‘Türkiye’ye gelişlerimiz sıklaşacak’

ABD’de kurulan Barakka grubu, Türkiye’de daha çok konser vermek istiyor. Grup, yeni albümlerini sonbaharda yayımlayacak.

ORHUN ATMIŞ

İlk albümü "Uzaklardan"ı 2012’de yayımlayan müzik grubu Barakka, gitarda Barış Kaya, udda Roger Mgrdichian ve perküsyonda Joe Tayoun ve klavyede Billy Tayoun’dan oluşuyor. ABD’nin Philadelphia eyaletinde tanışan ve beraber müzik yapmaya başlayan bu dörtlü, ilk kez sahneye Philadelphia Türk Festivali’nde çıktı; daha sonra Philadelphia’nın türlü festivallerinde yer aldı. Barakka, bir Amerikalı Blues grubu ile ve Türk ön grup daha alarak Philadelphia’da ilk Turkish American Rock Fest’i düzenledi.
Grup bundan yaklaşık bir ay sonra Philadelphia 76’ers NBA maçı öncesi Wells Fargo salonunda bir konser verdi. Grup, yeni albüm çalışmalarını sürdürürken “Alevler İçindeyim” isimli teklisini yayımladı. Barakka'nın "Yollar Bekler" isimli, Doğu ve Batı enstrümanları ile her iki müziği sentezledikleri Folk Rock albümleri sonbaharda dinleyiciler ile buluşacak. Grupla müziklerinden ve Türkiye’yle olan uzun mesafeli ilişkilerinden konuştuk.
* Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Grup nasıl bir araya geldi, sizler neden ABD’desiniz? ABD’de müzik haricinde neler yapıyorsunuz?
B.K: Üniversite’de master yaparken ABD’ye kısa bir süreliğine gelmiştim, ancak o kısa süre uzadı, şimdi on altı yıla erişti. Grup, benim Philadelphia’ya taşınmamla bir araya geldi. Aynı restoranda farklı günlerde müzik yapan udi Roger Mgrdichian ve perküsyoncu Joe Tayoun ile birlikte çalmaya başladık. Önceleri sadece tanınmış Folk eserleri çalıyorduk, sonra benim bestelerim üzerinde çalışmaya başladık. Joe’nun kardeşi Billy Tayoun klavyeci olarak gruba katıldı. İlk demomuzda Megadeth’in eski davulcusu, genç yaşta kaybettiğimiz merhum Nick Menza, “Ağıt” adlı parçamızda yer aldı. En son kadromuzda, davulda Poyraz Aldemir ve bas gitarda Jason Mintz yer alıyor. New York’ta çaldığımızda bas gitara Onur Gül geçiyor. Kısacası grubun büyük çoğunluğu zaten ABD doğumlu. Burada yaşadığımız için ABD’deyiz ama grupça Türkiye’ye geldik. Yeniden geleceğiz ve bu gelişlerimiz sıklaşacak.
Müzik haricinde serbest meslek yapıyorum. Bir emlak şirketi ile çalışmaya başladım.
R.M: Birçoğumuzun müzik dışında yaptığı işler var. Ben Philadelphia’da Thomas Jefferson hastanesinde çalışıyorum, Joe, müzik öğretmeni, Billy bilgisayar programcısı.

‘Açılış grubuyduk’
* ABD’deki tanınırlığınız, Türkiye’ye oranla daha mı fazla?
B.K: Tabii, ABD’de aralıksız 10 yıldır çalıyoruz. Birçok şehirde ve festivallerde çaldık. NBA maçı öncesi çalışımız da bir Türk Amerikan derneği sayesinde olmuştu. Philadelphia 76’ers ile Hidayet Türkoğlu’nun takımı Orlando Magic maç yapacaklardı, bizden maç öncesi bir program yapmamızı istediler. Seve seve yaptık, güzel bir akşam oldu bizim için. Daha sonra da İtalyan Market Festivali’nde çaldık, o da şehrin en büyük festivalidir. Zamanla çıktığımız mekânların sayısı da arttı böylece. Türk seyircisi ile asıl tanışmamız, özellikle Yeni Türkü, Mirkelam, Mehmet Erdem, mor ve ötesi gibi Türkiye’den gelen sanatçı ve grupların açılış grubu olmamızla gerçekleşti. Özellikle New York’ta Türk seyircisi bizi çok tanımıyordu, bu konserler tanınmamıza yardımcı oldu.
R.M: Eklemem gerekirse, yeni çıkardığımız teklimiz “Alevler İçindeyim”, şu sıralar YouTube’da 70 binin üzerinde izlenmeye sahip. Tabii, bu çalışma Türkiye’de daha fazla tanınmamız, daha çok konser verebilmemiz için bize bir kapı açıyor. Bunun için çok mutlu olduğumu söylemeliyim.
* Türkiye’deki konserleriniz nasıl geçti bugüne kadar?
B.K: Türkiye’ye ilk gelişimiz 2014 yılı mayıs ayında oldu. Hayal Kahvesi Beyoğlu’nda 15 Mayıs’ta ilk konserimizi verecektik ancak Soma faciası yaşandı. Yas ilan edildi ve konserimiz iptal oldu. O günlerde kendi çabamızla 17 ve 18 Mayıs’ta iki konser ayarlayıp, Türkiye’de çalabildik. Soma olayı yaşanmasına rağmen iki salon da kalabalıktı. Bir sene sonra ben, İstanbullu müzisyen arkadaşlarım ile Barakka parçalarını çaldığımız bir konser verdik, “Barakka İstanbul” adı altında. O da ilginç bir deneyimdi ve çok güzel geçti. Bu konser de bayağı kalabalıktı. Her şey çok güzeldi.
R.M Biz Türkiye konserlerimize iyi hazırlanmıştık. Mekânların ses sistemleri kaliteliydi, seyirciler gayet coşkuluydu, Türkiye’de çalıyor olmanın heyecanı da bambaşkaydı. Her şey beklediğimden de güzel geçti.

