Unamuno ile akıl oyunları (18.05.2020)
Miguel de Unamuno’nun İspanya’da ilk kez 1996’da yayımlanan Günlükler’i; okudukları, sorguladıkları çerçevesinde hayatın anlamını bulmaya ve tanrıyı anlamaya çalışan genç bir üniversite öğrencisinin zihinsel gelişim sancılarına doğrudan bir yolculuk.
Gamze AkdemirMiguel
de Unamuno’nun İspanya’da ilk kez 1996’da yayımlanan Günlükler’i, okudukları,
sorguladıkları çerçevesinde hayatın anlamını bulmaya ve tanrıyı anlamaya
çalışan genç bir üniversite öğrencisinin zihinsel gelişim sancılarına doğrudan
bir yolculuk.
Ömrünce
süren bir arayış bu. Pandora’nın Kutusu’nu açan genç bir adamın evreninden
kesitler Günlükler. Unamuno’nun özellikle 1902’den sonra yayımladığı
kitaplarını daha iyi anlamak için şart bir kaynak. İman atakları, hayatın
anlamını bulamamanın ve muhtemeldir ki öyle kolay kolay bulamayacak olmanın
katı gerçekliğiyle sancılanan zihniyle, önce genç Unamuno’yu tanıyoruz
Günlükler’de.
‘ÖZGÜR
OLMAK İSTER HER SEFİL RUH’
Kalbindeki
inanç sarkacı bir ileri bir geri; öyle ki kimi zaman, onunla birlikte bizim de
başımız dönüyor. Sık sık küçücük hissediyor, bir bakıyorsunuz tanrının
varlığına sığınıyor, bir bakıyorsunuz tanrıya kafa tutuyor. Arayışta…
Yüreği
önce genç, sorularla dolu. Yanıtları sürünerek de olsa yine erkence alıyor
gibi, bazen kendisi soruyor kendisi yanıtlıyor ve ikna oluyor gibi...
Yaşlılığında bu kadar çok soru sorduğunu sanmamam da bundan.
Olgunlaşma
sürecinde zamanın bıçakçıları iş başında. Zihni, Tanrı, günah, cennet, cehennem
kavramlarıyla tıka basa. Mantığı ise şeytan tırnağı gibi.
Günlükler’inde
diyor ki, “mantığımla mantıksal bir Tanrı arıyordum… İçimizde yaşayan Tanrı’yı
hissetmiyordum ki salt bir fikir olduğu için gittikçe belirsizleşiyordu…”
“Özgür
olmak ister her sefil ruh” diye düşünüp taşınırken Spinoza’nın şu önermesini fark
ediyor: “Özgür insan ölüm hariç her şeyi düşünür çünkü hayatı ölümün değil
hayatın kendisinin istiğrakıdır…”
Uzun
zaman boyunca çalışma odasında iki resim oldu Unamuno’nun; biri Spencer’ın bir
portresi, diğeri de kendi yaptığı, Homeros’un bir portresi. Homeros ’un
portresinin altına şu mısraları kopyalamıştır Odisea’dan: “Tanrılar, insanların
yıkımını kurgular ve uygularlar ki, gelecek kuşakların, şarkısını
söyleyecekleri bir şeyleri olsun.”
UNAMUNO:
‘HİÇ SOFTA OLMADIM’
“Günlükler”
indeki en net ifadelerden birinde de hiçbir zaman softa olmadığını yazıyor,
Miguel de Unamuno. Özgürlüğü dayanak olarak göstererek her zaman, her tür
dogmatizmle mücadele ettiğinden bahsediyor. Asıl nedenin ise aslında hizaya
girmeyişi, üst kabul etmeyişi, disipline olmaması olduğunu imleyerek:
“Mütevazılar ordusunda dinlemek, yaşamak ve ölmek istiyordur, dualarıyla, itaat
edenin aziz özgürlüğüyle” diyerek.
