Türkiye'de dindarlık araştırması

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi tarafından, Uluslararası Sosyal Saha Araştırmalar Programı (ISSP) kapsamında, yaptığı ''Türkiye'de Dindarlık: Uluslararası Bir Karşılaştırma'' araştırmasının sonuçları açıklandı.

cumhuriyet.com.tr

Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Ali Çarkoğlu ve Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, 2008-2009 yıllarını kapsayan ve Türkiye İstatistik Kurumu verileri kullanılarak, örnekleme yöntemiyle bin 453 denekle, 53 ilde gerçekleştirdikleri araştırmanın sonuçlarına ilişkin bir basın toplantısı düzenledi.

Çarkoğlu, ISSP'nin uluslararası konjonktürde dindarlığın araştırılması amacıyla 43 ülkede de aynı soruları yönettiğini kaydetti.

Araştırma yapılan birçok ülkedeki verilerin raporlanması sürecinin henüz tamamlanmadığını belirten Çarkoğlu, bu nedenle Türkiye'deki veri sonuçlarının ISSP'nin 1998 yılında aynı konuda yaptığı dünya sonuçlarıyla kıyaslamasının yapıldığını ifade etti.

Hazırlanan rapora göre, deneklerin yüzde 82'si ''Allah var olduğu için hayatın anlamı olduğuna'', yüzde 28'i ''hayatın akışını kendisinin değiştirebileceğine'' inandığını bildirirken, yüzde 50'lik bir grup ise ''hayatı değiştirebilmek için yapabileceğimiz çok az şey vardır'' görüşüne katılıyor.

Çarkoğlu, bu sonucun kadercilik veya metafizik güçler tarafından belirlenen bir hayat algısının toplumda yaygın olarak paylaşıldığı izlenimini ortaya koyduğunu ifade etti.

 

Allah'a inanç

Araştırmaya katılanların yüzde 93'lük bir kesimi, ''Allah'ın varlığından şüphe duymadığını'' ifade ederken, yüzde 2'si ''ateist'' olduğunu, yüzde 9-10'luk bir grubun da ''Tek tanrılı bir inanç sisteminde Allah'ın varlığına şüphe ile yaklaştığını'' belirtti.

Katılımcıların yüzde 95'i Allah'a olan inancını küçük yaşta edindiğini bildirdi. Allah'ın tasavvuru hakkındaki inanç incelemesinde ise ''Allah tasavvurunun, baskıcı, cezalandıran, yargılayıcı ve otoriter bir babadan çok sevecen, destekleyen, esirgeyen, hayatı kolaylaştırmaya destek veren bir baba imajına daha yakın'' değerlendirmesi öne çıktı.

Anket sorularını yanıtlayanlardan, ''bilimin insanlığa yararlı olup olmadığı ve dine olan inancı aşındırıp aşındırmadığı''na ilişkin soruya da yüzde 50 oranında bir kesim bilimin yararlı olduğunu düşünüyor.

Bir diğer sonuca göre de katılımcıların yüzde 89'u ''kendi inanışlarında olmayan dinlere saygı gösterilmesi'' gerektiği görüşünde. Ancak, ''Sizden farklı bir dine mensup olan veya hakkındaki görüşleri sizden farklı olan birisinin seçimlerde oy vermeyi düşündüğünüz siyasi partiden aday olmasını kabul eder miydiniz?'' sorusuna katılımcıların yüzde 37'si, ''kesinlikle kabul etmem'', yüzde 23'ü ''kesinlikle kabul ederim'' yanıtını verdi.

''Bu kişilerin kamuya açık toplantılar düzenleyerek görüşlerini açıklamalarına izin verilmeli mi?'' şeklindeki soruya karşılık olarak da yüzde 36 ''Hayır kesinlikle verilmemeli'', yüzde 11 oranınında da ''Mutlaka verilmeli'' yanıtı alındı.

Prof. Dr. Çarkoğlu, bu cevapların, Türkiye'de farklı dinlere saygı gösterilmesi ifadesinin kabul edilmekle birlikte, uygulamada bu kişilerin kitap yazıp yayınlamalarına veya fikirlerini açıklamalarına sıcak bakılmadığı gibi bir durumu ortaya koyduğunu ifade etti.

Deneklerin yüzde 44'ü ''cemaatlerin gücünün çok olduğu'', yüzde 28'i ''olması gerektiği kadar olduğu'' ve yüzde 18'i de ''olması gerektiğinden az olduğu'' görüşünü savunuyor.

Bu arada, ''tek bir dinin gerçek olduğuna inananların oranı'' araştırmada yüzde 57 olarak görülürken, deneklerin yüzde 34'ü ''birçok dinde temel doğrular mevcuttur'', yüzde 6'lik bölüm ise ''herhangi bir dinin öğretilerinde çok az gerçek payı vardır'' görüşünde.

