Türkiye'nin Aydınlık Yüzü Köy Enstitüleri
cumhuriyet.com.trSistem bir yandan öğrencinin, düşünmeye, doğruları araştırmaya,
usa dayalı kararlar vermesine, sorgulama yapmasına,
ülke sorunlarıyla da ilgilenmesine dayanıyor.
Köy Enstitüleri, 17 Nisan 1940 tarih ve 3803 sayılı yasa ile kurulmuştur. Köy Enstitülerinde okuyanlar için bu tarih hep bir bayram günüdür. Biz bu bayramları çok büyük bir coşkuyla kutlardık. Öğretmenlerimizle birlikte halay çeker, zeybek, harmandalı oynardık. Horona dururduk. Dışardan, çevreden konuklar gelirdi. Onlar da katılırlardı bu oyunlara. Konuşmalar yapılırdı. Öğretmenler de konuşurdu; biz öğrenciler de konuşurduk. Bu konuşmalarda hep konu; köyün nasıl kalkınacağı, nasıl o köhnemiş yapının değiştirileceği, köyün nasıl uyandırılacağı, canlandırılacağıydı. Şiirler okunur, fıkralar anlatılır, anılar dile getirilir, müzik dinletilir, türküler söylenir, spor gösterileri yapılırdı. Öğrenciler olarak, kendimizde öyle bir güç görüyorduk ki, köye başöğretmen ya da öğretmen olarak atandık mı; köy, hemen yepyeni bir duruma bürünecek, birden değişecekti? Bize öyle geliyordu. Aldığımız eğitim ve dersler, okuduğumuz kitaplar, yaptığımız işler ve çalışmalar, öğretmenlerimizin bize öğrettikleri, bizde hep bu duyguyu, bu güveni uyandırmıştı.
Kuruluş böyle başladı. Çok sıkıntılı bir süreçten geçiyorduk. Arazide, tarlada, bahçede çalışıyorduk. Elimizde çapa, kürek, bel, keser ve testere her işe koşuyorduk. İşlikte, atölyede uğraşıyorduk. Demir dövüyorduk. Köy Enstitüleri bizim ellerimizde güzelleşiyor, büyüyordu... Öyle oldu, ve ‘Modern Köy Enstitüleri’ ortaya çıktı.
Köy Enstitülerinde eğitim-öğretim, aynı zamanda bir yaşam biçimiydi. Ders aralarında, dinlencelerde, ara vermelerde kendi yaptığın ağaçtan bankın üzerine oturup, eline aldığın kitabı okurken sen o çocuk birden başkalaşıyordun. Sende kendine ait belirgin bir kimlik oluşuyordu. Gerçekte bu kimlik, tüm Köy Enstitüsü öğrencilerinde ortak bir doğruydu. Bu bir “üstün olma”, dahası “görünen olma” gibi bir şeydi. Elindeki, okuduğun, bu klasiklerden seçip aldığın önemli kitaba sımsıkı sarılmıştın. Çünkü onu haftaya toplantıda yorumlayarak anlatacaktın. Kendine çok güvenin vardı. Kitabı özümsemiştin. Sorulara da yanıt verecektin. Şimdi sen o günü bekliyordun…
Köy Enstitülerinde uygulanan eğitim-öğretim sisteminin kaynağı, büyük eğitbilimci (pedagog) İsmail Hakkı Tonguç’tur. Bu eğitim sistemi, onun düşünceleriyle, yapıtlarıyla, öğretisiyle, uygulama ve uğraşlarıyla yaratılmıştır. Özgün bir sistem ve modeldir. Dünya bu eğitim modeliyle çok yakından ilgilenmiştir. Çeşitli ülkelerden eğitimciler Türkiye’ye gelmiş, Köy Enstitülerini görmüşler, inceleme yapmışlardır. Bu yaratıcı kurumlar için yaptıkları değerlendirmeler şunlardır: “Dünyanın hiçbir yerinde böylesine yararlı ve anlamlı eğitim kurumları görmedi.” “Türkiye’nin eğitim ve öğretim alanındaki en başarılı hareketlerinden birisi Köy Enstitüleri olmuştur.”
