Türkiye’nin Kırım politikası ve “Kırım Platformu”
Ukrayna'nın başkenti Kiev, 23 Ağustos’ta başlaması planlanan Kırım Platformu’na ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Etkinliğe an itibariyle çok az bir süre kalmış olmasına karşın format, gündem ve katılımcıların mahiyeti hakkında henüz pek bir bilgi yok. Eldeki tüm veriler organizasyon komitesi ve yuvarlak başlıklarla sınırlı.
Mustafa Birol GügerTürkiye, Kırım ve çevresinde meydana gelen olayları ve
bilhassa yerel nüfusun, yani Kırım Tatarlarının durumunu yakından izliyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, geçen yıl aralık ayında Ankara’nın, “Ukrayna'nın
Kırım konusunda uluslararası bir müzakere platformu oluşturma girişimini”
desteklediğini duyurmuş, ancak etkinliğe katılım konusunda net bir görüş
bildirmemişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Ukrayna Devlet Başkanı
Vladimir Zelenskiy ile 10 Nisan’da İstanbul’da gerçekleştirdiği görüşme sonrası
düzenlenen basın toplantısında, Türkiye’nin Kırım Platformu'nu desteklediğini
duyurdu.
Kiev yönetimi şu sıralar, uluslararası kamuoyunun dikkatini
Platforma çekmek için aktif mücadele yürütüyor. Bunu yaparken bir taraftan da
uluslararası topluma, 2014 yılında Kırım'da yapılan referandumun sonuçlarını
tanımama ve yarımadanın Rusya Federasyonu'na ilhakını kınama çağrısında
bulunuyor. Öyle ki “Kırım sorunu”, Kiev yönetimi tarafından resmi politikanın
ayrılmaz bir bileşeni olarak kabul ediliyor. Her düzeyden Ukraynalı
temsilciler, dış politika temasları sırasında yabancı meslektaşlarına, Kırım’a
ilişkin Ukrayna tezlerini empoze etmeye çalışıyor. Öte yandan, bölgenin Rusya
idaresi altına girdiği tarihten yedi yıl sonra bugün, Kırım meselesinin
uluslararası arenadaki ağırlığını önemli ölçüde yitirdiği gözlemleniyor. Buna
karşın Kiev yönetimi, uluslararası insan hakları örgütlerinin dikkatini bölgeye
çekebilmek adına Kırım'daki sosyo-ekonomik durum; yerel halkın, yaşam
koşullarına ilişkin memnuniyetsizliği ve Kırım Tatarlarına yönelik baskılara
ilişkin düzenli raporlar hazırlıyor.
Kırım Platformu’nun, ilk bakışta sadece Ukrayna'nın yarımada
üzerindeki haklarını savunmak üzere kurgulanmış basit bir tartışma platformu olmadığı
anlaşılıyor. Platform aynı zamanda, Batı'nın Rusya'ya yönelik yaptırımlarını desteklemek
adına devreye sokulmuş bir girişim izlenimi veriyor. Kırım Tatar toplumu içindeki
Rusya karşıtları, Platformun aktif destekçileri olarak öne çıkıyor ve bu
kişiler, Rusya'nın yerel halkın hak ve özgürlüklerini sistematik olarak ihlal
ettiğine dair kamuoyu oluşturabilmek adına yoğun çaba harcıyor. Bu bağlamda Moskova'nın
Kırım'daki askeri konuşlanması ve muhalefete yönelik baskılara dair raporlar
hazırlanıyor, konferanslar düzenleniyor.
Türk medyası, bölgedeki gelişmelere ilişkin haberlerde ağırlıklı
olarak Kırım Tatar Meclisi tarafından yapılan açıklamaların yanı sıra Batı ve
Ukrayna basınına dayanıyor. Bu haberlerde Kırım Tatar dilinin resmi statüsüne
rastlamak zor; zira Meclis, Kırım Tatarcası, Ukraynaca ve Rusçanın yarımadadaki
iletişimde eşit olarak tanındığı gerçeğini reddediyor. Bu haberlerde, bölgedeki
400'den fazla caminin serbest işleyişi, yerel temsilcilerin yerel yönetim
pratikleri ve Rusya'nın, yarımadanın altyapısını restore etme ve geliştirmeye
dönük çabalarından da söz edilmiyor. Öyle ki Kırım Tatarlarının bölgedeki etnik
Ruslarla eşit şartlarda ülkenin sosyal ve siyasi hayatına katılmadığını savunan
Meclis, onların ibadethaneleri kullanma ve dini bayramları kutlama özgürlüğüne de
sahip olmadığını öne sürüyor.
Bu koşullar altında, Kırım'da gerçekte neyin olup bittiğini
anlamak oldukça zor. Oysa Türkiye açısından, kökenleri ve kültürleri bakımından
kendisine son derece yakın bir halk olan Kırım Tatarlarının durumunu anlamak;
özgürlüğüne son derece düşkün olan bu halkın tarihsel gelişiminin önündeki
engelleri belirlemek ve kaldırmak son derece önemli.
Şunu bir kez daha hatırlamak gerekir ki Kiev yönetimi,
Kırım'ın Ukrayna'nın elinden çıkmasının hemen ardından ilk iş olarak bölgeye
yönelik hava ve demiryolu trafiğini kesmiş, yarımadaya su ve enerji ablukası
uygulamıştı. Su kanallarının kapatılması ve elektrik hatlarının hedef alınması
hâlihazırda oldukça kurak olan bu bölgeye yönelik tatlı su ve elektrik
tedarikinde ciddi sorunlara yol açmıştı. Bu eylemler, yerel nüfusun zorluklarla
dolu olan yaşam koşullarını daha da zorlaştırmıştı.
Bu durum, Kiev yönetimi ve Kırım Tatar Meclisindeki müttefiklerinin,
yarımada sakinlerinin refahından daha büyük öncelikleri olduğunu düşündürüyor. Bugün
gelinen nokta itibariyle Kiev yönetimi açıkça, Kırım sorununu siyasi
hedeflerine ulaşmak için bir tür manivela olarak kullanıyor. Rusya
Federasyonu’nun izole edilmesi yönünde ortaya koyduğu çabalar ise Kiev
yönetimine askeri ve mali yardım olarak geri dönüyor.
Türkiye, Kırım'ın statüsüne ilişkin doğru ve stratejik bir karar verdi. Bu çerçevede, Rusya'nın yarımada üzerindeki yetkisini resmen tanımadı, ancak aynı zamanda ABD ve AB'nin Rusya karşıtı yaptırımlarına destek vermekten de kaçındı. Bu dengeli konum, Türkiye'nin bağımsız dış politika çizgisinin yanı sıra ekonomik egemenliğini korumasına yardımcı olmakta; Batılı devletler tarafından Moskova’ya karşı bir araç olarak kullanılmasını engellemekte ve ulusal hedefleri doğrultusunda kararlılıkla ilerlemesine olanak tanımakta. Ancak diğer taraftan da Kırım Platformu’na katılımın gerçekten Türkiye'nin çıkarına olup olmadığı sorusu, mevcut jeopolitik durum ışığında bütün ağırlığıyla masada durmakta.