Ulusal Program'ın girişinde AB vurgusu

Türkiye'nin 3. Ulusal Programı'nın giriş bölümünde, AB'ye üyeliğin Türkiye için anlam ve önemi açıklanarak, "Türkiye'nin katılım sürecini başarıyla tamamlamaya kararlı olduğu" vurgulandı.

cumhuriyet.com.tr

Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerinde yol haritası özelliği taşıyan ''3. Ulusal Program'', Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. Programın "Giriş" bölümü, "Cumhuriyetin dayandığı temel ilkelere ve Atatürk milliyetçiliğine bağlı, ulusal bütünlük içinde, bilgi çağını yakalamış, güçlü ve refah içinde yaşayan, insan haklarına saygılı, çağdaş, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmak, geçmiş ve gelecek kuşaklara karşı tarihi ve ebedi bir sorumluluktur" cümlesiyle başladı.

Bu bölümde daha sonra, çağdaşlaşmayı temel ilke olarak benimseyen Türkiye'nin aslında 'Cumhuriyet'in kurulmasından bu yana siyasi, hukuki ve ekonomik alanlarda her zaman bir yenileme hareketinin içinde olduğu belirtilerek, modernleşme ve ileri görüşlü reformlarla somutlaşan bu hareketin, "Türkiye Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğü, en açık ifadesini üniter devlet yapısında bulan siyasi birliği, her türlü dil, din, ırk, cinsiyet ve etnik ayırımın ötesine geçen yurttaşlık bağı ile vicdan özgürlüğüne dayalı laiklik ilkesinin pekiştirilmesi sayesinde güçlendiği" belirtildi.

Türkiye'nin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma hedefi doğrultusunda, kalkınmasını en ileri aşamalara getirmeye kararlı olduğu ifade edilerek, 21. yüzyılda Türkiye'nin dünya standartlarında üreten, gelirini adil paylaşan, insan haklarını güvenceye alan, hukukun üstünlüğünü, katılımcı demokrasiyi, laikliği, din ve vicdan özgürlüğünü uluslararası standartlarda gerçekleştiren, etkili ve yaratıcı bir devlet olma yönünde çaba harcamakta olduğu bildirildi.

"Türkiye'nin, hedeflerine ulaşmasını sağlayacak en önemli projesi, Avrupa Birliği'ne tam üyeliktir" denilen bölümde, Türkiye'nin AB ile bütünleşme emelinin, her vatandaşının bugününü ve yarınını temelden etkileyen toplumsal bir dönüşüm projesi olduğu kaydedildi. Bunun ayrıca, üretimden tüketime, sağlıktan eğitime, tarımdan sanayiye, enerjiden çevreye, adaletten güvenliğe, günlük yaşamın her alanında köklü değişiklikleri gerektiren, ülkeyi evrensel standart ve uygulamalara götürecek büyük bir reform hareketi olduğu vurgulandı.

Üyelik yolunda gerçekleştirilen siyasi, hukuki, ekonomik veya toplumsal her reformun, bireyin hayat standardını yükseltirken, Türkiye'nin uluslararası ekonomik gücünü, demokratik saygınlığını ve güvenliğini de artırmakta olduğu belirtildi.
Giriş bölümünde şöyle devam edildi: "Avrupa Birliği'ne üyeliğimiz, halkımızın desteklediği ulusal bir hedeftir. Türkiye'nin stratejik vizyonunun da ayrılmaz bir parçası olan bu hedef, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi ve Atatürk'ün ulusumuz için belirlemiş olduğu çağdaş uygarlıkla bütünleşme ülküsüyle birebir örtüşmektedir."
 

AB süreci

Tarih boyunca Avrupa kıtasının siyasi, ekonomik ve kültürel yapısının bir parçası olan Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 45 yıldır devam eden ortaklık ilişkisinin, 1999 Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin adaylığının teyit edilmesiyle birlikte yeni bir sürece girdiği belirtilerek, 12-13 Aralık 2002 tarihli Kopenhag Zirvesi'nde AB'nin, Avrupa Komisyonu'nun 2004 aralık ayındaki rapor ve önerileri doğrultusunda Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmesi şartıyla üyelik müzakerelerinin geciktirilmeksizin açılmasını taahhüt ettiği hatırlatıldı.

Bunu takiben AB'nin, 1999 Helsinki ve 2002 Kopenhag Zirveleri ile 16-17 Aralık 2004 tarihli Brüksel Zirvesi'nde, alınan kararlar doğrultusunda, Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini yeterli ölçüde karşıladığını teslim ederek üyelik müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılmasına karar verdiği anımsatıldı. 59. hükümetin Devlet Bakanı Ali Babacan'ın 3 Haziran 2005 tarihinde AB ile müzakereleri yürütmek üzere Başmüzakereci olarak görevlendirildiği bildirildi.