“İtaat
edenin aziz özgürlüğü” derken gözü kör müdür peki? Hayır. Zira Tanrı’dan habire
bir şeyler dileyedurarak, yakararak, tüm sorumluğu Tanrı’ya havale ederek,
olgunlaşamayan kul köleliği yerin dibine batırmasını bilir. Başa kendisini
koyarak ikiyüzlü insanoğluna ağız dolusu lafları boşuna mı sayıyordur? Belli ki
genç yaşında bile Tanrı’yı kendine “mal” etmenin, hazırcılık haysiyetsizliğinin
ayırdındadır.
Perdeleri
çekebilecek kadar aydın yüreklidir. Tanrı’ya “Kalbimizin içini okuyan Sen’in
önünde mış gibi yaparak; kendimize karşı bile içten ve basit değiliz. Öylesine
körleşmişiz” demesi de bundandır.
SOSYALİZME
VE KOMÜNİZME BAKIŞLAR…
Sosyale,
genele, sisteme döner sorgulamaları kısa süre sonra. Hâlâ gençtir. Sosyalizm ve
komünizme bakışlar atar. Ona göre iman birliğinin kutsal komünizmi; herkesin
aynı Tanrı’yla benzerlikler taşıması, ruhtaki birlikte iman etmesidir o
yaşlarda.
Sorar,
sorgular, halkın birliğini sağlayan din değildir de nedir? Tabi ya, dinin en
sorgulanamaz özelliği olarak söylenegelmiştir bu, dinsizlerin bile belli bir
dozda, belli bir döneme kadar olmak suretiyle kabul ettikleri bir tezdir,
tarihe acı tatlı kazılı..
Ortak
ruhu kim verir? Din verir. Ne popüler argümandır… Bir de ekler Unamuno; “din
vatan görevi görür ve ruhun anavatanıdır”.
20.
yüzyıl başında İspanya’da çok etkin olan Miguel de Unamuno, kardeş çocukları
olan fırıncı Fêlix de Unamuno ile Salomê Jugo’nun oğulları olarak Bilbao da
doğdu. Altı kardeşin üçüncüsüydü.
Gençliğinde
Bask diliyle ilgilendi ve Instituto de Bilbao’da öğretmenlik pozisyonu için
Sabino Arana ile yarıştı. Yarışmayı her ikisi de kazanamadı.
Üniversitede
deneme, roman, şiir ve tiyatro türleri üzerinde temel çalışmalarda bulundu. Ve
bir modernist olarak türler arasındaki sınırları keşfetti, çalışma ve
incelemelerini derinleştirdi.
98
KUŞAĞI
19.
yüzyılın sonlarından başlayarak baş gösteren siyasal ve toplumsal sorunlar
yazarları birtakım değerleri gözden geçirmeye yöneltmişti. Bunun sonucunda
İspanyol romanı daha ciddi amaçlı boyutlar kazanırken, eleştirel, psikolojik ve
felsefi denemeler de önem kazandı. Roman ve deneme yazarlarından oluşan bu
Generation of 98’in (98 Kuşağı) İspanyol edebiyatının dünya çapında saygınlık
kazanmasını sağladı.
Unamuno’da
artık üyeleri arasında İspanyol entelektüeller, filozofların, Antonio Machado,
Azorín, Pío Baroja, Ramón del ValleInclán, Ramiro de Maeztu ve Ángel Ganivet gibi
isimlerin bulunduğu 98 Kuşağı’nın üyesiydi.
Unamuno,
ana dili Baskça olmasına karşın çalışmalarını İspanyolca yazdı. Denemelerinde
20. yüzyılın başlarındaki İspanya’nın etkisi yoğun şekilde görülür.
Bocalamaları baskın olarak, bocalayan ülkesini, bocalayan zihinleri temsil
eder.
SORULARLA
HELAK BİR FİLOZOF!
Unamuno’nun
ana izlekleri yaşam-düşünce-Hristiyan inancı arasındaki gerilim, çatışma; teselli
edilemez ölüm gerçeği ve trajedisidir. Bir filozof olarak Unamuno, akademisyen
filozoflara kesin şekilde itiraz eder, karşı çıkar. Tüm insani ihtiyaçların,
arzuların bilinen tüm doğrulara ters olan, kişisel ölümsüzlük açlığından
doğduğunu ileri sürer.
