Utancın adını elim olay koydular
Sivas katliamının üzerinden 20 yıl geçti, Aleviler hâlâ tedirgin, ayrımcılık hâlâ sürüyor...
cumhuriyet.com.trHer şeye rağmen barış Sokaklarına ‘Cami’ ismi veriliyor. Madımak’ta yitirilenleri anmak için yapılan köşeye katliama katılanların da ismi konuluyor. Köy yollarına asfalt bile çok görülüyor. Buna karşın Sivaslı Aleviler, isimlerinin kavgayla anılmasını istemiyor: Halklar arasında kavga yok. Biz yüzyıllardır barış istiyoruz. AKP istedi, akil adamlar istedi, diye değil.
Sivas, yakın siyasi tarihin en büyük katliamlarından birinin yaşandığı bir kent. Madımak Oteli’nde 2 Temmuz 1993 günü 35 canın katledilmesinin üzerinden 20 yıl geçti. Bu büyük acının, utancın bir müzesi bile yok. İnsanların diri diri yakıldığı otel yenilenmiş, kapısına “Bilim ve Kültür Merkezi” tabelası asılmış, lobideki anı köşesinde yakılan 33 aydın ve 2 otel görevlisiyle ölen göstericilerden 2 kişinin adları yazılı. Altında da şu yazı var: “2 Temmuz 1993 tarihinde meydana gelen elim olayda 37 insanımız hayatını kaybetmiştir. Böyle acıların bir daha yaşanmaması dileğiyle.”
Utancın müzesi yok, “elim olay” tabelası var. Kentte yaşayan Aleviler otelin önünden bile geçmek istemiyor, bu “anı köşesi” katliam anılarını kanatıyor. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Sivas Şubesi Başkanı Hidayet Yıldırım, bir kez Aziz Nesin’in yakın dostu Alman yazar Günter Wallraff’la birlikte otele girmiş, bir kez de bilim ve kültür merkezi olduktan sonra önünden geçerken otelde bulunan yerel basın temsilcilerinin ısrarıyla. “İçeri girmek istemiyorum, o katliamı anımsıyorum” diyor:
Madımak bir katliam
“20 yılda sadece iki kez girdim o otele. 7.5 saat devletin gözü önünde insanlar diri diri katledildi. 45 dakikada Kıbrıs’ın yarısını teslim alan devlet, 7.5 saat yoktu. Ben de o gün kültür merkezindeydim. Bize de iki defa saldırdılar. Şimdi orayı bilim kültür merkezi yaptılar. Katliam yapanların isimlerini, resimlerini katledilenlerin yanına koyuyorlar. İsteğimiz utanç müzesi olması. Yönetiminin de Pir Sultan Abdal Derneği ile katliamda öldürülenlerin ailelerine verilmesi. Türkiye bu utançla yüzleşmek, geleceğini de aydınlatmak zorundadır. Bugün 3. köprüye Yavuz Sultan Selim adını verenler, yarın Cafer Erçakmak kültür merkezi yazarlarsa şaşırmayız. Burada 15 bine yakın insan ‘yak yak’ diye bağırdı. Elbette bugün 325 bin insanı onlardan ayırmak gerek. Ama menfur bir olay, elim bir olay, diyorlar. Bunu kabul etmeyiz; o, katliam.”
Madımak hâlâ yanıyor
Hidayet Yıldırım, “Madımak hâlâ yanıyor içimizde” diyor ve her yıl 2 Temmuz anmaları öncesi ve sonrasında yaşananlara dikkat çekiyor. “Kitlesel katılım istenmiyor. Önceki yıl izin vermediler, gittik tabii. Ben izinsiz gösteriden yargılandım, 1.5 yıl ceza aldım, 5 yıl içerisinde suç işlersek yatacağız. Vali ve Emniyet müdürü ile görüştük, yasakçı bir zihniyet yok gibi geliyor artık. Ama yasaklarlarsa da gideceğiz. Bizim için bir ibadet gibi, 35 canımızı anmak boynumuzun borcu” diyor. Önceki yıl anmalarda biber gazı yemiş, sonra Kahramanmaraş katliamı anma etkinliklerine gitmiş, orada da biber gazı yemiş. Ve geçen günlerde de, bu kez başkentte Gezi Parkı eylemlerinde biber gazı yemiş...
