‘Tutuklamalar herkese tehdit’

Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) İletişim Direktörü Steven Ellis, “IPI Türkiye Ulusal Komitesi Başkanı Kadri Gürsel ve diğer pek çok gazetecinin hâlâ tutuklu olmasını sadece korkunç bir adaletsizlik olarak değil, Türkiye’de yaşayan herkesin özgürce düşünmesi ve konuşması açısından bir insan hakları tehdidi olarak görüyoruz” dedi.

Hilal Köse

Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) İletişim Direktörü Steven Ellis, basın ve ifade özgürlüğü açısından, uzun yıllardır Türkiye’yi izliyor. Cumhuriyet gazetesini de MİT TIR’ları haberleri nedeniyle gördüğü baskının ardından yakından takip etmeye başlamış. Ellis, “Kadri Gürsel’in tutuklanması bizi sarstı. Onun ve diğer pek çok gazetecinin hâlâ tutuklu olmasını sadece korkunç bir adaletsizlik olarak değil, Türkiye’de yaşayan herkesin özgürce düşünmesi ve konuşması açısından bir insan hakları tehdidi olarak görüyoruz” diyor. Ellis, birçok medya kuruluşu temsilcisiyle birlikte bugün Silivri Cezaevi önünde olacak. Dayanışma eylemi öncesi Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

IPI Türkiye Ulusal Komitesi Başkanı Kadri Gürsel’in tutuklanmasına neden olan ‘Erdoğan babamız olmak istiyor’ başlıklı yazısını okudunuz mu?
 
Kadri Gürsel’in tutuklanması bizi sarstı. Kadri ve meslektaşları muhalif oldukları için cezalandırıldılar. Sevdiklerinden ayrıldılar, hapishaneye atılıp susturuldular. Yargılanmadan, kanıt sunulmadan... Kadri’nin durumunda, sebep Cumhurbaşkanı’nın sigara içenlere karşı tavrını göstermesi ve bu tavrı onun nasıl bir lider olduğuna, anlayışına dair ipucu olarak sunmasıydı. Kadri, Cumhurbaşkanı’na sıfatlar yakıştırmadı, hakaret etmedi ya da yalanlar uydurmadı. Cumhurbaşkanı’nın bir davranışını analiz ederek mantıklı bir sonuca ulaştı. Bu tür yorumlar, her gün, her demokraside liderlerin davranışlarını değerlendirmek için yapılıyor. Bu davanın merkezindeki teori, ‘bir hükümet görevlisini eleştirmenin ve hesap sormanın teröre destek verme olarak görülmesi’, bunca iyi insana zarar vermese ve Türkiye demokrasisi için tehdit oluşturmasa gülünesi kabul edilebilirdi. 

- AP’nin Türkiye kararı sizce Türkiye’deki ifade özgürlüğünü, tutuklu yazar ve gazetecilerin durumunu nasıl etkileyecek?

AP’nin, Türkiye’nin katılım sürecini dondurma kararı sembolik. Süreci tek başına durdurmuyor ama Avrupa’da yayılan, Türkiye’nin mevcut hükümetinin insan haklarına saygılı olmadığına dair inancın altını çiziyor. AP’nin kararı, bir bakıma, AB’nin Türkiye ile çalışma ve onu kabul etme gönülsüzlüğüne dair bir işaret verdiği için gazeteciler açısından zararlı oldu. AB’ye katılım süreci, Türkiye’de insan haklarına saygının geliştirilmesi ve demokrasinin güçlendirilmesi açısından önemli bir araç. Sürecin durdurulması, insan hakları ve demokrasinin temmuzdan bu yana olduğundan daha fazla ayaklar altına alınmasına yol açabilir. Ama aynı zamanda Türkiye’de olanlar kabul edilemez. AB’nin bunu bilinir duruma getirmesi gerekir.

- Türkiye’yi ne zamandan beri izliyorsunuz? Gördüğünüz değişimi anlatabilir misiniz?

IPI onlarca yıldır Türkiye’de aktif. Ben de altı yıldır durumu gözlemliyorum. En büyük değişiklik, hükümetin medyayı doğrudan kontrol etmek, iktidarını sarsacak muhalif sesleri bastırmak için gitgide daha fazla araç kullanması oldu. Ben Türkiye’yi izlemeye başladığımda gazeteciler tutuklanıyordu. Onların neredeyse tamamı, aleyhlerindeki kanıtların, o zamanlar hükümetin müttefiki olan Gülen hareketi tarafından üretildiği anlaşılınca salıverildiler. Ancak hapsedilme ve salıverilme sırasında da hükümet medya üzerindeki politik ve ekonomik kontrolünü sağlamlaştırmaya çalışıyordu. Muhalif medyaya keyfi cezalar kesildi. Cumhurbaşkanı önemsiz sözlere hakaret davaları açtı. Online medya ve sosyal medya hedef alındı. Bütün bunlardan geriye Türkiye’nin yurtdışına yansıyan korkunç bir resmi kaldı. Dünya ciddi sorunları işaret ederken Türkiye’nin desteğini aradı ancak Türkiye otoriterliğe doğru kayar göründü. Tamamen otoriterleşirse bu sorunlar korkunç sonuçlar üzerinde yoğunlaşacaktır.

- Avrupa’da bir gazetenin 10 yazar ve yöneticisi tutuklu olsaydı, ne olurdu?

Böyle bir hamleden sorumlu olan hükümet, geniş bir kınamayla karşı karşıya kalır. Tıpkı bugün Türkiye’nin kaldığı gibi. Ve hükümet suç işlendiğine dair sağlam bir kanıt sunmadığı sürece, temel insan haklarına dair ciddi endişeler oluşur. O hükümet ayrıca, kuvvetler ayrılığı prensibince içeriden tepkiyle de karşılaşır. Türkiye OHAL’i meşrulaştırmak için Fransa’yı işaret ediyor. Açıklandığı kadarıyla orada cezaevinde hiçbir gazeteci yok. Fransa’daki OHAL yargının, parlamentonun, Ulusal İnsan Hakları Enstitüsü ve Ombudsman’ın eleştirisi ve gözlemi altında. Üzücü olan bu tür kuvvetler ayrılığının bugün Türkiye’de eksik olması.

- Türkiye’deki demokratik kamuoyuna ve sivil örgütlere tavsiyeniz var mı?

Gelecek karamsar görünebilir ama durumu kabullenmek işe yaramaz. Hükümete muhalif olanların kanıtsız bir şekilde terörizmle suçlanmalarını reddedin. Kanıt isteyin. Adaletsizlik ve yolsuzluğa karşı çıkın. Raporları mümkün olduğunca geniş çevrelerle paylaşın. Ulaşabildiğiniz herkesin, bilgi sahibi olarak seçim yapmanın etkisini anlamasını sağlayın. Türkiye’nin geleceği sandık başındaki kendi insanlarının elinde; yurttaşlarınızın doğru seçimi yapmaları için çabalayın.