Ünlüler Gidince Somali'yi Anladık?
cumhuriyet.com.trYönetenler dünden bugüne yalnız “ünlüler”i görüyor ve dinliyorsa, bizim de “ünlüler”den beklentimiz olmalı; belki aralarından biri aşımızı ekmeğimizi eksiltenlere, güneşimizi rüzgârımızı kesenlere, Türk Devrimiyle hesaplaşanlara, “Hişt!” diyebilir. Sizce diyen çıkar mı?
Dünyanın neresinde insanlar açsa, savaşlar ve türlü nedenlerle ölüyorsa içimiz yanar. İnsan olmak, acıyı paylaşmanın ötesinde bir duygudur; ama salt duygu olarak kaldığında “insanlık”tan söz etmek zordur. Ne yazık ki çoğumuz, çok uzun zamandır, herkesin her yerde insanca yaşaması için üstümüze düşeni yapmıyor; kendimizi görmüyor; lafla peynir gemisi yürütmeye çalışıyoruz. Oysa insanın acısını insan alır.
Avrupa’nın limon gibi sıkıp posasını bıraktığı eski sömürgesi, kara Afrika’nın kara yazılı ülkesi Somali, çok uzun zamandır yoksulluğun tanımı diyebileceğimiz bir ülkedir. Bugün Afrika’da çoğu, yakın zamanlara dek soylu ve demokrat Avrupa’nın sömürgesi olan başka ülkeler de yoksulluk, eğitimsizlik ve inanç sömürüsüyle yüz yüzedir. Çoğumuz Alan Paton’un “Ağla Sevgili Yurdum” romanını unutamayız; yüzyıllarca kölelikle baş etmeye çalışan Afrika’nın, iliklerine dek sömürülen parçası Somali, şimdi hem kuraklığın kölesi, hem kendi kendini yok eden iç savaşın kurbanı durumunda; orada çocuklar ölüyor. Somali, bu kuraklığı neden yaşıyor; yıllar yılı her açıdan kuraklaştırılan bu ülkeye, yöneticilerimizin, “ünlüler”imizin duyarsız kalmaması doğrudur. Bütün televizyonlarda şu sıra yalnız Somali var. İftarda, sahurda yardım çağrıları yapılması, elbette sevindirici... Dileriz, yapılan yardımlar amacına ulaşsın ve anaların memesinden ağı değil süt aksın.
Devlet olanaklarıyla Somali’ye gidip gelen “ünlüler”e takılı aklımız; Fazıl Say’ın “ünlü kişi”yle “sanatçı” ayrımına katılmamak olanaksız. “Ünlüler”imiz Somali’ye gittiklerini biliyorlardı; ama nereye gittiklerini yeterince bilmediklerini, beyazcama yansıyan resimlerle gezi dönüşü verilen demeçlerden anladık. Somali’nin, sömürüle sömürüle bir deri bir kemik kaldığını, o coğrafyada dün ve bugün neler yaşandığını pek bilmedikleri açıktı.
Somali için dünyayı ayağa kaldırmayı amaçlayan yöneticilerimiz de bu konulara pek girmiyorlardı. Bir TV, Somalili çocukların Kuran dersini uzun uzun gösterirken pek çok TV’de çocuk gömütleri yer alıyordu. Dünyanın neresinde açlık ve yoksulluk varsa, ülkelerin ve dünyanın geleceği olan çocuklar tehlikedeyse, oraya hep birlikte koşalım; ama bu arada kendimize de bakalım. “Ünlüler”imiz keşke Somali’ye ilişkin azıcık bilgi toplayıp gitselerdi; yeraltı ve üstü varsıllıkları talan edilen her yer, zamanla Somali olur.
Ülkemizde yoksulluk
Ülkemizin her bölgesinde yoksulluk kol geziyor; aş iş derdi gün güne ağırlaşıyor; işçiler sokağa atılıyor; diplomalılar iş bulamıyor; bir parça et gönderen olur diye emeklisi emeksizi Kurban Bayramı’nı bekliyor; çocuklar çikolatayı salt TV reklamlarında görüyor. Ülke gitgide “muhafazakâr”laşırken, iktidardakine canını vermeye hazır “ünlüler”imiz, bırakın Anadolu’yu, burnunun ucundaki Somali’nin ayrımında bile değilken... Yardım duyguları bu denli kabarık, eli bu denli açık, “ünlü”sü bu denli bol bir ülkede, pencereden bakarken bile umarsızlığı görüyor ve ne söyleyeceğimizi bilemiyoruz. Irmakları kurutacak, ovaları çölleştirecek kimi uygulamalar yapılırken adalet ve demokrasi herkesi kucaklamazken, “ünlüler”imizin çoğu niçin gözsüz kulaksızmış gibi susuyor; inanın anlamakta zorlanıyoruz.
Bizim çocuklarımız
Binlerce kurban verilen büyük depremler yaşamasına karşın hâlâ deprem bölgelerine ev yapan; suya ateşe can kaptıran; eğitim-sağlık-hukuk sistemini çağcıllaştıramayan; laikliği içselleştiremeyen; aydınlarını, karşı görüşü susturan; bir yanımızı kanatan kirli savaşını bitiremeyen bir ülkenin “ünlüler”ini ve sözde aydınlarını anlamaya çalışıyoruz. Somali için dökülen gözyaşının içtenliğine inanıyoruz; ağızlardan bal akıyor; ama bizim çocuklarımız da bal kavanozuna Somalili çocuklar kadar uzak...
Açlıkla, ölümle yüz yüze olan her yere koşmalıyız; ancak birkaç adım ötemizdeki yoksulluğu, umarsızlığı da görmeliyiz. Yaşam, uzun zamandır yöneticilerin dediği ballı börekli gibi akmıyor. Somali için ağlayan “ünlüler”in hepsi, yalnız bugün değil, uzun zamandır yöneticilere herkesten yakın duruyorlar. Kendi yoksulluğunun ayrımında olmayanlar; Türkçeyi bozanlar; başta müzik olmak üzere sanatın kimi dallarını “deforme” ederek “performans” sergileyenler; kendi ışıltılı dünyasını gelen ağam giden paşam mantığıyla kuranlar; devletin en parlak şölenlerinde, aşlı işli çağrılarında hep başköşede değil mi?
Yönetenler dünden bugüne yalnız “ünlüler”i görüyor ve dinliyorsa, bizim de “ünlüler”den beklentimiz olmalı; belki aralarından biri aşımızı ekmeğimizi eksiltenlere, güneşimizi rüzgârımızı kesenlere, Türk Devrimiyle hesaplaşanlara, “Hişt!” diyebilir. Sizce diyen çıkar mı?