Ümit Burnu günlüğü...
İçinden geçtiğimiz olağanüstü dönemi dile dökmek hiç de kolay değil. Gözümüzün görmediği, çeperi belli olmayan, bulaşma yeteneğini tam kavrayamadığımız bir virüsün pençesinde dünyanın el freni çekildi.
Elif GünselYaşanan olumsuzluklara rağmen, doğanın kaybettiği ritmini tekrar yakaladığını gösteren doğal yaşam görüntüleri ile teselli buluyoruz. Simonstown’u keşfe çıkan penguenler, Franschhoek şarap bağlarının arasında gezen ürkek leoparlar, Langebaan lagununa doluşan yüzlerce endemik karabatak kuşları, Hout Bay’de geçit merasimi düzenleyen onlarca yunus...
Sanki insanoğlu bir süreliğine daha kabuğuna çekilse doğa kendini onaracak, yaralarını saracak... Dünyanın üzerime geldiği klostrofobik anlarda başvurduğum çare, bol bol Nina Simone dinlemek ve mutlu anıları zihnimde tekrar canlandırmak. Şimdilerde dönüp dolaşıp Ümit Burnu’nu yelkenli ile geçmenin içimde yarattığı hazzı hatırlamaya, yaşama karşı iştahımı artırmaya çabalıyorum...
UÇAN HOLLANDALI
Yılın en az yüz günü şiddetli rüzgârların kamçıladığı Fırtınalar Burnu olarak da anılan Ümit Burnu’nu geçiş için hazırlandık. Yelkenleri açacağımız sabah, kurşuni gökyüzüne uyandık. Eğer havadan şikâyet ederseniz, herhangi bir Capetonian size sadece birkaç saat sabırlı olmanızı tavsiye edecektir.
Cape Town’da gökyüzü ve okyanusun halleri gün içinde durmaksızın değişir... Günün ilk saatlerinde Table Bay’e konuşlanmış marinadan yola çıktık. İlk önce Sea Point, Clifton Beach, Camps Bay gibi şehrin yerleşim bölgelerinin siluetlerini geride bıraktık. Kıyı şeridinde halen medeniyet simgeleri görülüyorsa, deneyimli denizcilerin dediği gibi henüz sefere başlanmış sayılmaz.
Cape Yarımadası’nın Atlantik Okyanusu tarafındaki tek sığınılacak limanı Hout Bay de gözden kayboldu. Körfezin hemen çıkışında, 1994’te büyük bir fırtınanın ardından kıyıya sürüklenen zamanın en büyük yüzer vinci BOS400’ün paslanmış, parçalanmış enkazı, denizcilere en son uyarı tabelası gibi oracıkta kaderine terk edilmiş. İskele tarafımızda kıyıya doğru koşan köpük köpük dalgalar, sancak tarafımızda ise gökyüzü ile denizi ayıran çizgiden giderek bize doğru yaklaşan sis bulutları. Bir ara sis o kadar yoğunlaşıyor ki; sanki önümüze tekinsiz bir duvar örülüyor. Bu duvarın öte tarafına geçebilsek, bambaşka bir diyara gözümüzü açacakmışız gibi. Belki de meşhur “Karayip Korsanları” film serisine de konu olmuş “The Flying Dutch Man-Uçan Hollandalı” efsanesine tanık olacağız.
Efsaneye göre, Hendrik Van der Derken’in kaptanlığını yaptığı “Uçan Hollandalı” gemisi mola vermek için False Bay’e doğru yol alır. Ancak ilk önce Ümit Burnu’nu dönmesi gereken kaptan, yaklaşan fırtınayı hafife alır, seyre devam eder. Bölge sarp kayalıktır. Gemi kıyıya doğru sürüklenir, alabora olur ve tüm mürettebatı Atlantik Okyanusu’nun dalgaları arasında kaybolur.
Tüm uyarılara rağmen “Ne pahasına olursa olsun, Ümit Burnu’nu geçeceğim” diyen Kaptan, Afrika Kıtası Okyanusları’nın Tanrıçası Mama Wata’yı küstahlığı ile kızdırır ve hatasının bedelini kıyamete kadar denizlerde amaçsızca dolaşarak ödemeye mahkûm olur. Bazı denizciler sisler arasında bir anda ortaya çıkan lanetli gemiyi gördüklerini iddia eder. Böylelikle dilden dile yayılan efsane, Richard Wagner’in “Der Fliegende Hollander” operasına ve Coleridge’nin “İhtiyar Denizci” şiirinin “Su, su nereye baksan yalnızca su... Ama hiçbir yerde yok içecek bir damla... Ve İnanılmaz bir şey oldu, Tanrım denizin ta kendisi çürüdü” dizelerine de ilham kaynağı olur.
KÜRESEL ISINMANIN ÇARESİ ‘BALİNALAR’...
Sisin dağılmasıyla, Noordhoek sahilinin açıklarında unutulmaz bir manzara ile karşılaştık. Derin okyanus sularına göç etmiş olması gereken kambur balina ailesi, iskele baş omuzluk tarafında beliriverdi.
Yavrularının doğası gereği sık sık nefes almak için yüzeye çıktığında su püskürtmesi ve ebeveynlerinin halen gizemini koruyan şarkı söyler gibi sesler çıkarması... Balina korosunun sesini daha iyi duyabilmek için tekne motorunu durdurduk. Hayatımda unutamayacağım en kusursuz, en saf, en duru an...
Belgesel çekimleri yapan bir arkadaşımın paylaştığı bilgiye göre, balinalar küresel ısınma karşı verilen mücadele için çok önemliymiş. Her balina yaşamı süresince 33 ton karbondioksit emilimi gerçekleştiriyormuş. Balinalar nereye giderse, dünyadaki oksijenin yüzde 50’sini üreten fitoplanktonların sayısı artıyormuş. Okyanusların devasa balıklarının dışkısı demir ve azot bakımından zenginmiş. Hayat döngüsünde sırasıyla fitoplanktonlar balinaları, balinalar da fitoplanktonları besliyor.
OKYANUS YAŞANILIR...
Ümit Burnu’nun en ucunda yer alan deniz feneri görünmeye başladı. Artık burnu döner dönmez False Bay’e giriş yapacağız. Dünyanın en merhametsiz sularında aşmamız gereken başka bir zorluk ise bir önceki fırtınada sualtı ormanlarından sökülmüş ağaç formundaki başıboş yüzen kelpler... Su yüzeyinde baş aşağı asılı duran su yosununun kökünün sertliği, teknenin uskuruna rahatlıkla zarar verebilecek cinsten.
Mayın tarlasının içinde yol alırken teknenin bastonunda Türk bayrağını dalgalandırıyorum. Gururluyum. Gün batımında yalazlanan renkler eşliğinde Simonstown’a varıyoruz nihayetinde. Teknenin ikiye yardığı su hattından sıçrayan suyun sakinleştirici sesi, dümen suyunun yarattığı girdapların hipnotize edici gücü ve ara ara yelkenlere kamçı gibi vuran sağanak rüzgârın büyüsü ile yorgun ama bir o kadar da huzurluyuz. Kalbi seyir halindeyken atan teknemiz ise şimdi demirinde uyuyor.
Nâzım Hikmet dizeleri ile okyanus kokan anıma veda ediyorum. Seyredilmeye gelmez, Okyanus yaşanılır...
elifgunsel@yahoo.com