Unamuno,
Bilboa’daki çocukluğu boyunca gelenekçiler ile ilericiler arasındaki vahşete
varan şiddet olaylarına tanık olur. Bu deneyimin yüreğindeki kalıntıları,
gelecekte politik düşüncelerinin solda şekillenmesinde etkili olacaktır.
Gençliğinde de en çok liberal yazarları okumak istemesinde de belki..
1891’de
Concepción Lizárraga Ecénnarro ile evlenir, 10 çocukları olur. 1896-97 arasında
kelimenin tam anlamıyla inanç krizine girmiştir. Tanrı’ya ve hayatın anlamına
gerçekçi bir açıklama getirmek yolunda adeta helak olur.
SÜRGÜN
YILLARI
Evrensel
felsefe, anlamlar ve sokaktaki gerçekten yola çıktıysa da sonunda tek salt
bireye, iç ruhani mücadelelere odaklanır; ölüm ve ölümsüzlük sorularıyla
yüzleşir.
Fırıncının
oğlu Miguel de Unamuno 14 dil bilir. Sırf Kierkegaard’ı orijinal dilinde
okuyabilmek için Danimarkaca öğrenir. Bilboa’da arkadaşlarıyla birlikte sosyalist
gazete “La Lucha de Clases”ın kurucuları arasındadır.
1900-1924
ve 19301936 gibi ülkenin entelektüel yaşamındaki kırılma noktalarından sayılan
dönemlerde Salamanca Üniversitesi’nin rektörüdür.
Hükümet
1924’te Unamuno ve onun gibi muhalif diğer İspanyol entelektüellerini
görevlerinden uzaklaştırır. 1930’a kadar Kanarya Adaları-Furteventura’da sürgün
hayatı yaşar, oradan Fransa’ya kaçar.
Ülkesine
altı yıl sonra, General Primo de Rivera ’nın diktatörlüğü devrildikten sonra
döner. Artık yeniden Salamanca Üniversitesi Rektörü ve Yüksek Ulusal Kültür
Şûrası Başkanıdır.
Salamanca
da denilen o dur ki, Unamuno, sürgünden döndükten sonra üniversitedeki ilk dersine
“Dün dediğimiz gibi…” diye başlamıştır. Tıpkı Fray Luis de León’un yüzyıllar
önce aynı yerde yaptığı gibi.
FRANCO
FAŞİZMİ: “ÇOK YAŞA ÖLÜM!”
Unamuno,
tüm demokratik hakların ve ülkenin iplerinin ele alınacağı bu değişim
döneminde, Al Servicio de la República adlı küçük bir entelektüel partiden aday
da olur. Fakat bu uyanış hareketi de başarılı olamayacak, General Francisco
Franco tarafından tuzla buz edilecek ve İspanyol Sivil Savaşı’nın patlak
vermesine neden olacaktır.
Edebiyat
kariyerine enternasyonalist olarak başlamış olan Miguel de Unamuno artık
inanmış ve kendini adamış bir nasyonalisttir. İspanya’nın fazlasıyla dış
güçlerin etkisine girdiğini düşünmektedir ve tepki göstermektedir.
Bu
kaygılarla çok kısa bir dönem Franco ’nun hareketini bile hoşgörmüştür. Fakat
Franco ’nun muhaliflere karşı faşist uygulamaları Unamuno’yu Franco karşıtı
yapmakta gecikmez. Franco’ya karşı direniş cephesinde yer alması sonucunda
1936’da üniversiteden ikinci kez uzaklaştırılır. Aynı yıl Franco faşizmini şu
sözlerle tarihe not düşecektir: “Çok yaşa ölüm!”
İSPANYA’NIN
RUHU: UNAMUNO
Miguel
de Unamuno ’nun “deneme” kariyeri 1880’lerin ortalarında Alman ideolojik
romantizm ve pozitivizminin etkisinde başlar. “En Torno Al Casticismo” (1895)
da bu döneme tarihlenir. Bir dizi denemesinde İspanya’nın kolektif
psikolojisini ve ruhunu aktarmaya gayret eder.
