‘Üç telli cura karasevda gibi’...
Kaş’ın Çavdır köyünde yaşayan “üç telli cura”nın son ustası Ali Ulutaş cura ile tanışma hikâyesini anlattı
Öznur Oğraş ÇolakAntalya’nın Kaş ilçesine bağlı Çavdır Köyü’nde yaşayan Ali Ulutaş, o bölgede üç telli curayı çalan ve yapan son usta... Ulutaş ile Çavdır Köyü’nde buluştuk. Sıcak ve misafirperver olan Ulutaş ailesi, ziyaretçilere alışık. Vaktiyle Kültür Bakanlığı’ndan da geldiklerini ve çalıp söylerken kayıt aldıklarını belirten Ulutaş, “Kültür Bakanlığı arşivi içinmiş” diyor ve ekliyor; “Bir çok ilden geliyor misafirler doktor, avukat, polis, gazeteci şimdi hepsi aklımda değil ama üç telli curayı çalmak isteyenler benim adresimi telefon numaramı buluyor. İsteyenler için yapıyorum üç telli cura.”
Ulutaş evinin köşesinde duran kütüğü gösteriyor, “iğde ağacı onu oyucam daha” diyor ve ekliyor, “Zor be kardeşim gözlerim iyi görmüyor artık.” Gözlükle de olmuyor mu diyorum “Çok ince iş, Çok zor, yapımı uzun sürüyor, almaya buraya gelen çok oluyor. Gelemeyenler için ben gönderiyorum. Ama benden öğrenmek isteyenlere kısa bir ders veriyorum” diyor.
Antalya bölgesinde üç telli cura deyince akla gelen ilk isim Ulutaş. Birçok konsere katılmış, Ulutaş, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle 19- 28 Eylül 2017 tarihleri arasında Güney Kore’nin başkenti Seul’de düzenlenen Müzik Festivali’nde Türkiye’yi temsil etmiş ve 5 konser vermiş. Yaptığı curaları Türkiye’nin dört bir yanına gönderen Ulutaş, Ege, Akdeniz ve Teke yöresi türkülerini çalıp söylüyor aynı zamanda. Sözlerini kendi yazdığı türkülerin hepsinin ise tek tek hikâyesi var.
Ustalığını dönemin en büyük cura ustalarından Fethiyeli Ramazan Güngör’den 1960’lı yıllardaöğrenen Ulutaş ile onun deyimiyle bağlamayı bizim bildiğimiz üç telli curanın hikâyesini konuştuk. Öyle ya her yaptığı curanın bir öyküsü var ama Ulutaş’ın cura ile buluşması zorlu bir aşk hikayesi gibi...
Üç telli cura ile tanışmanız nasıl oldu. Nasıl çalmaya başladınız?
Çok küçük yaştan beri curayı çalıyorum, üç telliyi. Üç telli bir Yörük çalgısı. Dağda çoban olduğu için, taşıması kolay olduğu için bu çalınıyor. Bana miras kaldı. Babamın bağlaması vardı. Onu çalardım. En sonunda Fethiye’de Ramazan Güngör’ün yanına gittim. 5- 6 sefer. Sonra çalışlarına baktım. Çalışlarını kaptım. Ondan beridir de cura çalıyorum. Kendim de yapıyorum.
Ben keçi güttüm, koyun güttüm... Çobandım.. O zamanlar bu bağlamayı merak ettim. Babamın sazı vardı evde, tabii saz biraz büyük. Sazı çalıyoruz ama tabii bağlama gibi değil. Bağlamayı merak ettim. Bir gün ardıç ağacının dalını kestim. Dalı oydum ama kalın oldu, tel taktım. Çalanlar da bilirdi cura yapımını o zamanlar. 1960’lardan bahsediyorum ben daha ilkokuldayım. Bilenler vardı o zamanlar cura yapımını. Perde kısmını bilen birini buldum sordum. Adamcağız bunun her şeyinden anlıyormuş. Çağırdı. Dedi ki ‘sen bir pamuk bul gel, bi de mum’... Bunları iplik yaptı perde yaptı, perdeyi bağladı. Sonra ‘sen bağlamanın ayarını biliyor musun’ dedi. ‘Bilmiyorum’ dedim. Ayarını yaptı bir de çaldı verdi bana. İşte o anda kanıma girdi bu, yapması da çalması da zorlu bir aşk ama kara sevda gibi...
Sizin öğretmeniniz de büyük cura ustalarından Fethiyeli Ramazan Güngör?
Ben iyi kötü çalmaya başladım kendi kendime. Sonra duydumki bir usta varmış Ramazan Güngör. Yıl 1972, radyoda duymuştum ilk Güngör ustanın çalışını. Sordum soruşturdum. Fethiyeliymiş. Gittim, buldum evini. Kendi saz, bağlama yapıyor, satıyor. Topal kalmış, ağaçtan düşmüş, iki asa ile geziyor. elindeki bağlamayı gösterdi. ‘Kaç para’ dedim. ‘200’ lira dedi. Yıl
1972 büyük para, iki tarla alınır. Biriktirmiştim aldım bağlamayı. Öğrendim ondan yapmasını da, çalmasını da.
Hikâyeye devam edersek, bu işe gönül verenler sizi çok iyi tanıyor?
Üç telli 1970’lerden sonra bitmişti. Güngör usta da ölünce tamamen bitti. Bir gün yaylada benim bir çocuk var çoban. Amca dedi ‘sen internete atsana’ 10 sene önce. 4 telli çalanlar var ama üç telli yok. İntenette bir yayıldı, dağıldı... Sonra Kültür Bakanlığı’ndan geldiler...
Siz bu bölgede tek kaldınız, kaç öğrenci yetiştirdiniz?
Çok öğrenmek isteyen var. Öğrettiklerim de var. Öğrettiklerimden üç, dört kişi var çalıyorlar.
Çaldığınız ve söylediğiniz türkülerin sözleri bir hikâye anlatıyor gibi?
Dedem de çalardı. Birader vardı çalardı. Curayı çalan bildiğim 20 kişi var bizim aileden ama hepsi öldü. Dedemden çok öykü dinledim. Bir sürü yaşanmışlıklar aşk hikâyeleri hepsi gerçek tabii. Onlardan yazıyorum türkülerimin sözlerini. Mesela yaylaya çıkan dik bir yokuş var. Onun için de bir türkü yaptım. Öyle anlatamam bak şimdi çalacağım sana, Mehmet diye bir yörük çobanı varmış onun
100 yıllık hikâyesini...
Üç telli cura yapıyorsunuz, başka geçim kaynağınız var mı?
Ben emekliyim. 5-6 dönüm seram var. Kız, oğlan kalmadı, evlendiler. Serayı işçiler yapıyorlar. Yazları yaylaya çıkıyoruz. Sen arayınca indik aşağıya köye. Yuvacık Yaylası, 100 çam, katran ağacım var.