3 Ekim 2005 tarihinde Lüksemburg'da toplanan AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi'nin aralık 2004'teki AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi sonrasında yayınlanan bildiriden aldığı yetkiyle Müzakere Çerçeve Belgesi'ni kabul ettiği ve Türkiye'nin AB'ye katılım sürecinin böylece resmen başlatıldığı da kaydedildi.

Müzakerelere yönelik çalışmaların yürütülmesiyle ilgili olarak Başmüzakerecinin başkanlığında, AB Genel Sekreteri, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşar Yardımcısı ve AB nezdinde Türkiye Daimi Temsilcisinden müteşekkil "İzleme ve Yönlendirme Komitesi" oluşturulduğu anımsatılarak, katılım sürecinin, 33 fasılda Türk ulusal mevzuatının AB müktesebatına uyumuna yönelik tanıtıcı ve ayrıntılı tarama toplantılarının yapılması ve fasılların müzakere edilmesi şeklinde sürdüğü ifade edildi.

12 Haziran 2006 tarihinde Lüksemburg'da düzenlenen hükümetlerarası konferansta taraması biten ilk fasıl olan "Bilim ve Araştırma" nın müzakerelere açıldığı ve aynı gün kapandığı belirtilerek, AB ile yakın işbirliği içinde devam eden katılım sürecinin toplumun ilgili tüm kesimlerini içine almasına büyük önem atfedilmekte olup, süreç ilgili kurum ve kuruluşlar arasında artan eş güdüm ve işbirliği halinde yürütüldüğü bildirildi.
Müktesebata uyum bağlamında kamu bürokrasisinin ilgili tüm birimlerinin sorumlulukları dahilinde katılım sürecinde doğrudan yer almakta ve atılacak adımlar ile hedeflerin saptanmasında söz sahibi olmakta olduğuna dikkat çekilerek, sivil toplumun katılım sürecine katkısının büyük önem taşıdığı, bu bağlamda sivil toplum örgütlerinin, tarama toplantılarının sonuçları hakkında bilgilendirilmekte olduğu kaydedildi. Müzakereye açılacak fasıllar hakkında Türkiye tarafından hazırlanan müzakere pozisyon belgesinin kaleme alınmasına yönelik çalışmalar sırasında sivil toplum örgütlerinin de görüşlerine başvurulmakta olduğu bildirildi.

"Türkiye, Avrupa Birliği'ne üyelik yolunda hukuksal, siyasi ve ekonomik reformların gerçekleştirildiği dinamik bir süreç içinde bulunmaktadır" denilen giriş bölümünde, bu süreçte amacın, demokratik sistemin tüm kurum ve kurallarıyla işlerliğinin sağlanması olduğu vurgulandı.

Katılımcı demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve temel özgürlüklerin sadece birer evrensel insanlık değeri değil, ekonomik ve siyasal istikrarın ve kalkınmanın en güvenilir dayanağı olduğu belirtilerek, şunlar kaydedildi: "Türkiye, Avrupa Birliği'ne üyeliğin şartı olan Kopenhag kriterlerini benimseyerek, bugüne kadar gerçekleştirdiği reform ve uyum çalışmalarıyla, daha özgürlükçü, daha katılımcı ve daha çağdaş demokrasiye ulaşma iradesini kanıtlamıştır."

Bu bölümde, uygulanmakta olan ekonomik programın da etkisiyle Türkiye'nin serbest piyasa ekonomisinin kurallarıyla işleyen bir düzene sahip olduğu belirtilerek, AB içindeki rekabete karşı dayanıklılığını ise Gümrük Birliği'ndeki rekabet gücüyle ortaya koyduğu kaydedildi.

"AB ile ilişkilerimizde ekonomik ve ticari açıdan önemi gittikçe artmaya başlayan ciddi bir sorun, Gümrük Birliği yükümlülüklerimiz kapsamında, AB'nin tercihli ticaret rejiminin üstlenilmesi sürecinde Türkiye'nin AB ile eşit ve/veya benzer koşulları haiz olmaması nedeniyle, imzalanamayan Serbest Ticaret Anlaşmalarının (STA'lar) Türkiye ekonomisi ve ticaretinde ciddi sıkıntılara yol açmasıdır" denilerek, bu konunun bakanlar düzeyinde gündeme getirildiği, ayrıca Gümrük Birliği Ortak Komitesi gibi çeşitli platformlarda Avrupa Komisyonuna defalarca vurgulandığı bildirildi.
Söz konusu sorunların giderilmesi amacıyla, taraflar arasında Gümrük Birliğinin işleyiş kurallarını belirleyen 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı'nın, başta 16. ve 58. maddeleri olmak üzere, ilgili hükümlerinin işletilmesi suretiyle çeşitli tedbir mekanizmalarının değerlendirilmesi ve sorunun çözümüne yönelik bir sonuca ulaşılmasına ihtiyaç bulunduğuna işaret edilerek, şunlar ifade edildi: "Türkiye'nin AB ile müzakere eden ülke konumuna gelmesi ve tam üyelik hedefine daha da yaklaşması siyasal, stratejik ve güvenlik bağlamında ülkemizin konumunu güçlendirmektedir. Türkiye, katılım sürecini başarıyla tamamlamakta kararlıdır. Büyük toplumsal projesini tamamlamış bir Türkiye;nin 21. Yüzyıl;a demokratik bir güç odağı olarak girmesi, bölgesel ve uluslararası barış ve istikrarın tesisi için değeri biçilmez bir fırsat olduğu kadar, içinde yaşadığımız çalkantılı bölgede ve daha ötesinde çağdaşlaşma arayışı içinde olanlara da bulunmaz bir ilham kaynağıdır. Türkiye'nin AB ile bütünleşme projesinin başarıya ulaşması, Medeniyetler İttifakı'nın yaşama geçirilmesi, AB'nin temelinde yer alan değerlerin evrenselliğinin kanıtlanması ve uluslararası barış ve istikrarın sağlanması bakımından tarihi bir dönüm noktası olacaktır."

