‘Unutkanlık Ağacı’ vahşeti
Son günlerde kendimde ve çevremde sürekli bir bezginlik hissediyorum. Pandemiden sonra sanki hiçbir şey eskisi gibi olmayacakmış, düzelmeyecekmiş gibi... Sürüncemedeyiz. Bu ruh hali içinde her sabah bilgisayarımın karşısına geçip dünyadaki ve ülkemdeki gelişmeleri takip ederek olan bitene akıl sır erdirmeye çalışıyorum.
Elif GünselGeride bıraktığımız ilk yarıyı değerlendirirsek, 2020 yepyeni dönüşümlerin başladığı bir yıl olarak tarihe iz düştü şimdiden. Umarım ki; ikinci yarı ilk yarıyı aratmaz. İnsanoğlu, Covid-19 salgınının sosyolojik ve ekonomik etkilerini daha tam olarak hazmedememişken şimdi de siyah Amerikalı George Floyd’un polis şiddeti sonucu hayatını kaybetmesi üzerine ülke genelinde başlayan ve ardından Avrupa’ya yayılan gösterileri anlama gayreti içinde.
Afrikalı insanların beyaz üstüncülüğe karşı mücadelesinin yakın geçmişte en yoğun verildiği Güney Afrika’da yaşamış olmam, ırkçılık karşıtı başlatılan protesto gösterilerini daha yakından takip etmeme neden oluyor. Medyada tarihin yanlışlarını dile getirme ihtiyacı duyan sanatçılar, toplumun önde gelen isimleri, başarılı sporcular ve düşünürler ırkçılık hakkında düşündüklerini bu dönemde kamuoyu ile paylaşmaktan imtina etmiyor.
Bu sanatçılardan biri de ABD’de ezilenlerin sesi, dünyaca ünlü rock star Bruce Springsteen. Springsteen, gösteriler devam ederken gerçekleştirdiği radyo programına “American Skin-41 shots’” (1999 yılında kimliğini göstermeye çalışırken New York polisi tarafından 41 kurşunla öldürülen Gineli göçmen Diallo’ya ithafen yazılan) adlı şarkısını seslendirerek başlıyor.
“Söylediğim şarkı, yaklaşık sekiz dakikaydı tıpkı sekiz dakika nefessiz bırakılarak hayatını kaybeden George Floyd gibi. Amerikan toplumunda henüz çözüme kavuşturulamamış ırkçılığın ağır yükü nesilden nesile katlanarak artıyor. Yaşanan gelişmeler, kölelik zamanında işlenen günahların hayaletlerinin ülkeye musallat olmasıdır.”
İngiltere’ye de sıçrayan ırkçılık karşıtı protestolarda köle tacirine ait bir heykelin yıkılıp, nehre atılmasına Formula 1’in tek siyah pilotu Lewis Hamilton’dan benzer bir açıklama geliyor. “Heykel nehirde kalmalı. O insanları ailelerinden, ülkelerinden çaldı ve onurlandırılmamalı. Yolculukta ölen ve herhangi bir cenaze ya da tören yapılmadan denize fırlatılıp atılan yirmi bin Afrikalının ruhu gibi...”
AFRİKA’YA DAİR
Her iki açıklama zihnimde sürgüne gönderdiğim; 1986 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen ilk Afrikalı yazar olma unvanını elinde tutan Wole Soyinka’nın “Afrika’ya Dair’’ kitabında yer alan “Unutkanlık Ağacı” ayinini hatırlatıyor bana. Kahrolası ayin, bugünkü Benin Cumhuriyeti’nde bulunan tarihi Ouidah şehrinin tam ortasında “Unutkanlık Ağacı” ismi verilen alanda yapılıyormuş.
Batı Afrika’nın iç kesimlerinden satılmak üzere getirilen zincirlere bağlanmış “köleler”, gemilere bindirilmeden önce meşhur ağacın etrafında daireler çizerek yürütülüyorlarmış. Ayini tamamlayan “kölelerin” memleketlerini, evlerini, sevdiklerini, mesleklerini unuttuğu ve geçmişlerinin tüm izlerinin silindiğine inanılırmış.
Bir başka inanışa göre “köle avcıları” kurbanları sürgünde ölürse, huzura kavuşamayan ruhlarının onlara musallat olacağına inanıyormuş. Tarihte “köle kıyısı” olarak bilinen Nijerya sahillerinin güneybatısında yer alan Badagry kentinde ise Unutkanlık Ağacı’nın yerini “Etkisizleştirme Kuyusu’’ almış.
Topraktan yapılmış kuyunun içindeki suyun amneziyak bir iksir olduğu düşünülürmüş. Her köle burda durdurulur ve bu sudan içmeye zorlanırmış. Hafıza kaybına uğradığı düşünülen kölelerin hatıraları hemen oracıkta kaybolur, yeni bir varoluş sürecine hazır hale getirilirlermiş. Ardından “Geri Dönüşü Olmayan” (The Point of No Return) noktada, kölelerin gemiye biniş kapısına doğru kumsalda zorla yürüyüşüne geçilirmiş. Kaçmaya, direnmeye veya ayaklanmaya çalışan kölelerin sonu iyi olmazmış.
Gemilere bindirilenlerin üçte biri Transatlantik köle ticareti seyrinde, kimi kargo bölümlerinde havasızlıktan yaşamını yitirmiş kimi yaşadığı eziyete son vermek için kendini denize atarak canına kıymış. 1800 yılına kadar 10-15 milyon Afrikalı siyah Amerika Kıtası’na getirilmiş, tahminen 50 milyon köle yolculuk esnasında hayatını kaybetmiş.
İnsan hakları savunucusu, hayatını siyahların mücadelesine adamış, bu uğurda yıllarca hücre hapsinde tutulmuş Komünist Partili Angela Davis’in tespitini önemsemek gerekli. Davis, protestolarda bu sefer değişen bir şeylerin olduğunu, bunun da kendisine ilham verdiğini söylüyor. “Bugüne kadar tanık olduğum en geniş katılımlı ve farklı kesimlerin bir araya geldiği protesto gösterileriydi.
Minneapolis’ten Washington’a kadar uzanan gösterilere ilişkin yapılan araştırmaların ortaya çıkardığı demografik datalarda, protestolarda yer alan güruhun içinde çok sayıda beyaz ve iyi eğitimli bireyler yer alıyor.”
Bir grup insanın başka bir gruba karşı uyguladığı zulüm ve hor davranmasının yaralarını sarmak yüzyıllar alır. Arafta kalan ruhların huzura kavuşabilmesi için yaşananların yok sayılmaması, geçmiş ile yüzleşilmesi gerekiyor...
elifgunsel@yahoo.com