Türkiye’nin T’si Yiğit’in Y’si... (14.04.2015)
Şimdi size bazı kelimeler vereceğim. Sonra beraberce onların altını dolduracağız. Eminim eksiklikler çıkacak. Ama isim “büyük”... O kadar da olacak. Hadi başlayalım.
Murat SabuncuDamat - eski damat, gazeteci, danışman, jöleli, özelleştirme karşıtı, sonra tarafı. MHP’li, yok yok AKP’li, Muhalif, yandaş, telekinezi* anlama uzmanı, Erdoğan’ı Hitler’e benzeten, sonra Ata’sı ilan eden, halkı aydınlatma görevlisi. Devletin müstakbel ekonomi yöneticisi... Kısaca “dümdüz”, sağa sola sapmayan, yalpası, kolpası olamayan “yiğit” bir adam.
Galatasaray Lisesi mezunu, Bilkent’te ekonomi okudu, Sorbonne’da yüksek lisans yaptı. Sonra kısa süren bir bankacılık kariyeri. Arkasından Aydın Doğan’ın medyaya kazandırdığı biri olarak karşımıza çıktı. Yiğit Bulut, Doğan’ın “damat kontenjanından” yerini aldı. Ama Doğan Grubu’na “hakaret” hakkını saklı tuttu. Namık Kemal Zeybek’in kızı olan ve onu Doğan ailesine damat yapan eşi Şule Zeybek’ten ve gruptan ayrıldıktan sonra da bu hakkını sık sık kullandı.
Doğan Grubu’nda, Referans, Radikal, Vatan’da yazdı. Ama esas tanınması Enis Berberoğlu ve Bilal Çetin ile CNN Türk’te yaptığı “Parametre” programı ile oldu. O günlerde, yani 2000’lerin başında ulusalcı bir dili vardı. Özellikle Telekom’un özelleştirilmesine şiddetle karşı çıkıyordu. Radikal’de 2002 yılında bu konuda şöyle yazacaktı: “Telekom o kadar önemli ki; özelleştirilen ‘T’ Telekom’un değil, Türkiye’nin ‘T’si. Sevgili dostlar, yukarıdaki tez ifade olarak ‘aşırı’ noktalara kaçsa dahi altında çok önemli bir gerçek yatıyor; Türk kamuoyu Telekom’un neden satıldığını, satanlar rasyonel bir şekilde açıklayamadığından, anlayamadığı gibi sonucu da içine sindiremiyor. Daha açıkçası; bu satış halkın vicdanında şimdiden mahkûm oldu.”
Aynada kendi yüzüne tükürdü!
Verdiği bir söyleşide ise aynı konuda şöyle diyecekti: “Çanakkale şehitlerini andık ama ben aynaya bakıp kendi yüzüme tükürdüm. Bu insanlar bu ülkenin bağımsızlığı için öldüler. Bugün bakıyoruz bankalarımızın yüzde 60’ı yabancıların elinde, Türk Telekom yabancıların yönetiminde, ülkenin bütün önemli kurumları satılmış, bundan sonra bizler bu topraklarda yalnızca misafiriz”.
Kadere bakın. 2014 yılının Mayıs ayında “kendi yüzüne tükürecek kadar” Telekom özelleştirmesine içerleyen Bulut, gün gelecek buraya yönetim kurulu üyesi olarak atanacaktı. Alacağı maaş herhalde tükürüğe değerdi...
Doğan Grubu’nda olduğu yıllarda MHP’ye yakın isim olarak anılıyordu. Kimileri onun için müstakbel MHP lideri diyordu. Doğan Grubu’ndan ve eşinden boşandıktan sonra, yolunun düştüğü Ciner Medya-Hebertürk’te rüzgâra uymuş, AKP’ye yaklaşmış, o günlerde ekranını MHP haberlerine kapatmıştı. Habertürk’teki yöneticiliğinde birden çok programa imza atıyor, kimi kritik günlerde yayından moderatörü çıkartıp, kameranın karşısına kendi geçiyordu. AKP’nin özellikle Erdoğan’ın yanında, yanı başında olmaya başlamıştı. 2010 yılında dönemin Başbakan’ı Erdoğan’ın gazete sahip ve yöneticileriyle yaptığı toplantıda “gazete ve internet sitelerini” denetleyecek RTÜK tarzı bir organizasyon kurulmasını isteyecekti. Erdoğan’dan meslektaşları için üstü kapalı sansür kurulu isteyen Yiğit Bulut o günlerde çalıştığı kanalda sansürsüz isimli bir program sunuyordu.
