryo (Liam Neeson) Londra sokaklarında bulduğu öksüz, beş parasız, kolları bacakları olmayan genç İngiliz sanatçıyı (Harry Melling) Vahşi Batı’nın kasabalarına götürür. Kanatsız Ardıç Kuşu Profesör Harrison adlı tek gecelik hilkat garibesi gösterisiyle para kazanır. Her gece tiradlar okuyan İngiliz genç beğenilip alkışlandıkça mutlu olur. İzleyiciler yaşlı kadınlar, nefesleri ucuz viski kokan bitkin adamlardır. Gün geçtikçe seyirci azalır. Gerçek sanatın ucuz şov dünyası tarafından yutulduğunu anlatan bu öykü acımasızdır, hüzünlüdür, merhamet zorla gösterilmez mesajını verir.

 


All Gold Canyon (Altınla Dolu Kanyon)

 

 

 

Geyik, baykuş, kuşlarla, kelebeklerle, küçük balıklarla dolu kanyon, tıpkı masallardaki, Disney filmlerindeki gibi yemyeşil, cennetten bir köşedir. İnsan sesiyle tüm uyum ve dinginlik bozulur. Yaşlı altın arayıcısı (Tom Waits) eşeğiyle birlikte nehir yatağına iner. Coen’lere özgü soyutluk içerisinde her yeri kazmaya, altın kütlesi ile konuşmaya başlar. Nerdesin, orada dur geliyorum der. Uyumadan önce kütleye iyi geceler diler. Ben yaşlıyım ama sen benden daha yaşlısın der. Bu cennet vadi gittikçe bozulmaya başlar. Görüntü yönetmeni Bruno Delbonnel Uzak Batı’yı fantastik bir ana karaktere dönüştürür. Yaşlı altın arayıcısı gittikten sonra herşey eski haline döner ama nehrin çevresi delik deşik olmuştur. Geyik, baykuş, kuşlar, kelebekler, balıklar yeniden ortaya çıkarlar.


Tha Gal Who Got Rattled (Endişeli Kız)

 

 

Bu öykü filmin en iyi, en uzun, etkileyici, duygulandırıcı, sinemasal, romantik, trajik bölümüdür. Alice Longabaugh (Zoe Kazan) Batı’nın vahşeti, şiddeti, acımasızlığıyla karşılaşır. Alice, ağbisi Gilbert (Jefferson Mays) ve köpeği Başkan Pierce ile Oregon’a gitmek için kervan kafilesiyle yola çıkar. Yolda Gilbert koleradan yaşamını yitirir. Tek başına kalan genç Alice, kervana eşlik eden Billy Knapp (Bill Heck) ile tecrübeli iz sürücü Bay Arthur’dan (Grainger Haines) yardım ister. Beş parasız kalan Alice’in arabasını süren yavere para vermesi gereklidir. Sonunda Billy Knapp bu soruna bir çözüm bulur. 15 yıldır yollarda olan, yerde uyuyan Billy aile kurmak, evlenmek istiyordur. Metodist Billy ile Episkopalyan Alice birlikte rahat edeceklerini umarlar. Bu dünyadaki meseleler için tereddüt uygundur, ancak öteki dünyada kesinlik vardır.

 


The Mortal Remains (Ölü Bedenler)

Posta arabasında beş kişi yolculuk ediyordur. Bir İngiliz (Jonjo O’Neill), bir İrlandalı (Brendan Gleeson), bir Fransız (Saul Rubinek), bir tuzakçı (Chelcie Ross) birde olgun bir hanımefendi (Tyne Daly). Öyle bir an gelir ki herkes yaşam, ahlak, sevgi, sadakat, insanla ilgili konuşmaya başlar. Fransız kumarbaza göre insan ya şanslıdır ya da şanssızdır. Herkes pokerde kendi elini oynamalıdır. Tuzakçı, avcı için insan dağ gelinciği gibidir. Dindar, tutucu hanımefendi insanları namuslu ve günahkar olarak ikiye ayırır. Ödül avcıları İngiliz ve İrlandalıya göre insanlar ya diridirler ya da ölüdürler. Son duraklarına varırlar, yaşayanların dünyasından öteki tarafa geçiş vakti gelmiştir.