İlk
romanı “Paz en la Guerra” 1897’de yayımlanır. Aynı yıl geçirdiği bir inanç
krizi sonucunda bilimin ilerlemesine ve gücüne olan güveni sarsılır. Unamuno
’nun ünlü kısa romanı, “Abel Sanchez ” (1917), İncil’deki Habil ile Kabil’in
kavgasının modern çağa uyarlanışı olarak yorumlanır.
Yazarının,
“Bir Tutkunun Öyküsü” altbaşlığıyla sunduğu bu ilginç yapıtta, iki çocukluk
arkadaşının yaşam boyu süren çekişmeleri bir kara güldürü tadıyla anlatılır.
BİR
ZAMANLAR MARKSİSTTİ
Marksizm
ile yakından ilgiliyken yine 1917’de açıkça anti-Marksist olur. Unamuno ’ya
göre “Bizleri optimist veya pesimist yapan fikirlerimiz değildir. Optimizmimiz
ve pesimizmimizin kökeni psikolojik ve belki de patolojik orijinlidir ki
fikirlerimizi yaratan da bu etkilerdir.” (“Del sentimiento trágico de la vida”,
1913).
Ünlü
yapıtı “Del Sentimiento Trágico de la Vida” (Hayatın Trajik Anlamı), ölümsüzlük
arzusu ve ölümün kesinliği ve ana fikrine temellenir, haykırışlar şeklinde
isyan haylice gözlenir.
Unamuno’nun
en ünlü soneti, “La oración del ateo” (Ateistin Duası), şöyle sonlanır:
“Sufro
yo a tu costa, / Dios no existente, pues si Tú existieras / existiría yo
también de veras.” (“Senin yüzünden ıstırap çekiyorum / Varolmayan Tanrı / Eğer
sen gerçekten varolsaydın, ben de gerçekten varolurdum”)
Unamuno
’nun İspanya Cumhuriyeti (1931-36) döneminde yazdığı makaleleri bazı geleneksel
inanç değerlerini hoşgörmekle birlikte dünyevi yasalar ve gerçekleri de yadsımayan
liberal bir kimliği ortaya koyar. Aslında modern çağ gözünü alabildiğine korkutmaktadır
da.
KARAKTER
SKALASI YAPITLAR
Şiirsel
romanı “Saint Manuel Bueno, martir”de (1931), ölümden sonra yaşama inanmayan ve
bunu cemaatinden titizlikle gizleyen bir kasaba rahibi Don Manuel Bueno’ya
odaklanır.
“Niebla”da
(Sis/1914) okura bilinmeyen bir kasabada çeşitli karakterler sunar. Unamuno,
yapıtta kendini karakterleri yaratan bir Tanrı yerine koyar. Bu karakterlerden
biri yazarla tanışmadan önce intihar etmeye karar vermiş Augusto Pérez’dir.
Augusto
Pérez yazarı yani yaratıcısıyla tanışınca kendisini kurgusal bir karakter
olduğunu, sisin içinde kaybolmaya yönlendirilmiş sanki kayıp gibi karakter
olduğunun farkına varır.
Yaratıcısının
onu böyle yarattığını anlar, Unamuno ’ya isyan eder ve ölür. Ölüm nedeni belki
intihardır belki sisler arasından kendine doğru gelen gizemli güzel kadındır.
Miguel
de Unamuno ’nun önemli çalışmalarından biri olan ve kahraman şövalyenin epik
öyküsü “The Life of Don Quixote and Sancho”da (1905), mesihin etkisi, gücü
savlanır, vurgulanır.
“Don
Quixote”, kaderimizi belirleyen seçimlerimizin kristalize halidir demek hiç de
yanlış olmaz. Öyle ki direngenliği materyalist dünyaya yeni manevi değerler
ilham edecektir. “Don Quixote” sonunda bu dünyadaki geçici varlığının amacını
bulur: “Kim olmak istediğimi biliyorum” diyerek bu dünyadaki geçici varlığının
amacını müjdeler, umut yinelir…
‘ŞÜPHE
ETMEYEN İMAN ÖLÜ İMANDIR!’
