Tuzak ziyafetler
Tuzak ziyafetler
Artun ÜnsalAynı sofrada buluşma, sofrasını başkalarına da açma, paylaşma, tarih öncesinden günümüze her toplumda aidiyet, birlik, beraberlik, dostluk ve barışın sembolik bir ifadesi olmuştur. İster sıradan bir öğün, ister ziyafet olsun, topluca yenilen her yemek bu duygu ve davranışları çağrıştırır. Ramazan iftarları gibi; sözgelimi, Anadolu’da iki hasım aile ya da aşiret arasında yıllardır süregelen bir kan davasının sona erdirilmesi vesilesiyle düzenlenen ortak ziyafetler de, huzur ve barışı adeta “hazmettiren” yani içselleştiren toplumsal pratiklerdir.
Gelgelelim, birbirlerine karşı düşmanca hisler besleyen kişilerin birlikte yiyip içmeleri, ille de dost oldukları anlamına gelmez. Görünürde her şey barışçıl bir sofraya işaret ederken, aslında hasımlardan biri ötekini ortadan kaldırmaya yönelik bir tuzak hazırlamış da olabilir. Geçmişte görkemli sultan sofralarının sadece dostlar için değil, kimi zaman da düşmanlar için kurulduğunu ortaya koyan ziyafetlerden birkaç örnek verelim dilerseniz.
Orta Asya’da 998-1030 yıllarında hüküm süren Türk Karahanlı devleti hükümdarı Gazneli Mahmud, sarayına davet ettiği İsrail adlı bir bey ve beraberindekilerle önce “üç gün üç gice toy eyler”, onlara ve adamlarına değerli kaftanlar kuşandırır. Sonra da kendi beylerinden bir bölümünü İsrail’in yanındaki asker ve hizmetkârlarına ev sahipliği yapmakla görevlendirir. Her biri, bir beyin konuğu olarak ağırlanan bu kişilere “ağır şarablar” sunulur. “Hemân ki mestoldular, hepsini demürlediler.” Sultan da bu arada İsrail’i bağlatır ve derhal Hindistan’a Kalincer Kalesi’ne gönderir. İsrail Bey, 7 yıl boyunca bu kalede tutsak kalacaktır (bkz. Yazıcızâde Ali, “Tevârîh-i Âl-i Selçuk” [Selçuklu Tarihi], Haz. A. Bakır, Çamlıca Yayınevi, 2009)
Anadolu Selçukları döneminde de, I. Alaeddin Keykubat (1220-1237), bazı büyük emirlerin onu devirmek amacıyla bir tuzak ziyafet hazırladıklarını, vicdan azabına düşen bir katılımcıdan öğrenince davete gitmez. Üstelik kendine yakın emirlerle kafa kafaya vererek karşı bir plan hazırlarlar ve bütün Selçuklu emirleri Kayseri’deki sarayında düzenlediği bir ziyafete davet edilir. Ancak, bu “Saltanat meclisi”ne davetli emirler, sultanın huzuruna silâh ve maiyetleri ile alınmazlar. Böylece, ona karşı olası bir suikast girişimi önlenir. Ziyafet sırasında, sarayın dış kapıları kapatılır. Öncesinde sultana karşı tuzak ziyafet planlayanların önderi Emir Çeşnigâr Seyfeddin ve müttefikleri ziyafet sofrasından kalktıklarında bir odada tutuklanır, sonrası katledilir ya da zindanda çürütülür (“Tevârîh-i Âl-i Selçuk”).
Tuzak ziyafet, Osmanlı’da da görülüyor. Sultan II. Murad döneminde (1362-1389), Maraş ve Tokat’ta ahaliyi “haydutluk yaparak” bezdiren ve zarar veren bir Türkmen kabilesinin beyi ve kardeşleri hakkında şikâyetler artınca, Lala Yörgüç Paşa, sultanın ağzından ona bir mektup ve hediyeler yollar. Mektupta Bey ve kardeşlerine tımar verme vaadinde bulunur. Türkmenler, Yörgüç Paşa ile buluşmayı bekledikleri Merzifon’da bir güzel ağırlanır, yedirilir, içirilir. Ziyafet sonunda iyice sarhoş olmaları sağlanır. Odalarına çekilip, yataklarında derin bir uykuya dalınca da kıskıvrak elleri kolları bağlanır. 400 kadar askerlerini de tutuklayıp zindana atarlar. Dört kardeşin başı vurulur, askerleri de “tez ölsün diye” zindanın kapısı kapatılıp içeriye duman salınarak yok edilir (Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Haz. N. Atsız, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.,1985, s.107-108).
Bir başka tuzak ziyafete de Yavuz Sultan Selim’in Şah İsmail’e karşı çıktığı İran seferinde rastlıyoruz: Günün olaylarını kayda geçirmekle görevli kâtip, Vak’a-nüvîs Haydar Çelebi, Ruznâme’sinin 5 Eylül 1514 tarihli yaprağına Sultan, Tebriz yakınlarında ordusuyla konaklarken, “Halid Bey ismindeki bir Kızılbaş beyi 150 kişilik maiyyeti ile iltica ettiği halde, ziyafet sırasında katledildiler” notunu düşmüş (Haydar Çelebi Ruznâmesi, Haz. Y. Senemoğlu,Tercüman 1001 Temel Eser,1975, s.80). Topu topu dört satıra sığan bir tuzak ziyafet. Affına sığınan bu zoraki konuklar herhalde padişahın şüphesini çekmişti.