TÜSİAD AB Temsilcisi Kaleağası: Özgür toplum ve hukuk devleti şart
TÜSİAD AB Temsilcisi Kaleağası: Hakarete itibar etmeyen çoğulcu bir toplumsal tartışma ortamı ve düşünce suçundan arınmış bir hukuk sistemi Türkiye’yi güçlü yapar.
Şehriban Kıraç
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Uluslararası Koordinatörü ve Avrupa Birliği (AB) Temsilcisi ve aynı zamanda Paris Bosphorus Enstitüsü ve Brüksel Enerji Kulübü Başkanı Dr. Bahadır Kaleağası, OHAL nedeniyle yabancı yatırımcıların Türkiye ile ilgili temkinli ama iyimser olduklarına işaret ederek, “Uluslararası iş dünyası Türkiye’nin hukuk devleti, sosyal kalkınma ve dijital ekonomi gibi önceliklere sahip bir siyasal gündeme dönüşünü gözetiyor” dedi. Her açıdan özgür insanların, hukukun ve toplumsal sorumluluğun güçlü olduğu milletlerin daha yaratıcı, yenilikçi, girişimci ve müreffeh olduklarına vurgu yapan Kaleağası, bu niteliklerin Türkiye gibi petrol, nükleer silah, finans ve ileri teknoloji gibi en temel küresel güç kaynaklarından mahrum ülkeler için daha da belirleyici olduğunu söyledi. Medyada, sosyal medyada, meydanlarda ve günlük hayatta birbirine karşı hakaret, nefret, nifak dilinin kullanılmaması, karşılıklı vatan hainliği gibi suçlamalara tenezzül edilmemesi gerektiğine dikkat çeken Bahadır Kaleağası ile 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yabancı yatırımcıların Türkiye’ye bakışı ve dünyadaki son gelişmeleri konuştuk. İşte Kaleağası’nın sorularımıza verdiği yanıtlar:
-Uluslararası iş dünyası darbe girişimini nasıl algıladı, Türkiye’ye bakışları şu anda nasıl?
KALEAĞASI: Cani bir silahlı kalkışmayı 15 Temmuz’da Türk halkı, siyaseti ve devleti büyük bir kahramanlıkla yendi. Uluslararası muhataplarımız bu tarihsel başarıyı gecikerek de olsa anladılar. Devlete sızmış bu karanlık çetenin tasfiyesinden memnunlar. Doğal olarak “olağanüstü halin (OHAL)” bitmesini bekliyorlar. Ülkenin sosyal kalkınma ve dijital ekonomi gibi somut gündem odaklı olağan bir siyasal ortama dönüşünü gözetiyorlar. Temkinli bir iyimserlik içindeler. Sonuçta yıllardır sürünen dünya ekonomik ortamında Türkiye yıldız bir ülke. Türk Lirası üzerinden tahvil ihracatında Türkiye 15 Temmuz sonrasında uluslararası piyasalarda ilgi görmeye devam ediyor. Tabii uluslararası iletişim sadece ekonomik veriler değil: her ülkenin doğa hazinesi, topraklarında yaşamış gelmiş geçmiş tüm uygarlıklara sahip çıkması, çağdaş kültürel yaratıcılığı, yeni teknoloji girişimleri ve de insan sermayesi hep ön planda olmalı.
Nefret dili olmamalı
- Bu saydıklarınız oluşmaya başladı mı, Türkiye’ye dönük olumsuz algı değişti mi?
Dünyada saygın bir ülke olmanın koşullarından biri toplumun farklı siyasal kesimleri arasındaki karşılıklı saygıdır. Medyada, sosyal medyada, meydanlarda ve günlük hayatta birbirine karşı hakaret, nefret, nifak dili kullanmamalı, karşılıklı vatan hainliği gibi suçlamalara tenezzül etmemeli. Türk kültürüne yakışan vakur ve hoşgörülü bir toplum olmak dünyadaki etkimiz açısından da çok önemli. Hakarete itibar etmeyen çoğulcu bir toplumsal tartışma ortamı ve düşünce suçundan arınmış bir hukuk sistemi aynı zamanda Türkiye’nin her türlü terör musibetini yenmesinde güç kaynağı olur. Türkiye’ye düşmanlık besleyen bazı dış çevrelerin de en büyük korkusu tüm özgürlüklerin güvence altında olduğu, dünyaya açık, demokrat bir Türkiye’dir. Çünkü böyle bir Türkiye dünyada çok güçlü olur.
Demokrasi bocalıyor
-Son kitabınızın ismi ‘Dünya Nasıl Değişiyor? Türkiye Nereye Gidiyor?’ Küresel gelişmeler ne yönde ilerliyor?