‘Ülkemi özlüyorum’
* Türkiye’ye özleminiz var mı? Kişisel olarak sık sık gelebiliyor musunuz, gelmek istiyor musunuz? İstanbul’daki değişimi nasıl gözlemliyorsunuz? Örneğin, eskiden çaldığınız mekânlar artık yok.
B.K Tabii, ülkemi özlüyorum. Kişisel olarak her sene gelmeye çalışıyorum ama bu son sene yeni albüm üzerinde çalışmaktan vaktim olmadı. Artık yeni teklimiz çıktı, albüme de az kaldı, bu yüzden çok daha sıklıkla geleceğim, hatta geleceğiz. İstanbul on altı senede çok değişti. Pozitif yönde bir değişim diyemeyeceğim buna. Etrafta binalar arttı, parklar azaldı, alışveriş merkezleri çoğaldı, trafik daha büyük sorun olmaya başladı. Yine de İstanbul hâlâ çok ama çok güzel bir şehir. Ben İstanbul doğumluyum, hayatımın en özel günlerini orada yaşadım.
Kapatılan mekânlara gelirsek, o değişim Philadelphia’da da yaşanıyor. Büyük firmalar büyük şirketler daha büyük mekânlar açıp küçük ya da orta dereceli mekânları deyim yerindeyse “bitiriyorlar.” Philadelphia’da iki kere kapanış grubu (Headliner) olduğumuz, Pearl Jam, GN’R, Nirvana’nın şehirde ilk defa çaldığı The Dobbs kapandı mesela. Şehrin en güzel ve en eski konser salonu Trocadero kapanıyor. İstanbul’da da yaşanan bu. Büyük sermayeler her işe el attıkları gibi artık canlı müzik yapılan mekan işlerine de girdiler. Müzik hep var, gruplar var ama o yeni salonların ruhu var mı, gidip görmek lazım.
Roger- İstanbul’u ve özellikle Taksim, Beyoğlu’nda geçirdiğimiz günleri özlüyorum. Genelde Google Steeet View’a girip gezdiğim yerlerin ne denli değiştiğini görebiliyorum . Bir sonraki sene Barış ile tekrar İstanbul’a gelme fırsatım olmadı, orada olmayı çok isterdim. Bundan sonraki konserde orada olacağım.