İlişkileri hava durumu gibi
Yiğit gazetecinin Erdoğan ile ilişkisi bulutlu, başlamış ancak ilerleyen günlerde hep güneşli geçmişti. Tıpkı çalıştığı her yerdeki gibi, gücün ve güçlünün yanında yer alması gibi...
14 Şubat 2008’te, bulutlu günlerinden birinde, Vatan Gazetesi’nde, “Tehlike Çok Büyük” başlıklı yazısı yer almıştı: “Başbakan’ın Salı günü gerçekleşen grup toplantısında yandaşlarına yaptığı konuşma tek kelimeyle muhteşemdi! Tam bir demokrasi dersi verdi... Verdi ve kendi gibi düşünmeyenleri özellikle ‘kendisiyle aynı fikirleri’ paylaşmayan bizim gibi medya mensuplarını yerden yere vurdu.
Haklı! Bir ülkede, bir gazeteci nasıl olur da ‘o ülkenin bilge başbakanı’ gibi düşünmez. Bizler kimiz ki! Hepimiz birer ‘paçavrayız’. Oysa Erdoğan, tek kelimeyle Fransızların Kanuni için söylediği sıfata layık biri; ‘magnifique’....
Peki, Türkiye’nin içine girdiği yolu ‘Hitler Almanya’sına’ benzetmek, sistemleri ‘aynı terim ile’ sınıflamak haksızlık değil mi? Detay da tam burada gizli... Türkiye’nin içine girdiği yol ve Hitler Almanya’sının vardığı ‘nokta.’ Görünüşte dağlar kadar fark var ama ‘başlangıç noktaları ve gelişimleri’ itibariyle aynı. İçimizi rahatlatacak tek bir büyük fark var; Hitler Almanya’sında ‘ordu’ lidere itaat ediyordu, bağlıydı. Bizde ‘diktatör’ olma yolunda ilerleyen arkadaşlara ‘ordunun destek olması hatta sempati’ duyması mümkün değil...”
Erdoğan ile Hitler’i yan yana getiren bu yazıdan çok değil bir kaç yıl sonra Bulut Erdoğan’ı “atası” yapacaktı. Milat Gazetesi’ne verdiği söyleşide şunları söyleyecekti: “Eğer Recep Tayyip Erdoğan’ın arkasında bir vatandaş olarak durmak, ‘O kefenini giydiyse ben de giyerim’ demek yandaşlıksa yandaşım. Benim bir parti derdim yok. Ben bir liderin peşinden gidiyorum. Kim kovarsa kovsun IMF’yi kovan kişi benim ‘Atam’dır. Yerleşik düzenin boynunu sıkan adam benim ‘Atam’dır.”
Hitler ile Ata arasında gidip gelen bu akıl şimdi başbakanlıktan sonra cumhurbaşkanlığında da Erdoğan’ın danışmanı. Ekonomi konularında Erdoğan’ın ülkeyi sıkıntıya sokan söylemlerinin mimarı. En büyük düşmanı Ali Babacan. Çünkü onun 12 yıldır ekonominin dümenini düz tutan ve güvenilen bir isim olmasını sindiremiyor. Umudu bir gün Türkiye ekonomisine yön veren isim olmak. Olur mu? Neden olmasın? Telekinezi yöntemiyle piyasalara yön verir icabında. Jöle piyasalarını şahlandırır bir icraatıyla. O Türkiye’nin T’si, Yiğit’in Y’si... Düz, yalpalamayan, umut vaat eden bir “genç adam”...
* Telekinezi: Düşünce gücüyle, maddeler üstünde etki yaratma yeteneği.
İllüstrasyon: Kıvanç Sunar