Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Shetty: Türkiye daha iyisini hak ediyor
Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Shetty’ye, örgütün tutuklu Türkiye direktörü İdil Eser’le görüşme izin verilmedi. Shetty, “Siyasi amaç ne olursa olsun bu insanların tutuklu olması kabul edilemez” dedi.
CANAN COŞKUNBüyükada’da düzenlenen dijital güvenlik ve stresle baş etme toplantısı sırasında gözaltına alınan hak savunucuları yaklaşık 2 aydır tutuklu. Tutuklu 8 hak savunucusundan biri olan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Direktörü İdil Eser, birinci dereceden akrabası bulunmadığı için haftada 1 gün 1 saat avukatlarından başka kimseyi göremiyor. Talep etmelerine karşın diğer tutuklu hak savunucuları Özlem Dalkıran ve Nalan Erkem ile birlikte kalmalarına izin verilmiyor. Uluslararası Af Örgütü’nün Genel Sekreteri Salil Shetty’nin, Eser’le görüşme girişimi de sonuçsuz kaldı. Shetty, cezaevi içindeki savcılıktan izin almak istedi ancak muhatap bulamadı. Silivri’den dönüş yolunda sorularımızı yanıtlayan Shetty, Eser’e yüz yüze vermek istediği mesajı Cumhuriyet’e anlattı.
-Tutuklu hak savunucularına iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Onların tutuklanma sebebi yaptıkları insan hakları çalışmalarıdır. Bütün dünyada çok sayıda insan onları destekliyor ve onların arkasında. İdil özelinde konuşmak gerekirse Türkiye’ye geçen gelişimde birlikte seyahat ettik. Af Örgütü’nde çalıştığı için kendini birdenbire çapraz ateşin ortasında buldu. İdil gibi birini terörle suçlamak akıl alacak şey değil. Çok saçma.
-Batı, Türkiye’nin geriye gidişini daha ne kadar gözardı edecek?
Aslında bir bakıma Türkiye’nin mülteciler konusunda tutumu da biraz inişli çıkışlı. Dünya bu kadar mülteciye kucak açtığı için Türkiye’ye minnettar olmalı. Ama hükümet insanları eskisi gibi kabul etmiyor, hatta geri çevirmeye başladı. “Türkiye bunu müzakerelerde koz olarak kullanıyor mu” diye sorarsanız. Bunu bilemiyorum. Ama şurası kesin; Avrupalı hükümetler bu konuda çok endişeliler. Türkiye sınırlarını istediği zaman açıp kapayabiliyor. Son birkaç ayda da Ege Denizi’nden yola çıkarak Avrupa’ya ulaşan mülteci sayısında artış görüldü. Dolayısıyla burada çok hassas bir denge olduğunu söyleyebilirim.
-Dünyanın Türkiye’ye minnettar olması gerektiğini söylediniz ama sığınmacıların karşılığında Türkiye’ye bir ödeme yapıldı. Hatta bizzat Erdoğan, vaat edilen ödemenin hepsinin yapılmadığı dile getirdi. “Sınırları açarız” tehdidinde bulundu. “Hassas dengeyi” biraz daha açabilir miyiz?
Af Örgütü için insan hakları konusu mutlaktır. Herhangi bir dengeye tabi olamaz. Türkiye insan hakları konusunda hiçbir şeyi sebep gösteremez. İnsan haklarına uyması gerekir.
-Bu tutuklamaları yurtdışında anlatmakta zorlanıyor musunuz?
Elbette. Türkiye insan hakları konusunda daha iyisini hak ediyor ve etmeli. Ama bunun yanı sıra Türkiye’nin yurt dışındaki algısı ile ilgili geriye gidiş olduğu aşikâr. Türkiye’nin yaptığı insan hakları ihlalleri soru işaretleri yaratıyor. Belirli ölçüde bir kaygı olduğu kesin. Bu kaygı güvensizlik ve belirsizlik yaratıyor. Türkiye’nin iyiye doğru gitmediği yönünde bir algı var.
Çapraz ateş arasında kaldık
-İlk defa Silivri’ye geldiniz. Kampus içindeki savcılığa gittiniz ancak muhatap bulamadınız. O kısa süredeki gözleminiz nedir?