Unamuno’nun
keskin ve net açılımları Nobelli Juan Ramón Jiménez ve Antonio Machado y Ruiz
gibi birçok yazarı etkilemiştir. İngiliz yazar Graham Greene “Ways of Escape” (1980)
adlı kitabının önsözünde, Life and Death of Don Quixote okuduğunu sonra da
unuttuğunu yazar.
Fakat
kısa öyküsü “A Visit to Morin” i ve sonrasında da romanı “A Burnt-Out Case” i
(1961) yayınladıktan sonra kendine bazı notlar düşer. Graham Green de, Unamuno
gibi aynı tanrıbilime şüpheyle yaklaştığını fark etmiştir. “Şüphe etmeyen iman,
ölü imandır”, Unamuno’nun favori argümanıdır. Ve “Ways of Escape” de Greene ’in
konumlandığı nokta da tam budur.
Green
’e göre de ölümsüzlüğe, ruhun sonsuz kurtuluşuna duyulan benzersiz tutkuya ille
de dogmacı teolojinin kelime oyunları ve dini enstrümanlarıyla açıklık
getirmeye çalışmak faydasızdır.
Teoloji
o noktada er ya da geç çuvallayacaktır. İradeyi tatmin etmenin yolu onu hizaya
getirmek değildir her zaman, ötelemek değildir. Herkes her soruna her yanıtı
her zaman verebilecektir diye bir şey söz konusu değildir, olamaz da.
KÜÇÜK
ÖYKÜLER, SIRADAN İNSANLAR
Unamuno’nun
felsefesi sistematik değildir fakat birçok sistemle barışık ilerler. Entelektüel
anlamda gerçekçilik ve pozitivizmin etkisi altındayken koyulur yola.
Fakat
gençliği boyunca yazdığı makalelerde açıkça görülür ki sosyalizme sempatisi
vardır ve dönemin İspanyasının içinde bulunduğu durum için oldukça
kaygılanmaktadır.
Ünlü
çalışması Del Sentimiento Trágico de la Vida (The Tragic Sense of Life )
kontrol edilmesi zor tarih önemli bir genel kavramdır. Unamuno’ya göre tarihi
anlamanın en iyi yolu, savaş ve önemli siyasi anlaşmalara değil, küçük öyküler
ve sıradan insanlara odaklanmakla mümkündür.
Unamuno’nun
“Del Sentimiento Trágico de la Vida”sı tıpkı diğer iki çalışması “La Agonía del
Cristianismo” ve romanı “San Manuel Bueno, mártir” gibi Kalotik Kilisesi’nin
yasaklı kitaplar listesinde yer alır.
1960’larda,
İkinci Vatikan Konseyi dönemine kadar da öyle kalır. Sonrasında üstü kapalı
olsa da Romalı Ortodoks Katoliklere okumaları için önerilmeyen kitaplar
arasında başı çekerler.
FIRÇA
ATAN ŞİİRLER!
Tanrı’nın
zaman ve ölüm hakkındaki sessizliği, duruşu..an gelir, Unamuno ’yu yapıtlarındaki
manevi keder, acı noktalarında isyan noktasına taşır.
Bu
bağlamda şiirindeki ve diğer düş ürünü yapıtlarındaki izleği değişmez.
Öfkelidir kelimeleri yer yer. Öylesine sorguluyordur ki fırça atıyor gibidir
adeta. Zaten Miguel de Unamuno için, sanat ruhsal problemleri ifade etmenin en
iyi yoludur.
Geleneksel
ölçütler ve düşünce Unamuno ’ya daima çekici gelmiştir. Erken dönem şiirleri
kafiyeli değildir, kafiyeye çok sonraki çalışmalarında dönecektir.
