Uzman isimden göçmen uyarısı: Ürdün gibi olabilir; Türkiye bunu kaldıramaz
İnsan hakları hukukçusu Av. Ali Deman Güler, "Türkiye de Ürdün gibi nüfusunun yüzde 20'sinin sığınmacı olduğu, mülteciliğin kuşaklar boyunca devam ettiği bir ülke haline gelir. Hem ekonomik hem sosyal olarak Türkiye bunu kaldıramaz” dedi.
cumhuriyet.com.trÜlkelerindeki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye gelen milyonlarca sığınmacı, bir yandan zor şartlar altında yaşam mücadelesi verirken diğer yandan geçim derdiyle boğuşuyor. Sığınmacılar için etkin bir politikası bulunmayan AKP’nin belirsiz uygulamaları ise sığınmacıların ve Türkiye’deki yurttaşların hayatlarını zorlaştırmaya devam ediyor. Türkiye’de 2010 yılında toplamda 25 bin olan sığınmacı sayısı, 2011 yılında Suriyelilerin Türkiye’ye gelmesiyle beraber artmaya başladı. 2015 yılında 1 milyon 800 bin olan Suriyeli sayısı, 2019 yılında 3 milyon 600 bin oldu. 360 bin diğer ülke vatandaşını da bu sayıya ekleyince Türkiye’deki resmi sığınmacı sayısı 4 milyon. Türkiye kayıt dışı yabancılarla birlikte en az 5 milyon kişiyle dünyada en fazla sığınmacı barındıran ülke.
Birgün'den Berkay Sağol imzalı habere göre, insan hakları hukukçusu Av. Ali Deman Güler, Türkiye’nin yeni bir sığınmacı politikası oluşturup sınırlarında güvenliği sağlaması gerektiğini söyledi.
"SIĞINMACI SORUNUNUN SORUMLUSU AKP HÜKÜMETİDİR"
Türkiye’de yaşananların sadece sığınmacıların sorunu değil, Türkiye’deki yurttaşların da sorunu olduğunu söyleyen insan hakları hukukçusu Avukat Ali Deman Güler, “Meseleyi tek yanlı ele almak oldukça sıkıntılı. Bir yandan mültecilerin sorunları tespit edilirken, diğer yandan Türkiye vatandaşlarının şikâyetleri dinlenmeli. Ülkemizin sığınmacı sorununun sorumlusu her şeyden önce AKP hükümetidir. Problemi bütün yönlerini dikkate alarak hakkaniyetli şekilde çözmek gerekiyor” diyor.
Yanlış dış politika sonucu söz konusu durumun yaşandığını belirten Av. Güler, “Benim görüşüm AKP, Suriye meselesinde de kimseye danışmayarak kendi bildiğini okudu ve sığınmacı krizini önünde buldu. Önünde kalan bu sorumluluğu da pragmatist bir şekilde çıkarları için kullandı. Krizin başladığı 2011'de Türkiye’nin bir sığınmacı mevzuatı dahi yoktu” diye konuştu.
CENEVRE SÖZLEŞMESİ DE ÇİĞNENDİ
Kamuoyunun tepkisinin sığınmacılara yönelmesinin yanlış olduğunu dile getiren Av. Güler, “Bu meselenin asıl sorumlusunu unutmamak lazım. Konuyu ülkesinden kaçanlara havale edemeyiz. Muhalefeti sığınmacılara değil, sorunun yaratıcısı olan AKP'ye yapmak gerekli. Tabi tek başına sorumlu AKP hükümeti de değil. AKP’ye 2016’dan sonra Avrupa Birliği tam destek verdi. Avrupa Birliği iltica hakkını ve geri gönderme yasağını da fiili olarak ihlal ederek 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi’ni de çiğnedi” ifadelerini kullandı.
"AKP’NİN OYUN TAŞI OLMASI KABUL EDİLEBİLİR DEĞİL"
AKP’nin ve AB’nin yürüttüğü çıkarcı politkalar yüzünden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da mağdur olduğunu söylemenin ırkçılık olmadığını belirten Av. Güler, “İnsan haklarını ihlal eden en temel kurum AKP iktidarıdır. Almanya 843 bin Suriyeli aldı. Ama Almanya’nın bir siyaseti vardı. Bu insanları eğitti, onlara barınma sağladı, iş hayatıyla buluşturdu. Kendi ekonomisinin içine kattı. Türkiye tam aksine açık kapı politikası uygulayarak bu insanları 81 ile gönderdi. Bu insanlara hiçbir şey vermedi. Bugün elini kolunu sallayan herkesin sığınmacı olarak ülkeye gelmesi, bu kişilerin iç ve dış siyasette AKP’nin oyun taşı olması kabul edilebilir değil” diye konuştu.
