Türkiye'ye 'taş atan çocuk' mahkumiyeti

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kamuoyunda ''taş atan çocuklar'' olarak bilinen ve terör örgütü lehine yapılan eylemlere katıldığı gerekçesiyle 9 ay 20 gün tutuklu kalan 17 yaşındaki Bilal Doğan'ın gözaltı ve tutukluluğunun makul süreden fazla olduğu gerekçesiyle Türkiye'yi mahkum etti.

cumhuriyet.com.tr

Batman'da 2009 yılında, terör örgütü PKK lehine üç gösteriye katıldığı ve bu gösterilerde slogan attığı, adı geçen örgütün bayrağını ve örgütün eski liderinin posterlerini taşıdığı, emniyet güçlerine taş ve molotof kokteyli ile saldırdığı gerekçesiyle tutuklanan Bilal Doğan, 9 ay 20 gün tutuklu kaldığı gerekçesiyle AİHM'e başvurdu.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, olay sırasında 18 yaşından küçük olan Doğan'ın, uzun tutukluluk süresi nedeniyle haklarının ihlal edildiğine karar verdi.

Mahkemenin kararında, 2009 yılında, Batman Cumhuriyet Savcısı tarafından sorgulanan daha sonra yetkili çocuk mahkemesi hakimi huzuruna çıkarılan başvuran hakkında tutuklama kararı verildiği, Batman Çocuk Mahkemesi'nin 3 Aralık 2010 tarihinde yetkisizlik kararı vererek, ilgili mevzuat değişikliğinin iddia edilen suçlardan sonra yapıldığı gerekçesiyle dosyayı Diyarbakır Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdiği, dosyanın içeriğindeki belgelere göre, ceza davasının halen devam ettiği bildirildi.

Gözaltı süresinin uzunluğu şikayeti

Doğan'ın gözaltı süresinin uzunluğuna ilişkin şikayetinin geç yapıldığı ve bu şikayetin Sözleşme'nin ilgili maddesi uyarınca reddedilmesi gerektiği sonucuna varan mahkeme, olay sırasında 18 yaşından küçük olması nedeniyle özel yetkili bir Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığından dolayı yaptığı şikayeti de ceza davasının ulusal yargı makamları tarafından henüz bir karara bağlanmadığı ve iç hukuk yolları henüz tüketilmediği gerekçesiyle reddetti.
AİHM başvuranın, ifade özgürlüğünün kısıtlandığına ilişkin şikayetini de iç hukuk yolları henüz tüketilmediğinden reddine karar verdi.

Uzun tutukluluk şikayeti

Kararda, Doğan'ın, ''uzun tutukluluk süresi, üzerine atılı suçları işlediğinden şüphelenmek için makul neden olmaksızın tutuklandığı ve olay sırasında yaşının küçük olmasına rağmen tutuklandığı'' şeklindeki şikayeti de irdelendi.

Doğan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 5. maddesinin 3. fıkrasındaki, ''... öngörülen şartlarda tutuklanan veya alıkonan herkes, (...) makul bir sürede yargılanma veya dava süresince serbest bırakılma hakkına sahiptir. Serbest bırakma, ilgilinin duruşmaya gelmesini sağlayacak bir teminat şartına bağlanabilir'' şeklindeki hükmünün ihlal edildiğini iddia etti.

Mahkeme kararında, Hükümetin bu iddiaya karşı çıktığı, başvuranın tutukluluk süresinin atılı suçun ağırlığı, mahiyeti ve niteliği dikkate alındığında haklı olduğu, ilgilinin bir terör örgütü adına suç işlemekle suçlandığına dikkati çektiği belirtildi.

Başvuranın ise çocuk olduğu halde tutuklanma süresinin çok uzun olduğuna dikkati çekerek, tutukluluğuna ilişkin kararlarda çocuk olmasının hiç dikkate alınmadığından şikayet ettiği ifade edilen kararda, şöyle denildi:
''Mahkeme, bir sanığın tutukluluk süresinin makul sınırı aşmamasını sağlamanın en başta ulusal adli makamlara düşen bir görev olduğunu hatırlatmaktadır. Bu amaçla, yerel makamların masumiyet karinesi bakımından bireysel özgürlüğe saygı kuralına bir istisna getirilmesini haklı çıkaran bir kamu yararının mevcut olup olmadığını tespit veya reddetmelerini sağlayacak nitelikteki tüm koşulları incelemeleri ve serbest bırakılma taleplerini reddettikleri kararlarında bunu esas noktalarıyla belirtmeleri gerekmektedir.