Yıldırım, katliamdan sonra kentten büyük bir göç yaşandığını anlatıyor. “Sivas merkezde solun oyu yüzde 20’lerde olurdu, yüzde 7’lere düştü” diyor. Bugün Alevilere yönelik bir saldırı olmadığını ancak “asimilasyon ve yok sayma” politikasının sürdüğünü anlatıyor. Alevilerin çoğunlukta olduğu Seyrantepe Mahallesi’nde bir sokağa “Cami Sokağı” adı verildiğini vurguluyor. Alevi köylerin yollarının toprak ya da stabilize olduğunu, Sünni köylerin yollarının asfalt olduğunu anlatıyor. Alevilerin yaşadığı Alibaba Mahallesi 5’e bölünmüş. Bu mahallelerde yaşayan kadınlarla sohbet ediyoruz. Katliam gününü unutmamışlar. “3-4 gün korkudan evden dışarı çıkamadık. Korkunçtu” diyorlar. Alevi mahallelerinin çevresine “gecekondu önleme bölgesi” diye konutlar yapılıp kuşatıldıklarını anlatıyorlar. Alevi Kültür Derneği Başkanı Emine İmren, “Madımak utanç müzesi olana kadar, devlet katliamı kabul edip özür dileyene kadar eylemlerimiz devam edecek” diye konuşuyor. O da, yenilenen Madımak Oteli’ne hiç gitmemiş, “Yüreğim kaldırmaz. Katillerin isimleri var orada” diyor. İktidarın Alevi açılımın sözde kaldığını vurgularken de “Çalıştaya gittik, ondan vazgeçin, bundan vazgeçin, orada katledilenlerin 16’sı Sünniydi, dediler, diyebildiler. Reyhanlı’yı da önce bize yıkmaya çalıştılar. Sonra Türkiye’nin başbakanı, şu kadar Sünni vatandaşımız öldü, dedi. Halklar arasında kavga yok. Biz yüzyıllardır barış istiyoruz. AKP istedi akil adamlar istedi diye değil” görüşünü dile getiriyor.
Katliamı Ergenekon’a bağlayacaklar
Cumhuriyet Üniversitesi öğretim üyelerinden sosyolog Yrd.Doç.Dr. Haydar Gölbaşı da, “1978’te Alibaba Mahallesi’nde insanlar öldürüldü, yaralandı ve arkasından yoğun göç oldu. Madımak katliamından sonra bu göç hızlandı. Sivas’tan bu lekeyi silelim, biz de en önde yürüyelim, diyorlar yöneticiler. Anmayı sembolik hale getirelim, unutturalım demek kabul edilebilir bir yaklaşım değil” diyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla katliamı araştıran Devlet Denetleme Kurulu raporundan da umutlu değil. “İslamcı kesimi aklayıp Ergenekon’a bağlayacaklar” diye düşünüyor.
En büyük talep: Laik demokratik cumhuriyet
Bu yıl, katliamın 20. yılı, bu nedenle 2 Temmuz anma etkinlikleri öncesinde yoğun hazırlık var. CHP Sivas Milletvekili Malik Ejder Özdemir, bu hazırlıklar ve yönetimin yaklaşımı konusunda şunları söylüyor:
“Madımak ne yazık ki müze olmadı, toplumun önünden kaçırmak adına, kamulaştırıldı, otel olmaktan çıkarıldı ama müze yapılmamak için gayret gösteriliyor. Olayın tahrikçilerinin adı o panoda duruyor. Her 2 Temmuz bir karabasan gibi algılanıyor, yeni bir olay olmasın, olur mu endişesi yaşanıyor. Bu yıl 20. yıl olması nedeniyle yoğun bir katılım bekleniyor.”
Özdemir, Alevilerin iktidardan beklentileriyle ilgili sorumuza da “Alevilerin en büyük hak talepleri laik demokratik cumhuriyettir. Aleviler, yaşanan sürecin cumhuriyeti tasfiye süreci olduklarını bildikleri için, en doğal taleplerini cemevleri, Madımak Oteli’nin utanç müzesi olması dahil olmak üzere Cumhuriyetten vazgeçmek pahasına bu hakların verilmesinden yana değiller” karşılığını veriyor.