Katılımcıların yüzde 41'i türbe, yatır gibi dinen kutsal kabul edilen yerleri yılda en az bir kere ziyaret ediyor, yüzde 36'lık bir kesim hayatı boyunca türbe veya yatır ziyareti yapmamış.

Araştırmaya katılanların yüzde 80'i dua ettiğini beyan ederken, dua etme nedenleri arasında yüzde 97 ile ''felaketten korunmak'' ön plana çıkıyor. Denekler bunun yanı sıra 'iyi bir eş bulup evlenmek'', ''bir sınavda başarılı olmak'' ve ''taraftarı olduğu futbol takımının kazanması'' gibi nedenlerle de dua ediyor.

Araştırmaya katılanların yüzde 90'ı Müslümanlara hoşgörüyle yaklaşırken, bu oran Hristiyanlara karşı yüzde 29, Budistlere yüzde 18,7, Hindulara yüzde 19,4 ve Musevilere ise yüzde 21,9 düzeyinde. Prof. Dr. Çarkoğlu, ''bu durumun Müslümanlar dışındaki dinlere ve inanmayanlara karşı karşı büyük bir olumsuz görüş ortamı bulunduğu sonucunu çıkarttığını, Türkiye'de sık sık ifade edilen din ve vicdan özgürlüğüne karşı saygı ve tarihten gelen dini hoşgörü savlarını doğrulamaktan uzak bir görüntü çizdiği'' görüşünü aktardı.

Araştırmanın bir diğer sonucuna göre, katılımcıların yüzde 35'i nazara inanırken, yüzde 10'luk bir kesim ise faal, büyü, yıldızlarının konumunu gibi şeylerin insanın geleceğini tayin ettiği görüşünde.

Katılımcılar, ''Dini ilkelerinize uymayan bir kanunun Meclis tarafından kabul edilmesi durumunda nasıl davranırdınız?'' şeklindeki soruya da yüzde 35 oranında ''kesinlikle kendi dini ilkelerime uygun davranmaya devam ederim'', yüzde 32 oranında ''muhtemelen kendi dini ilkelerime uygun davranmaya devam ederim'', yüzde 13 oranında ise ''Kesinlikle kanuna uyarım'' yanıtını verdiler.

 

Türban araştırma sonuçları

Türban yasağına ilişkin olarak 1999-2009 yılı arasındaki görüşlere de yer verilen araştırma sonuç raporunda, ''devlet memuru kadınlar isterlerse başlarını örtmelerine izin verilmeli'' diyenlerin oranı 1999 yılında yüzde 74 iken, bu oranın bu yıl yüzde 69'a gerilediğine yer verildi. Raporda, ''Üniversite öğrencisi kızların isterlerse başlarını örtmelerine izin verilmeli'' diyenlerin oranının da 1999 yılında yüzde 76 iken 2009'da yüzde 70'e indiği ifade edildi.

'İnsanlar Müslümanlığın gereği olan ibadetlerini serbestçe yerine getirebiliyor mu?'' şeklindeki soruya 1999 yılında 'evet' diyenlerin oranı yüzde 65'ten 2009 yılında yüzde 78'e çıkarken, 'Hayır' diyenlerin oranı ise yüzde 31'den yüzde 19'a geriledi.

''Türkiye'de dindar insanlara baskı yapılıyor mu?'' sorusuna da 1999 yılında yüzde 50 'Hayır' diyenlerin oranı 2009 yılında yüzde 71'e, 'evet' diyenlerin oranı da yüzde 45'ten yüzde 24'e indi.

''Laik kesimden insanlar hayatlarını serbestçe yaşıyor mu?'' sorusuna karşılık olarak da 2006 yılında yüzde 79 olan 'evet' oranı, 2009 yılında yüzde 86'ya çıkarken, ''bugün Türkiye'de laik kesimden insanlara baskı yapılıyor mu?'' sorusuna verilen yüzde 83 'Hayır' cevabı yüzde 87'e çıkarken, 'Evet' yanıtı da yüzde 8'den 9'a yükseldi.

Araştırma sonucuna göre, ''dindar kesime yapılan baskılar'' arasında ''Türban dayatması'' ve ''ibadet özgürlüğünün engellenmesi'' ön plana çıkarken, ''laikler üzerindeki baskı'' da ise ''ibadet baskısı'' ve ''ifade özgürlüğünün engellenmesi'' dikkat çekiyor.

Türkiye'de ''şeriat düzeni'' isteyenlerin oranı ise 1999 yılında yüzde 26'lar düzeyinde iken bugün bu oran yüzde 10'lara düştü.

Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, Türkiye'deki verilerin Şili, İrlanda, Filipinler, Slovakya gibi Katolik ağırlıklı nüfusa sahip olan ülkeler ile Rusya, Güney Kıbrıs gibi Ortodoks, Hristiyan nüfusa sahip ülkelerle büyük benzerlik gösterdiğini kaydetti.