"SADECE BU TARAFTAN BAKILMAMALI"
Türkiye’nin ekonomi ve özgürlükler ile beraber en büyük 3 meselesinden birisinin sığınmacılar olduğunu dile getiren Av. Güler, “Bu mesele ilerleyen süreçte ciddi güvenlik zaafı oluşturur. Sığınmacılar büyük bir sıkıntı yaşıyor mu? Evet yaşıyorlar ama konuya sadece bu taraftan bakılmamalı. Türkiye’deki yurttaşların sorunlarına kulak kapanmamalı. Genç işsizliğin yüzde 30 olduğu bir ülkede 5 milyon sığınmacı hiçbir politika oluşturulmadan ekonomiye eklenirse hem işsiz vatandaşlar hem de kölelik benzeri durumda çalışmak zorunda kalan sığınmacılar bu durumdan etkilenir. Bu duruma razı olmak mümkün değil ama bu sıkıntının sorumlusunun da mülteciler değil AKP olduğunun altı çizilmeli” ifadelerini kullandı.
"YENİ GÖÇ DALGASINI TÜRKİYE KALDIRAMAZ"
Önümüzdeki süreçte Afganistan’dan da bir göç dalgasının yaşanmasının muhtemel olduğunu ifade eden Av. Güler, “Afganistan’dan şu ana kadar gelen sığınmacı sayısı şimdilik önceki yıllara göre çok fazla değişmedi. Ancak 11 Eylül 2021'de ABD ve NATO'nun Afganistan'dan ayrılacak olması bu sayıyı artıracaktır. AKP şimdi de bu konuya kayıtsız kalmış durumda. Suriyelilere yaptığı gibi geçici koruma altına alıyorum derse milyonlarca Afgan’ın da ülkemize gelmesi kaçınılmaz olur. Türkiye de Ürdün gibi nüfusunun yüzde 20'sinin sığınmacı olduğu, mülteciliğin kuşaklar boyunca devam ettiği bir ülke haline gelir. Hem ekonomik hem sosyal olarak Türkiye bunu kaldıramaz” dedi.
"SINIR GÜVENLİĞİNİN SAĞLANMASI GEREKİYOR"
Sığınmacı meselesinin çözümüyle ilgili önerilerde bulunan Av. Güler, şunları söyledi: “İnsan hakları ve uluslararası hukuka uygun geri dönüş sürecinin desteklenmesi gerekiyor. Bu süreç ancak Suriye’nin meşru hükümetiyle işletilebilir. Türkiye Esad hükümetiyle görüşmeli ve geri dönüşün şartlarını oluşturmalıdır. Sığınmacıların geri döndüklerinde can güvenliği garantisi olmalı. Temel hak ve özgürlükleri korunmalı. Geri dönüşün güvenliğini sağlayacak bir uluslararası misyon ile uluslararası maddi bir fon geliştirilmelidir diye düşünüyorum. Bunlar işin acil çözüm kısmı. Uzun vadeli olarak ise Türkiye’nin göç ve iltica politikasının oluşturulması, sınır güvenliğinin sağlanması gerekiyor.
"TÜRKİYE’DE BİR GÖÇ BAKANLIĞI KURULMALI"
AB ülkeleri de sığınmacı nüfusunun kabulünde hakkaniyetli bir yük paylaşımına katılmalı. Yunanistan 90 bin kişiye bile bakmıyor, bugün bu kişileri Türkiye'ye göndermek için hukuki düzenleme yapıyor. Bunun adil olduğunu söylemek mümkün değil. Türkiye’de bu kadar insana bakacak durumumuzun olmadığı aşikâr. Gelişmiş ülkeler de bu insan yükünü almalı. Türkiye’de bir Göç Bakanlığı kurulmalı. Türkiye, ülkeyi açık mülteci cezaevi haline getiren 2016 tarihli anlaşmayı derhal lağvetmeli. Meselenin temel unsurlarından biri de bölgesel barış siyaseti olmalı. Göçü kaynağında durdurmak için yayılmacı maceralar yerine bölgede mutlaka barışı önceleyen bir dış siyaset izlenmeli. Kaynakların bir kısmı bölge ülkelerinin istikrarı için harcanmalı. Aksi takdirde yeni göç dalgalarının önünü almak asla ve asla mümkün olmayacaktır.