Kuantum fiziğini anlamaya çalışırken, Einstein evrendeki her şeyin; madde, enerji, atomlar, protonlar ve fotonların birbiri ile etkileşim denklemleri arayışındaydı. Dünyadaki siyasal, ekonomik ve sosyal olayları oluşturan etkenler de kuantum mekaniğine sahipler. Mekân-zaman göreceliği içinde sürekli karşılıklı etkileşimdeler. Kitaplarımda öngördüğüm gelişmeler devam etmekte; haklı çıkmaktan memnunum doğal olarak. Ne var ki, bu gelişmelerin bazıları olumsuz konular. Örneğin iklim değişikliği, uluslararası finans sisteminin zafiyetleri, demokrasilerin merkez karşıtı tepkiler karşısında kendilerini yenileme sancıları… Dünyada sanayi 4.0 dönüşümü ivme kazanıyorken, her sanayi devriminde olduğu gibi toplumsal dönüşüm ve demokrasi bocalama aşamalarından geçiyor. Bu süreçte seçmen-siyaset ilişkisi de farklı olmaya başladı. Dijital ekonomi çağında, tasnif edilmemiş bir bilgi tufanına maruz kalan seçmenlerin tepkileri popülizme yükselme fırsatı yaratırken, merkez siyaset, siyasetçi ve siyasa kötü bir sınav vermekte.
AB için bilgi bulanıklığı var
-Türkiye’nin AB süreci darbe girişimiyle tamamen bitti mi?
Hayır, tam tersine Avrupa’daki değişimi iyi değerlendirirsek zaman lehimize işler. Maalesef AB konusunda Türkiye’de bilgi bulanıklığı var. AB’yi abartılı öven veya yeren dengesiz analizler ulusal menfaatlarımızla çelişiyor. Dünyayı doğru okuyamazsak, iç tribünlere yönelik hamasi sloganlarla ülkeye kötülük yapılır. Maalesef bu tür eğilimler tüm siyasi kesimlerde kısmen de olsa var. Fakat akılcılık sonunda baskın çıkıyor. AB bütünlük sahibi bir siyasal nesne değil. Sağcısı, solcusu, liberali, yeşili, aşırı uçları ile; çeşit çeşit ülkesi, bölgesi, toplumsal kesimi ile renkli bir uluslararası aktör. Zaten esas sloganı da “çeşitlilikte birlik”. Simetrik olarak Türkiye Rusya’dan Çin’e dünyanın diğer ülkeleri ile ilişkilerde başarılı oldukça, AB açısından da değeri artıyor. Uluslararası ilişkiler gerçeği buyken, “AB mi? Rusya mı? Orta doğu mu?” gibi tek tercihlere dayalı tartışmalar gülünç.
-Türkiye’nin Suriye’ye askeri harekât başlatmasını nasıl okumak gerekiyor, Ortadoğu ülkesi mi oluyor Türkiye?
Türkiye Ortadoğu’da barışın inşası için önemli bir aktör. Sadece askeri anlamda değil, örneğin insani yardım alanında da çok etkin bir ülke. Önemli olan Ortadoğulu olmadan Ortadoğu’da etkili ülke olmaktır.
Çoğulculuk erdemdir
-Türkiye AB yolunda kısa vadede neler yapmalı?
Türkiye zamanı iyi kullanırsa, AB yeniden şekilleniyorken, daha esnek ve hızlı bir yöntem ile geniş AB çemberi içinde yer alacak. Çoğulcu bir toplum erdemdir. Özgür, yaratıcı, eğitimli, girişimci bir toplum ve ileri sosyal haklar çok önemli. Bu yönde ilerleyen bir Türkiye Cumhuriyeti 100. yılını bir başarı şölenine dönüştürecek.
Seferberlik sürüyor
-TÜSİAD darbe girişimi sürecinde uluslararası arenada nasıl hareket etti, şu anda neler yapıyorsunuz?
Her alanda olduğu gibi, uluslararası ilişkilerde de TÜSİAD’ın en büyük enerji kaynağı üyeleridir. Şirketlerimizin uluslararası iş ortakları, müşterileri, tedarikçileri, finansal ve teknolojik işbirlikleri Türkiye’nin küresel rekabet gücünün hizmetindeler. Gönüllü üyeliğe dayalı, dolayısı ile bir sivil toplum kuruluşu olarak TÜSİAD hem devletimiz, hem de sivil toplum ile düzenli bir etkileşim içinde. TÜSİAD genel sekreterliği geniş bir uzmanlık birikimine sahip; temsilcilikler yüksek bir uluslararası ilişkiler yeteneği ile hareket ediyor. Avrupa özel sektörünün temsil kuruluşu BusinessEurope ve B20 Coalition başta olmak üzere birçok uluslararası üyelik ve işbirliği ile sayesinde Türkiye için seferberlik devam ediyor.
Siyaset değil siyasa
Çağdaş ülkelerdeki eşdeğerleri gibi, TÜSİAD partizan anlamda “siyaset” değil, uygulanan siyasetler, yani “siyasa” odaklı bir kurumdur. 70’li yıllarda Gırgır dergisinin kapağında “siyasetle değil, siyasetçilerle ilgilenir” yazardı; Demirel, Ecevit, Erbakan hicvedilirdi. TÜSİAD için ise, “siyasetle değil, siyasa ile ilgilenir” diyebiliriz: hukuk, eğitim, mali disiplin, çevre, dijital dönüşüm, yatırım ortamı… Her biri küresel ortamda rekabet gücü yükselen bir Türkiye’nin temel direkleri olan siyasa alanları.