Mahkeme esas olarak, adı geçen kararlarda belirtilen gerekçelere ve bunların yanı sıra ilgilinin başvurusunda belirtilen tartışmasız olgulara dayanarak Sözleşme'nin 5. maddesinin 3. fıkrasının ihlal edilip edilmediğini tespit etmek zorundadır.
Yakalanan kişinin suç işlediğine dair kanaat getirmek için inandırıcı nedenlerin mevcudiyetinin devam etmesi, tutukluluğun devamının meşruluğu için olmazsa olmaz koşuldur. Ancak belirli bir süre sonra bu yeterli olmamaktadır. AİHM, bu hususta adli yargı organları tarafından sunulan diğer gerekçelerin, özgürlükten yoksun bırakmayı haklı göstermeye devam edip-etmediğini belirlemelidir. Bu gerekçeler 'uygun' ve 'yeterli' olduğu takdirde, AİHM yetkili ulusal makamların yargılama aşamasında 'özel bir ihtimam' gösterip göstermediğini de tespit etmelidir.''


''Çocukların tutukluluğu endişemizi daha önce de hatırlattık''

Kararda, Mahkeme'nin, Türkiye'ye karsı açılan çok sayıda davada, çocukların tutukluluğu karşısındaki endişesini ifade ettiğini ve Sözleşme'nin 5. maddesinin 3. fıkrasının ihlal edildiği yönünde karar verdiğini daha önceleri hatırlattığı vurgulandı.

AİHM'in kararında, çocukların korunmasına ilişkin uluslararası metinlerin fazlalılığını dikkate alan Mahkeme'nin, çocukların tutuklanması tedbirinin son çare olarak düşünülmesi ve tutukluluk süresinin mümkün olduğunca kısa tutulması gerektiğini daha önceki kararlarında bildirdiği de anımsatıldı.

Somut davada, göz önünde bulundurulacak sürenin 7 Ekim 2009 tarihinde başvuranın tutuklanmasıyla başladığı ve 27 Temmuz 2010 tarihinde salıverilmesi ile son bulduğu belirtilen kararda, tutukluluk süresinin, yaklaşık dokuz ay yirmi gün sürdüğü bildirildi.
Kararda, bu süre zarfında, başvuranın tutukluluk halinin devamına ilişkin itirazlarının müteaddit defa incelendiği, hakimlerin atılı suçların türü, mevcut delil durumu, ilgilinin suç işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığına dayanarak, tutukluluk halinin devamına karar verdikleri belirtilen kararda, ''Dosya göz önüne alındığında, hakimlerin, başvuranın tutuklanmasına ya da tutukluluk halinin devamına ilişkin karar verirken, Türk hukuku ve birçok uluslararası sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklere uygun biçimde, tutukluluğu son çare olarak düşünmedikleri sonucu ortaya çıkmaktadır'' denildi.

''Yaşının küçük olması dikkate alınmadı''

Kararda, başvuranın avukatının itiraz sırasında, hakimin dikkatini müvekkilinin küçük olduğuna çektiği belirtilen kararda, buna rağmen hakimlerin ilgilinin itirazını ve tutukluluk hali veya bu tutukluluğun devamına ilişkin verilen kararların incelemeleri sırasında, başvuranın yaşını gerektiği gibi dikkate aldıklarını düşündürecek hiçbir olgunun dosyada bulunmadığı vurgulandı.
Kararda, ''Mahkeme, başvuran hakkında dokuz aydan fazla bir süre boyunca tutukluluk halinin devamına ilişkin verilen kararlarda, yaşının dikkate alınmamasının, tek başına dahi, Sözleşme'nin 5. maddesinin 3. fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varmak için yeterli olduğu kanısındadır. Bu ifadeler ışığında AİHM, başvuranın tutukluluk süresinin çok uzun olduğunu tespit ederek Sözleşme'nin 5. maddesinin 3. fıkrasının ihlal edildiği kanaatindedir'' denildi.

Mahkeme, Doğan'a manevi tazminat olarak bin Avro ödenmesini uygun gördü. Başvuranın yaptığı masraf ve giderler için de 500 Avro ödenmesinin uygun olduğuna karar verildi.