Pankürtçülük iştahı korkutucu
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün Dersim harekâtıyla ilgili sözleri, “Aleviler ulustur, Alevilik dindir” benzeri açıklamaları ve Meclis’te cemevi açılması benzeri girişimleri parti içinde ve dışında tartışma yaratıyor. Aygün’e sorularımız ve yanıtları şöyle:
Açıklamalarınızda bir kavram kargaşası yok mu? Size yöneltilen “Alevist” eleştirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Alevilik dindir, ibadeti cemdir, ibadet yeri cemevidir; sözlerimin arkasında duruyorum. Cumhuriyetin kimi kazanımlarını sahiplendiğimiz için PKK ve ona yakın çevreler devletçi olduğumuzu söylüyor. Cumhuriyetin dönüşmesini tarihindeki toplu kırımlarla hesaplaşılmasını, Alevilerin başına gelen büyük felaketlerin şeffaf bir şekilde araştırılmasını önerdiğimiz zaman katı ulusalcı çevreler, Türk milliyetçileri bölücülükle suçluyor, PKK’li olduğumuzu söylüyor. Türkiye’deki politikalar Ortadoğu’daki dinselleşme Alevileri ürkütüyor. Aleviler kendi inançlarının ayak altında yok olup gideceğinden, çocuklarının asimile olacağından hatta bunun katliamlar yoluyla yapılacağından endişe ederek kendi yollarına daha çok bağlı oluyor. Ben de bu hassasiyetleri dile getiren bir milletvekili olarak bazı çevrelere “Alevist” olarak görünüyorum. Alevist değilim. Demokratım.
Abdullah Öcalan’ın Nevruz mesajında Alevilerden söz etmemesinden sonra, bazı Aleviler kendilerini dışlanmış hissettiklerini söylüyor...
Sorun Alevilerin adını anmaması değildi. Sorun Ortadoğu’da Türkiye’yi emperyal bir güç yapma uğruna İslam bayrağı altında yeni bir yol , yeni bir formül önermesiydi. Bu bayrak sadece Alevileri, Bektaşileri değil, Hıristiyanları, laik demokratları, dine göre yaşamayan seküler bütün kesimleri de dışlıyordu ama en çok Aleviler kaygı duydu. Öcalan konuşmasında 10 binlik, 20 binlik toplulukların adını sayıyordu, 15-20 milyonluk bir topluluğun adını nedense söylemiyordu. Muhtemelen Tayyip Erdoğan’ın izin vermemesi yüzünden Alevilere vurgu yapamadı. Ondan sonra Suriye’deki gelişmeler yaşandı. Ahmet
Türk, “Biz Suriye konusunda ABD ile hemfikiriz” demeye başladı. En korkuncu ise Selahattin Demirtaş’ın “Lazkiye bir Kürt kenti olabilir” sözlerini ortaya atmasıdır. Suriye, İran, Irak’ta üç devlet olabilir, dedi. Bu zihniyet Pankürdizm değil mi? Pantürkçülük kötü de Pankürtçülük iyi mi? Pankürtçülük daha tehlikelidir çünkü bir devlet değil, üç devlet istiyor. Müthiş bir iştah, bu iştah beni korkutuyor.
Alevilerin temel isteği nedir?
Öcalan’ın İslam bayrağı altında kuracağı bir toplumda Şafii ve Sünni muhafazakârlar hariç diğer bütün kesimlerin yaşam hakkı yok. Bu temelde şekillenmiş bir toplumda Aleviler nefes alamaz. Aynı şekilde biçimlendirilen bir Türk muhafazakârlığı içinde de yer alamaz. Dolayısıyla laiklik bizim için tek yaşama ilkesi oluyor.
İktidar Kürt sorununun çözümü için bazı adımlar atıyor ama bir türlü Alevilere ‘açılamıyor’. Neden?
Bence Kürtlere etnik bir hak vermiyor, sadece onlara camiyi gösteriyor, biz cami kardeşiyiz, diyor. Camide bir araya gelebiliriz, diyor. Öcalan’la hükümet arasında gizli bir sözleşme var. Ben barış süreci olduğunu düşünmüyorum. Şu anda sadece Dersim’e 21 karakol yapılıyor, Güneydoğu’nun pek çok yerinde yeni karakollar yapıldığı haberleri geliyor.
YARIN: Banaz’da Pir Sultan Abdal ve 35 “can” heykellerde ölümsüz. CHP’li Aykan Erdemir ve BDP’li Sebahat Tuncel ne diyor?