‘Türkiye zorbalık bölgesi mi oluyor?’

Peter Greenaway, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

Evrim Altuğ/Cumhuriyet

“Aşçı, Hırsız, Karısı ve Âşığı’’ ve “Ressamın Kontratı” gibi filmleriyle belleklerimize kazınan İngiliz yönetmen ve çağdaş sanatçı Peter Greenaway, İKSV’nin 2. İstanbul Tasarım Bienali kapsamında Koç Üniversitesi Design Lab tarafından düzenlenen etkinlikle İstanbul’daydı. Greenaway, Berlin Film Festivali’ne götürmeyi umduğu son filmi “Eisenstein Guanajuatoda’nın” dünya gösterimi vesilesiyle tasarımcılar ve sinemaseverlerle buluştu.

Türkiye’nin 12 yıl önceye oranla daha kaygı verici bir aşamaya geldiğine dikkati çeken Greenaway’e göre kendisi ve insanlık için yegâne önemli iki unsur, seks ve ölüm. Greenaway, Koç Üniversitesi Sevgi Gönül Kültür Merkezi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün işbirliğiyle gerçekleşen etkinlik vesilesiyle Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

Çağdaş sanattan yazarlığa, oradan operaya uzanan bereketli bir karaktersiniz. O halde, girişimciliği ve yeteneği ile, Da Vinci haklıydı mı diyeceğiz.

Evet, şu da var; bugün geldiğimiz şu noktada, “Dijital Devrim”in de getirdiği çok disiplinli ortama baktığımızda elimizdeki imkânların neredeyse tüm sanat formlarını bir araya getirebilecek bir
karakter yapısı olduğunu görmekteyiz ki, ben bunu çok önemsiyorum. Bu sayede ben de bir “Opera”yı bir kitaba, kitabı bir kütüphaneye, o kütüphaneyi ise yeniden bir tiyatro oyununa ve onu da mesela, bir internet sitesine dönüştürebilecek imkânı bulabiliyorum. Bunların tümü, aslında sizin nereye gitmek istediğinizle ilgili manevralar.

Tüm bu sınırların yerle bir olduğunu görmekten memnunum. Bu daha önce pek mümkün olamıyordu. Filmlerimi izlemiş insanlar var. Şu anda Hollanda’da, Amsterdam’da yaşıyorum, orada sergiler açıyorum, onları da izleyenler oluyor. İtalya, Almanya ve Fransa’da projelerim oluyor. Operalar yazıyorum. Bir VJ sanatçısıyla çalışıyorum, librettolar, müzikal ürünler ortaya koyuyorum
ve tabii tiyatro ile uğraşıyorum. Tüm bunlarla ilgilenmek de beni fazlasıyla memnun ediyor.

Bu sizin İstanbul’a yeni gelişiniz değil… Dışarıdan Türkiye nasıl görünüyor.

Hayır, son 15 yılda 5-6 kez geldim. Şu aralar ülkeniz ile ilgili gerçekten kötü haberler alıyoruz. Bu ülke bir zorbalık bölgesi mi oluyor, demokrasi bilincinizi yitiriyor musunuz, yaşadığınız süreçler çok mu tepkisel veya muhafazakârlaşıyor, medyanızı susturuyor musunuz?.. Doğrusunu isterseniz, 12 yıl önce Türkiye hakkında okuyup gördüklerimiz karşısında gerçekten olumlu yönde etkileniyorduk. Şu anda durumun son derece rahatsız edici olduğunu düşünüyorum. Bir genç olarak, sizin de benimle aynı fikirde olduğunuza eminim.

Hiç, sansür veya otosansüre maruz kaldınız mı?

“Aşçı, Hırsız, Karısı ve Âşığı” filmini ABD’de göstermek üzere, Miramax yapım şirketiyle görüşmelere
başlamıştık ki, ülkede sorunsuz ve büyük ilgi ile izlenen film, tam da o sırada “pornografik” olduğu
iddia edilerek sansür kuruluna takıldı. Miramax bu konuda ABD Film Sansür Kurulu’na karşı büyük bir hukuksal mücadeleye girişti ve kazandı.

Hayatınıza yön veren ilk üç konu başlığı?

İki tane var. Biri seks, öteki ölüm. Seks ve ölümden daha ilginç, konuşmaya değer ne olabilir ki? Balzac bu soruyu “para” olarak yanıtlamıştı. Ama yanlış, çünkü bugün tüm rahatsız edici ve aptal tiplerin parası bol. Shakespeare ise aynı soruyu “iktidar” diye yanıtlamıştı. İyi de, zaten seks ve ölüm bu meseleyi işlemiyor mu? Bizler, sekste başarılı olmak ve ölümden kaçınmak suretiyle sürekli iktidar müzakeresi yapan varlıklarız.