'Ustamız merhaba'

İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi Haber Ajansı’nın Genel Yayın Yönetmeni Kayıhan Güven ve öğrencileri çıkardıkları ‘GÖZ’ dergisinin son sayısında Ara Güler dosyası hazırladı. Güven ile 1980’li yıllarda tanıştığı ustası Ara Güler’i konuştuk.

Öznur Oğraş Çolak

Ara Güler Usta, l980’li yıllarda İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne gelir, üşenmeden Türkiye’de, dünyada çektiği slaytları gösterir; slaytların öykülerini de anlatırmış. İşte Ara Güler, ile tanışması böyle olmuş fotoğraf sanatçısı ve akademisyen Kayıhan Güven’in. Güven, İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünde ders veriyor. Öğrencileriyle kurduğu haber ajansında muhabirleriyle (İAHA) çıkardığı GÖZ dergisi’nin son sayısında ‘Ara Güler Ustamıza Merhaba’ başlıklı bir dosya hazırladılar. Bir gün artık Ara Güler’i tanımanızın vakti geldi demiş Güven ve öğrencileriyle birlikte Ara Kafe’ye gitmiş. Güven iyi tanıdığı ve bir süredir görmediği Ara Güler’in yanına oturmuş ve sohbet başlamış. Öğrencilerini yanına çağırınca Ara Güler önce şaşırmış ama sonra bıkmadan ve sıkılmadan sorularını yanıtlamış ve yanlarında getirdikleri Nezih Tavlaş’ın “Foto Muhabiri Ara Güler” kitabını tek tek imzalamış.

Güven şöyle anlatıyor buluşmayı: “O zaman biz de dedik ki, şimdilerde Beyoğlu’nun göbeğinde Ara Kafe’de oturan Ara Usta’ya bir baskın yaparız. Bir yaz sıcağında, altı üstüne üstü altına çıkmış Beyoğlu’na çıktık. Bir keşif sonucu ustanın orada oturduğunu öğrendik. Haydi o zaman! ‘Beni tanımadınız tabii! Sizinle 1980’li yıllarda ne dersler yapardık İstanbul İletişim’de, ne dijital vardı ne mijital! Herkes bize bakıyordu, tuttum elini öptüm. ‘Biliyorsun değil mi, Leica benim için bir makine üretti,’ dedi lafın arasında. Arkasına sıralandık, bir konuğuna makineyi verdik, o da ‘şaşırın şimdi!’ dedi ve deklanşöre bastı, Ara Güler ortamızda, tarihe kaldık. Sonra ona döndüm: ‘Bizi çeker misin?’ Bizi kırmadı, deklanşöre bastı. Onu konuklarıyla başbaşa bıraktık. Tek tek vedalaştı. Arkamızdan kocaman bir ‘merhaba’ gönderdi. Altı üstüne üstü altına çıkmış Beyoğlu’na adım attık, çok sıcaktı hava”...

Güven, “Daha dijital fotoğraf dönemi başlamamıştı. Slayt ya da dia dediğimiz pozitif fotoğraflar tek tek slayt makinesine dizilir, sırasıyla gösterilirdi. Koca sınıf çıt çıkarmadan büyük bir merakla gösteriyi izlerdi. Kimi öğrencinin kafasında şu soru dolanıp dururdu ihtimal: Acaba ben de Ara Güler gibi iyi bir fotoğrafçı olabilir miyim? Bu işin sırrı nedir? Tüm bu soruların cevabını Kimi zaman öğrenciler ona sorarlardı: Acaba hangi makineyi kullansam? O da yanıtlardı: Dikiş makinesiyle bile çekebilirsin! Demek istediği, işin sadece makineyle ilintili olmadığıydı” diyor.

Güven, Ara Güler’in her şeyden önce bir gazeteci olduğunu söylüyor ve ekliyor: “50 yıl Türkiye’yi dolaşmış bir insan tam olarak 50 yıl... Yaşar Kemal ondan söz ederken ‘ben o kadar dolaşamadım’ derdi. O bakımdan çok şey biriktirmiş. Foto muhabirliği tabii ki var, ama bir sanatçı tarafı da var. Hiç sevmezdi, istemezdi ona sanatçı denmesini ama birçok insan benim gibi ona sanatçı diyor.”