‘Kenetlenmek gerekli’
* Uzaklardan bakınca Türkiye’deki sanat ortamını nasıl görüyorsunuz, takip edebiliyor musunuz? Özgürlükler konusunda nasıl gözüküyor Türkiye oradan?
R.M: Türkiyede yetişen son derece iyi müzisyenler ve sanatçılar var. Birçoğunu takip ediyoruz. Bazılarıyla ABD’de birlikte konser verme şansımız da oldu.
Türkiye’de tanıştığım herkes yenilikçi ve ilerici insanlardı. Özellikle İstanbul, lafın gelişi değil, sanat ve kültürün farklı türlerinin birleştiği bir köprü. Kültür ve sanatın ortak bir dili vardır zaten. Ayrıca Türk mutfağı kültürünü de eklemek istiyorum. Çok geniş. Türk halkının da özgürlükleri ve hakları için yeri geldiğinde kavga etmesini gayet iyi anlıyorum. Aynı durum burada da başladı çünkü. ABD’de de kendinden olmayanı küçümseyen, onun yaşam alanını daraltan bir iktidar var ve o iktidarın yaptırımları yüzünden, iktidar sempatizanı olmayan herkes birbirine destek olmaya, kenetlenmeye başladı. Irkçı gruplar güçlenmeye başladılar ve bunun karşısında durabilmek için birlikte olmak, kenetlenmek gerekli. Şimdilerde müzik ve sanat bu tür birleşimler için en iyi kanal.
B.K: Türkiye’de sanat -özellikle müzik açısından söylüyorum- bence gelişiyor. Yeni çıkan çok yetenekli bir sürü isim var. Yıllarını bu işe vermiş artık duayen olmuş isimler ve gruplar da var. Başta Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi, Yeni Türkü. Duruşundan asla ödün vermemiş, sanatından fedakarlık yapmamış isimler onlar. Büyük saygı duyuyoruz. Bahsettiğim gruplardan ikisiyle çalma ve tanışma şansımız oldu.
Özgürlükler konusunda artık çok daha umutluyum. Türkiye’de insanlar artık standart medya gruplarını takip etmiyorlar, YouTube kanallarında yapılan röportajlara bakın. İzlenme oranlarına bakın. İnternet ve sosyal medya kanalları geliştikçe, iktidarlar insanları ne kadar baskı altına almaya çalışırlarsa çalışsınlar, başarılı olamazlar. Neredeyse bütün dünyada geçerli bu. “Her şey çok güzel olacak” diyerek bir adam çıkageldi. İnsanlara sevgi diliyle seslendi, umut oldu. Sosyal medyayı da o sevgi diliyle, umutla kullandı. Başarılı oldu. Bu çok büyük bir başarıdır. İnanıyorum ki, bu bir başlangıç ve bunun devamı da gelecektir.
* Eklemek istedikleriniz var mı?
R.M: Ağustos’un ilk haftası İlhan Erşahin’in mekanı Nublu’da New York’ta sahne alacağız. Beş Temmuz’da bir tekli çıkardık, ismi “Alevler İçindeyim.” İki haftada 70 binin üzerinde izleyeni oldu, bazı medya kuruluşlarında haber oldu. Bizim için çok iyi. Türkiye’ye gelip çalacağımız konserler için sabırsızlanıyoruz. Yıllar sonra yeniden oraya gelecek olmak heyecan verici.
Barış- “Alevler İçindeyim”, bestesi Roger’a sözleri bana ait bir parça. Aranjesi Özgür Bakkaloğlu’na ait. Klibi Hüseyin Cevahir Ünal çekti. Parçanın mikslerini Uğur Memiş, mastering’ini Selim Sayarı yaptı.
Klibimiz New York, New Jersey, Philadelphia’da çekildi. Bize ateş danslarıyla eşlik eden Diana’nın sahneleri de Meksika’da Tulum ve Cancun’da çekildi. Aldığımız yorumlar şimdilik çok iyi. En kısa zamanda yeni parçalarımızı sizlerle paylaşıp, Türkiye’de konserler vermek için yola çıkmayı planlıyoruz. İkinci albümümüzün adı bu yüzden “Yollar Bekler” olacak.
Türkiye’nin en önemli ve bizim için en büyük gazetesi olan Cumhuriyet’e bize bu röportaj imkanını verdiği için çok teşekkür ediyoruz. Orada görüşmek üzere, sevgilerimizle.

SOMA KATLİAMI^NA DENK GELEN BELGESEL...
* YouTube’da “Uzaklardan” isimli bir belgeseliniz var. O nasıl ortaya çıktı? Belgesel tesadüfen mi bu kadar politik bir hale geldi? Soma Katliamı sonrası hükümete karşı protesto eylemlerine denk gelişiniz ve biber gazı yemeniz...
Barış- Dediğimiz gibi, planladığımız hiçbir şey, beklediğimiz şekilde yürümedi o sene. Planlar tesadüflere kapıldı ama “su yolunu buldu”. Biz gelip, yolculuğumuzu eğlenceli bir video günlüğüyle kaydedip, bir veya iki klip çekip hatta vaktimiz kalırsa bolca gezerek tamamlamayı planlamıştık. Konserden iki gün önce Soma Faciası yaşandı. Grup Taksim’de bir evde kaldığından, protestoların ve olayların hepsi gözümüzün önünde gerçekleşti. İki yol vardı önümüzde, ya gözümüzü kapayıp lay lay lom gezip tozacaktık ya da bu gördüklerimizi de çektiğimiz videoya ekleyecektik. Müzikle, sanatla uğraşan insanlar olarak, yaşananları görmezden gelmemiz imkânsızdı. “Uzaklardan” belgeseli, tamamen tarafsız ve o an yaşanan ne varsa kendi gözlerimizden yansıyanlardır. Sonuçta bu olaylara rağmen, hatta konserimizden yarım saat önce Kadıköy’de biber gazı yememize rağmen (ki o sırada oturuyor ve yemek yiyorduk) asıl amacımıza ulaştık: Konserlerimizi verdik. Baştan aşağı yaşadığımız her şey “Uzaklardan” belgeselinde yer aldı.