Yıktılar
Türkiye’de şimdi Köy Enstitüleri yok. Onları egemen güçler; laik, demokratik eğitime karşı olan dinci çevreler, yaşamı daha altı yedi yıla varmadan hırpaladılar, sistemi değiştirttiler. Köy Enstitüleri, bir süre yola devam etse de1954’te tümden kapatılır.
Dünyada bugün de hâlâ uluslararası örgütler, UNESCO gibi kurumlar ve çeşitli üniversiteler Köy Enstitüleriyle ilgilenmektedirler ve Köy Enstitüleri sistemini, eğitim yoluyla kalkınmanın mutlak bir aracı olarak görmektedirler.
Tabii Tonguç’un varlığıyla, Türkiye’ye ait olan bu özgün model, bu eğitim sistemi; dünyada bugün, hangi ülke geri kalmışlığının kıskacına düşmüşse; usa (akla) hemen birden Türkiye geliyor, Köy Enstitüleri sistemi geliyor. Sistemde belirtilen eğitim-öğretim görüşü; “üretim içinde eğitim ve öğretimdir”. Model, genel yapısıyla da eski okulun, din okulunun ortak niteliği olan ezberciliği tümden yadsıyor. Sistem bir yandan öğrencinin, düşünmeye, doğruları araştırmaya, usa dayalı kararlar vermesine, sorgulama yapmasına, ülke sorunlarıyla da ilgilenmesine dayanıyor.
AKP’nin dayattığı 4+4+4 kesintili zorunlu eğitim sistemiyle Öğretimde Birlik, (Tevhidi Tedrisat) devrim yasası, bugün açıkça uygulamadan kaldırılmıştır. Yasası olmasına rağmen laiklik de işlemiyor. 4+4+4, kız çocuklarını özellikle eğitimden uzaklaştırma, koparmak için kullanılan bir mekanizma gibi çalışıyor. En son yapılan bir araştırmaya göre 37 bin kız çocuğunun daha ilk aşamada eğitimden koparıldığını görüyoruz. Büyük çoğunluğu ‘imam hatip okullarından’ yetişmiş bugünkü iktidar kadrosunun kafasında şu var: Çağdaş Cumhuriyetin kurduğu modern eğitim kurumlarını, tümüyle imam hatip okullarına dönüştürmektir.
Dayatma
Köy Enstitülerini kapatan kafanın bugün ulaştığı son nokta bu? Zincirin bu son halkası, medreselerle tamamlanacak gibi gözüküyor… Köy Enstitülerini kapatan düşünce ve eylemin artçıları bugün, kudretli bir şekilde iktidarda bulunuyor. Çağdaş Cumhuriyetin kalan değerleri de bir bir yıkıma uğruyor.
Köy Enstitüleri kapatılmasaydı Türkiye’nin bugünkü durumu, toplumsal yapısı büyük ölçüde değişmiş olurdu. Çoğalacaktı, çok yönlü etkinleşecekti. Bölgeleri kapsayan işlevleri de çeşitlenen birer cazibe merkezi olacaklardı. Sistem kendi doğrultusu ve yapısı içersinde tüm Milli Eğitimi kapsayan bir bütünlüğe ulaşabilirdi. Yüksek Köy Enstitüsü’nün üniversite olarak sistem içinde dönüşümü tamamlandığında, kuşkusuz tüm bölgelerde Yüksek Köy Enstitüsü’ne dönük bölge üniversiteleri olarak kurulabilirdi. Böylece belki de o büyük aydınlanma süreci tamamlanabilirdi.
Ağalar, beyler! Bize, bizlere ne değin kızarsanız kızınız. Köy Enstitülerine olan sevgimiz halk sevgisidir, ulus sevgisidir. Bu sevgi tükenmez, bitmez; o güzel sevgilimize kavuşacağımız güne değin bilesiniz bu hasret sürecektir.
Hayrettin UYSAL Eski Bakan, Eğitimci, Yazar