Önemli
şiir çalışmaları arasında şunlar yer alır; “Poesías” (1907), ilk derleme
şiirleridir. Ana temaları “dini çatışma”, “İspanya” ve “yerel yaşam”dır.
UNAMUNO’NUN
İSA’SI
“El
Cristo de Velázquez” (1920), dini bir çalışmadır. Unamuno’nun İsa’yı farklı
bakış açılarından değerlendirdiği yapıt dört bölümden oluşur.
İlkinde
İsa, bir kurbandır. İkincisinde İsa ’yı, İncil’deki yorumlanışları
doğrultusunda ayrı ayrı ele alınır ve buna göre de, “efsane”, “çarmıhtaki
adam”, “son yemeğini yiyen Mesih”, “Tanrı’nın oğlu” bağlamlarında ayrı ayrı
yorumlanır. Üçüncü bölümde İsa ’yı şiirsel dille işler. Dördüncü ve son bölümde
ise Diego Velázquez ’in resmettiği İsa ’nın izini sürer.
“Andanzas
y visiones españolas” (1922); bir seyahat kitabı olarak adlandırılabilir.
Yapıtta Unamuno ’nun doğanın kendisine duyumsattıklarını kimi geri dönüşler
şeklinde ve güzel manzaraların betimini katarak paylaşır. Derin duygusal
ifadelerin yanı sıra, kuşağının yazarları gibi “gerçekçi” lik ile sıkı temasta
kalmayı da ihmal etmeyerek…
Miguel
de Unamuno ’nun diğer şiir çalışmaları ise şöyle sıralanır: “Rosario de sonetos
líricos” (1911), “Rimas de dentro” (1923), “Rimas de un poeta desconocido”
(1924), “De Fuerteventura a París” (1925), “Romancero del destierro” (1928),
“Cancionero” (1953).
HAYAT…
HEYHAT
Unamuno’nun
teatral üretimi felsefi bir gelişme gösterir. “La esfinge” (1898) ve “La
verdad” (1899) adlı çalışmalarının merkezinde, “bireysel maneviyat”, “en can
alıcı yalan; inanç” ve “çift kişilik” temalı sorgulamaları yer alır.
1934’te
dünyanın bir tiyatro sahnesi olduğunu imleyen “El hermano Juan o El mundo es
teatro”yu yazar. Unamuno’nun sahnesi ise alabildiğine şematiktir. Sadece ve
sadece çatışmalar ve tutkuların bireyi nasıl etkilediği ile ilgilenir. Bu
katılığı klasik Yunan tiyatrosundan esinlenerek benimser. Bu noktada Unamuno
için önemli olan, karakterlerin iç dünyalarında olup bitenin net sunuşudur.
Roman
ve oyunlarında, karakterlerinin trajik yaşamını vurgular ve hayatın anlamını
sorgular. Unamuyo’ya göre hayat hakkındaki bilgilere ulaşmanın en iyi yolu
budur.
Unamuno’nun
bu anlayışı daha sonraları İspanyol tiyatrosunda Rönesansın yolunu açacak ve
sonrasında da Ramón del Valle-Inclán, Azorín, and Federico García Lorca
tarafından üstlenilecektir.
DERKEN
PERDE…
Ülkesinin
hali ahvaline gelince, Unamuno yaşama gözlerini 1936’da Salamanca’da yumar. Ülkede
demokratik bir düzenin yeniden kurulması çabaları ise ancak 20 Kasım 1975’te
Franco’nun ölümüyle, İç Savaş’ın bitmesinden yıllar sonra başlayacaktır.
Ve Max
Aub gibi hâlâ sürgünde olan yazarların, Rafael Alberti gibi geri dönen yazarların
veya İspanyol kültür hayatından uzaklaştırılan 98 Kuşağı’ndan Unamuno başta
olmak üzere Antonio Machado gibi yazarların yapıtlarının yeniden gözden
geçirilmesine ve sansürden arındırılarak eski haline getirilmesine ancak o
zaman izin verilecektir.
Günlükler/ Miguel de Unamuno / Çeviren: Burak Zeybek / Sel Yayınları/ 140 s.