'Üniversite susarsa toplum susar'

Eğitimci yazar Şahin Aybek, KHK'lerle akademisyenlerin ihraç edilmesine ilişkin konuştu.

cumhuriyet.com.tr

Eğitimci yazar Şahin Aybek, ''Üniversite tarihimiz aynı zamanda akademisyenlerin tasfiye tarihidir. Üniversiteler susamaz. Üniversite susarsa toplum susar. Üniversiteler işlevleri dolayısıyla ülkenin siyasal, hukuksal ve sosyal sorunlarının çözümünde de önemli bir rol oynamak zorundadır'' dedi.


Aybek, 686 nolu KHK ile 330 öğretim üyesi üniversitelerden atıldığını hatırlatarak şöyle devam etti:
''Aslında üniversiteden hocaların tasfiyesi tarihimize hiç de yabancı olmayan bir olaydır. Örneğin 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası 147’ler olayı yaşanmıştır. Özel yasayla 147 öğretim üyesi üniversiteden tasfiye edilmiştir. Üniversite tarihimizin aynı zamanda akademisyenlerin tasfiye tarihi olduğunun tek kanıtı bu olay değildir. 1950’li yıllara doğru Behice Boran, Pertev Boratav ve Niyazi Berkes gibi akademisyenler solcu bir dergiye yazı verme vaadinde bulundukları için Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesinden atılmışlardır. Aynı süreçler sistematik bir şekilde 12 Eylül 1980 sonrası ve 28 Şubat sonrası da yaşanmıştır. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından da 5 KHK ile 4811 akademisyen ihraç edilmiştir. Bu akademisyenlerin 16’sı başka bir KHK ile görevlerine iade edilmiştir. 1980 askeri darbesinde üniversiteden uzaklaştırılan akademisyen sayısının 500’ü geçmediğini düşünürsek, ülkemiz tarihinde en fazla akademisyen 15 Temmuz darbe girişimi sonrası daha şimdiden üniversiteden uzaklaştırılmıştır. Yani tüm darbe dönemlerinde tasfiye edilen öğretim üyesi sayısını toplasanız bile bu kadar etmiyor.


Hoca atmak gelenek oldu

Görüyoruz ki ülkemizde akademisyenleri üniversiteden atmak neredeyse bir gelenek haline gelmiştir. Elbette değil akademisyen her kim olursa olsun teröre bulaşmışsa hukuk devleti kapsamında yargılanmalıdır. Ama akademisyenlerin en doğal hakları olan ifade özgürlüğü kapsamında sadece düşüncelerini ifade ettikleri ve muhalif oldukları için üniversiteden atılmaları kabul edilemez. Bütün bu yaşananların sonunda üzerine basılan ve coplanan cüppe değildir; akıldır, bilimdir, özgür düşüncedir. Bu tip uygulamalar üniversiteleri bilim dışı etkilere açık bir hale getirmektedir. Yaşananlar bilim özgürlüğünü ve kurumsal özerkliği de zedelemektedir. Üniversitelerimizin kurumsal birikimleri yerle bir olmaktadır. Kurumsal özerkliğin yokluğu üniversiteleri bu hale getirmiştir ve son yaşananlarda bilim özgürlüğünü iyice yok ettiğinden üniversiteler işlevlerini yerine getiremeyeceklerdir. Siyasi iktidarlar tarihimiz boyunca üniversiteleri kendilerine göre biçimlendirmek istemişlerdir. Bu biçimlendirme baskıları sürdükçe de üniversiteler doğal olarak bağımsız işleyişlerini inşa edememişlerdir. Bu biçimlendirme çabaları da çoğunlukla yazımızın başında da özetlediğimiz üzere akademisyen tasfiyeleriyle olmuştur.

Akademik özgürlük önemli bir haktır

Akademik özgürlük sadece üniversite için değil tüm vatandaşlar için önemli bir haktır. Akademide özgürlükle üretilen bilim tüm toplumu etkilediğinden doğal olarak akademinin özgürlüğü tüm toplum için önemlidir. Üniversite demek sadece diploma dağıtan bir tabela kurumu olmak demek değildir. Üniversiteler toplumun ana sürükleyici lokomotifleridir. Bu kurumlar toplumun ufkunu açan, aydın yetiştiren, toplumun demokrasi kültürünü geliştiren, bilim üreten yapılar olmak zorundadır. Üniversiteler susamaz. Üniversite susarsa toplum susar. Üniversiteler işlevleri dolayısıyla ülkenin siyasal, hukuksal ve sosyal sorunlarının çözümünde de önemli bir rol oynamak zorundadır. Akademisyen susamaz. Yok kadromu daha almadım, yok biraz daha para kazanmam lazım tarzı savunma mekanizmalarıyla orta sahada top çevirerek akademisyen olunmaz ve bu akademik etiğe de aykırı bir durumdur. Hangi gerekçeyle olursa olsun akademisyen gerçekler karşısında susamaz. Eğer susarsa zaten ileride üniversite falan da kalmayacağı için uzun süreli kendisi de kaybeder.

Bilim nasıl üretilecek?

Akademisyenin konuşabilmesi için; merkeziyetçi ve tek adam yönetimine dayanan bir üniversite anlayışı yerine özerk, katılımcı ve demokratik bir yönetim modeli olmalıdır üniversitelerde. Siyasal otoritenin ve rektörlüğün gölgesinde bilim üretilmez. Ayrıca üniversite özerk değilse, sadece siyasal gücün istediği konularda ve istediği zamanlarda bildiri yayınlamak zorunda kalır. Aksi durumlarda da akademisyenler tehdit ve baskılarla sindirilmektedirler.