Unutulmaz portrelerin yalnız ressamı
Sakıp Sabancı Müzesi’nde başlayan ‘Feyhaman Duran: İki Dünya Arasında’ sergisi Türk resminin çok özel sanatçılarından birinin eserlerine ve hayatına güçlü bir ışık tutuyor.
Emrah Kolukısa“1000 eserlik sergi hiç yapılmamıştı çocuklar, göreceksiniz.” Sergi küratörü ve Sakıp Sabancı Müzesi Dr. Nazan Ölçer bu sözlerle bitiriyor basın toplantısını ve herkesi sergiyi gezmeye davet ediyor. Gerçekten de sadece Feyhaman Duran’ın poşadlarının sergilendiği salonda 250 civarında eser var. Zaten bu kapsamlı retrospektifin bize gösterdiği en belirgin şey Feyhaman Duran’ın üretkenliği olsa gerek. 1886 doğumlu sanatçı başta portreler olmak üzere kariyeri boyunca manzara, natürmort ve hat sanatı üzerine çalışmış, elini attığı her alanda yüzlerce eser vermiş ve Cumhuriyet’in en geniş külliyatlarından birini oluşturmuş. İşte “İki Dünya Arasında” başlıklı bu sergi Feyhaman Duran’ın bu engin üretiminin büyük bir kısmını gözler önüne seriyor. Feyhaman Duran kendi elindeki tüm eserlerini İstanbul Üniversitesi’ne bağışlamış ve SSM’deki serginin ana tedarikçisi de İstanbul Üniversitesi haliyle. Gerek Nazan Ölçer, gerekse Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı serginin açılışında onlarla birlikte hazır bulunan İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak’ın kendilerine gösterdiği kolaylığı takdir etmekten geri durmuyorlar.
Sığınmalarla geçen bir hayat
Nazan Ölçer’e Feyhaman Duran’ın Türk resim geleneğinde temsil ettiği yer dolayısıyla en çok hangi özelliğinin öne çıktığını sorduğumuzda net bir cevap alıyoruz: “Portreleri elbette. Natürmortları ve manzaraları daha çok kendisi için yapmış. O dönemde portreden başka şansı yok. Bazısı devlet siparişi. Devlet adamlarını, Atatürk’ü, sonrasında İnönü’yü ya da dönemin kişilerini çizmiş. Ne yazık ki bir sanatçının bahtsızlığını da görüyoruz.
Galeri yok, sergi salonu yok... Hazin aslında, düşününce o dönemki sanatçıların yalnızlığını görüyorsunuz.” Galatasaray Mekteb-i Sultanisi’ni bitirdikten sonra 1911’de resim eğitimi almak üzere Paris’e giden ve burada bambaşka bir dünyayla tanışan Feyhaman Duran özellikle empresyonist ressamların etkisinde kalmış. Ölçer’e sergiye adını da veren “İki Dünya Arasında” kalmış Feyhaman Duran’ın hangi dünyaya daha yakın durduğunu da soruyoruz.
“Batılı, kesinlikle Batılı” diyor Ölçer ve ekliyor: “Karısının nü resimlerini yapan bir adamdan bahsediyoruz, lütfen. O dünyadan, geçtiği dünyadan kopması zor elbette. Bir de düşünün ki, yalnız, yetim kalmış bir adam. Galatasaray’daki hocaları, oradaki yönetim ona kol kanat germiş. Tevfik Fikret de öyle, Feyhaman okulunu bitirip Paris’ten döndüğünde Galatasaray’da ona bir görev veriyor, etüt amirliği yaptırtıyor ki okulda yatıp kalkabilsin. Hayatı hep böyle sığınmalarla geçiyor çocukluğundan beri ve onun için de isyanı yok.
Hep bir tevekkül içinde. Feyhaman Duran’ın hayatına da ışık tutan serginin en ilgi çekici bölümlerinden biri de sanatçının yine ressam olan eşi Güzin Duran ile birlikte yaşadığı evinin de gerçek ölçülerde bir replikasının sergilendiği köşe. Burada Güzin ve Feyhaman Duran’ın bir köşesinde büyükçe bir radyonun, bir diğer köşesindeyse yabancı dilde kitapların da bulunduğu bir kütüphanenin durduğu bir odaya bakıp da zamanda bir yolculuk yapmamak mümkün değil. Bir alt galeride ise karı koca ressamların atölyeleri çıkıyor karşımıza. Kurumuş fırçalar, boyalar, bez parçaları, paletler... Ve her yerde resimler, resimler, resimler... 1000 eser, dile kolay. Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki sergi 30 Temmuz’a kadar ziyaret edilebilir.
‘Tam da müzemize uygun bir sergi’ Güler Sabancı basına hitaben yaptığı açılış konuşmasında Feyhaman Duran sergisine ev sahipliği yapmaktan duydukları memnuniyeti şu sözlerle ifade etti: “15 yıl önce Sakıp Sabancı Müzesi’ni kurarken bildiğiniz gibi Sakıp Bey’in kendi koleksiyonlarıyla başladık. İki koleksiyon müzemizin temelini oluşturur. Bunlardan birisi hat koleksiyonu, bir diğeri ise 19. ve 20. yüzyıl ait, yerli sanatçıların eserlerinden oluşan resim koleksiyonudur. Bunları hatırlatmamın bir sebebi var. Feyhaman Duran da hem hat hem resim sanatçısı. Hem 19. yüzyıl, hem 20. yüzyıl. 1886 doğumlu ve 1970’te vefat etmiş. Yani Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyet’in 1970’e kadar olan dönemi. Galatasaray’da okuyor, Paris’te eğitim görüyor ama ülkesini, kendi kültürünü hiçbir zaman unutmuyor. Müzemizin 15. yılına böylesi bir sergiyle başlamak bize çok uygun geldi. Bu topraklardan yetişmiş bu toprakları bilen, bu toprakları ileriye yetiştiren bir sanatçıyı bugün sizlerle paylaşıyor olmak bize sevinç veriyor.” |