'Yurtta sulh cihanda sulh'

Türkiye'nin dış politikasının Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesine dayandığı hatırlatılarak, bu çerçevede Türkiye'nin, komşularıyla ve mücavir bölgelerle ilişkilerini güçlendirme çabaları doğrultusunda, Yunanistan'la ekonomi/ticaret, ulaştırma, enerji gibi çeşitli alanlarda işbirliğinin geliştirilmesi ve ikili sorunların diyalog yoluyla çözümüne yönelik çaba ve girişimlerinin süreceği bildirildi. Türkiye'nin muhataplarının da "aynı yapıcı anlayış içinde olmaları gerekli olduğu" vurgulandı.

Türkiye'nin benzer biçimde AB ile güçlendirilmiş diyaloğun bir parçası olarak, Kıbrıs'ta adil ve kalıcı bir çözüme ulaşılması çabalarını desteklemekte olduğu belirtilerek, "Ada'daki gerçekler, iki ayrı halkın ve demokrasinin varlığına dayanan, iki kesimliliğin, iki tarafın siyasi eşitliğinin, iki kurucu devletin eşit statüsünün ve yeni ortaklık devleti parametreleri" temelinde, her iki tarafça kabul edilebilecek bir çözümün bulunması yönünde BM Genel Sekreteri'nin iyi niyet misyonu çerçevesinde gösterdiği çabaların desteklenmeye devam edileceği bildirildi.

Bu bölümde Kıbrıs'la ilgili olarak daha sonra şunlar kaydedildi: "Garanti ve İttifak Antlaşmaları yürürlükte kalacaktır. Türkiye, güven ortamını geliştirerek kapsamlı bir çözüme olanak sağlamaya matuf olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin attığı yapıcı adımları desteklemektedir."
 

Sivil toplum diyaloğu

Türkiye'nin AB'ye katılım sürecinin en önemli üç temel unsurundan birinin sivil toplum diyaloğu olduğu belirtilerek, Türkiye'nin AB nezdindeki imajı ve AB'nin Türk halkı nezdindeki imajını yükseltme ve toplumlar arası bağları güçlendirme amacını taşıyan Sivil Toplum Diyaloğu süreci kapsamında Avrupa Birliği Genel Sekreterliği tarafından uygulanan "AB ve Türkiye arasındaki Sivil Toplum Diyaloğunun Geliştirilmesi" projesinin 2008 yılının Haziran ayında fiilen başladığı hatırlatıldı.

Proje kapsamında kentler ve belediyeler, meslek örgütleri, üniversiteler ve diyalog için gençlik girişimleri bileşenleri çatısı altında 19.3 milyon Avro tutarında 119 hibe projesi uygulanmakta olduğu belirtilerek, bundan sonraki aşamalarda projenin daha da genişletilerek, toplumun tüm kesimlerini kapsayıcı hale getirileceği bildirildi.
"Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği yolunda atacağı adımlar, vatandaşlarımızın doğrudan doğruya daha gelişmiş demokrasi ve hukuk değerleri içinde yaşamlarını sürdürmeleri ve daha iyi ekonomik ve toplumsal şartlara sahip olmalarının hızlandırılmasına yönelik atılımlardır" denilen giriş bölümü, şu ifadelerle tamamlandı: "Bu nedenledir ki Türkiye, Avrupa Birliği'ne katılım sürecindeki yükümlülüklerini, Cumhuriyetimizin temel ilkelerine ve Atatürk'ün mirasına sahip çıkacak bir anlayışla, süratle yerine getirmek azminde ve kararlılığındadır. Ulusal Program'la ortaya konulan hususlar, Türk halkının benimsediği bu yaklaşımı yansıtmaktadır."