Böyle bir yere her gittiğimde nasıl hissetiysem öyle hissettim. Türkiye gibi, ülkenin nasıl olması gerektiğiyle ilgili birbirinden zıt görüşlerin olduğu her toplumda, bu zıt görüşlerin arasında diyalog sağlmanması için bir yol bulunması gerekiyor. Çünkü eğer bu bulunmazsa daha fazla çatışma çıkıyor, daha fazla kişi cezaevlerine giriyor. Farklılıklar hakkında konuşmak çok kolay ama ortak noktalarımıza da zaman ayırmak gerekiyor. Türk hükümetinin mülteciler, Arakan, İslamofobi, Filistinlilere yapılanlar, Guantanamo ve hatta Katar krizi gibi konularda Af Örgütü’nün duruşuyla çok sayıda ortak noktası var. Kimse bunlardan bahsetmiyor.
-Yabancı tutuklular darbe girişiminin ardından casusluk suçlaması ile karşı karşıya kalıp siyasi bir koz haline getirildiler. Deniz Yücel örneğinde olduğu gibi. Büyükada dosyasında da 2 yabancı tutuklu var ve aynı türden suçlamalar onlara karşı da yapıldı. Gidişatın hukuki zeminde olmaması karşısında bundan sonraki öngörünüz ne?
Örgütü kendini bir çapraz ateş ortasında buldu. Çünkü bu insanların gözaltına alınıp tutuklandığı çalıştay aslında son derece basit bir konusu vardı: Stresle baş etme ve dijital güvenlik. Son derece temel bir eğitimdi. Dolayısıyla bu insanları suçlamak için ellerinde hiçbir şey olduğunu düşünmüyorum. Şu ana kadar henüz somut bir delil de göstermiş değiller. Aslında buradan elde edecekleri siyasi amaç ne olursa olsun bu yaptıkları kabul edilemez. Temel olarak beni endişelendiren masum insanların suçlanması ve şu an tutuklu olmaları. Bu insanların özgürlüklerinden mahrum olması kabul edilemez.
Erdoğan’ı yine savunuruz
-Af Örgütü 1998’de okuduğu şiir nedeniyle cezaevine giren Erdoğan’ı savunmuştu. Hâlâ ‘Erdoğan’ı iyi ki savunmuşuz’ diyor musunuz?
Uluslararası Af Örgütü daima ifade özgürlüğünü savunacak. Bu savunduğumuz bir kişinin iktidara geldiğinde yapacağı politikalarla ilgili değil. Bugün Erdoğan böyle bir politika yürütüyor ama başka birisi de olabilirdi. Bizim için ifade özgürlüğü, ifade özgürlüğüdür. Bunun tek sınırı içinde şiddet söylemi olmasıdır. Bunun dışında daha önce savunduk, tekrar da savunuruz.
-Bildiğiniz üzere İdil Eser birinci dereceden akrabası olmadığı için arkadaşları ile görüştürülmüyor. Yasaların ve dolayısıyla yasa koyucuların insanı önceleyen bakış açısına sahip olmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İdil’in arkadaşlarıyla görüşebilmesi için biz elimizinden gelen çabayı gösteriyoruz. Ancak İdil’in durumundan daha geniş bir sorunla karşı karşıyayız. Şu an yanlış hatırlamıyorsam yaklaşık 50 bin kişi tutuklu. 50 bin kişi tarafından bir bedel ödeniyor. Sadece Silivri 9 No’lu Cezaevi’nde binlerce kişi olduğunu öğrendim. Bu siyasi tutukluların kaldığı cezaevinde koşullar ile ilgili çok ciddi problemler var. Bu durumun darbe girişimiyle başladığını görüyoruz. Önemli olan böyle bir duruma hukuk çerçevesinde mi bir cevap verileceği, yoksa uluslararası standartların hepsinin bir kenara mı bırakılacağı? Hak savunucularının durumunda bunu görüyoruz. Bu hükümetin inandırıcılığını ortadan kaldıran bir durum. Hükümetin darbe girişimini muhalif görüşleri susturmak için kullandığına dair bir görüş var. Bu yaptıkları aslında muhalefetin dile getirdiği bu şüpheyi güçlendiriyor.
60 yıldır ilk kez
-Uluslararası Af Örgütü’nün 2 yöneticisinin tutuklu olduğu Türkiye’ye gelirken ‘tutuklanır mıyım’ diye düşündünüz mü?
Af Örgütü’nün yaklaşık 60 yıllık tarihinde ilk defa bir direktör ve yönetim kurulu başkanı aynı anda tutuklu. Ben risk altında olduğumu düşünmüyorum. Olursa olur. Af Örgütü’nde çalışmanın getirdiği durumlardan birisi. Burada çalışan başka iş arkadaşlarımız var. Onlar da bu koşullar altında yaşıyorlar. Af Örgütü için çalışan insanlardan ziyade daha küçük kuruluş ve derneklerde çalışan, hatta bireyler daha fazla risk altında. Çünkü arkalarında durabilecek uluslararası bir destek yok.