Türkiye yönetilmiyor, yönlendiriliyor!..

cumhuriyet.com.tr

Sınırsız güç her durumda tehlikeli ve kötü bir unsurdur… ‘Milli irade kavramı genellikle düzenbazlar ve zorbalar tarafından her dönemde sömürülmüştür.Alexis de Tocqueville

En büyük tehlike yasaları hazırlayanların uyguladığı diktadırdeyişi Amerika başkanlarından Jeffersona aittir. Demokrasiyi anlatan tüm yazılar ve Anayasa Hukuku kitapları siyasal iktidarın sınırlandırılmasını konu edinirler. Demokrasi, siyasal iktidarı sınırlandıran, muhalefeti güçlendiren rejimdir.

AKP iktidarının demokrasi söylemi kendi gücünü arttırmak üzerine kuruludur. Hükümet oldukları ilk günden itibaren reform paketleri ile çıktıkları yolculuk anayasayı değiştirme keyfiyetine dayanmıştır.

Hukuk devletinde, yasama organı türev (kurulmuş) iktidardır. Bunun anlamı yasa yapmanın bir keyfiyet olmadığıdır. Kurulmuş iktidarlar, kurucu iktidarın, anayasa ile koyduğu kurallara uymak zorundadırlar. Anayasanın üstünlüğü ilkesi olmadan kuvvetler ayrılığı prensibinin bir anlamı kalmaz. Anayasanın üstün kılınması, yasama organının yasa yaparken anayasanın temel esaslarının dışına çıkmasını, her iktidara gelen siyasal partinin kendi ideolojisini kurumsallaştırmasını frenlerken, siyasal rejimi de koruma altına alır. Türev iktidarları sınırlandırmanın gerekçesi; devletin temel prensiplerinin yıkılmasının, her gelenin kendi hukukunu getirmesinin önüne geçmektir.

Anayasa kitaplarının yazdığı bu gerçekliği dile getirmesi gereken, bunları anlatan, bu konularda yazan üniversitelerdeki bilim insanları değil midir? Bugün Türkiyede muhalefetin şerh koymasına karşın, yasama organındaki çoğunluğuna dayanarak devlet sistemini bozacak, anayasaya aykırı düzenlemeleri yapma ısrarında olan bir siyasal iktidar vardır. Kitaplarında teorik doğruları yazmış olan kocaman unvanlı bazı üniversite hocalarının yapılan yanlışlıkları topluma anlatmak yerine yanlışın parçası olmak için çaba gösteriyor olmaları kaygı vericidir. Özgürlüklerden kaçışın örgütlendiği bir zeminde özgürlükleri ve onun güvencesi olan hukuku en fazla savunması gerekenler, bu kaçışın parçası ve hatta hızlandırıcısı olmaktalar.

Amerikada Demokrasiadlı eserinde Alexis de Tocqueville; Demokratik çağda baskı rejiminden mutlaka herkes ürkmelidir... Eğer insanlar günlük çıkarlarının dar çerçevesi içine gittikçe daha çok kapanırlarsa, toplumu sarsan fakat ileriye doğru gitmesini sağlayan büyük tutkulardan yoksun kalacaklardır... İnsanlar kişilik haklarının yok olmaya yüz tuttuğu dönemlerde, onları korumak yerine, daha az önem verirler. İşte bundan dolayı, özgürlüğe gerçekten bağlı olanlar hükümetin kendi hedeflerini gerçekleştirmek uğruna kişi haklarının kurban edilmesini önlemelidirler…” der. En fazla ürkmesi gerekenler, yasama ve yürütmeyi ele geçirmiş olan gücün tekelinde toplanmasının anlamını bilenler değil midir?

AKP Hükümetinin toplumsal mutabakat aramadan hazırladığı, kendisinin varlığının nedeni olan anayasanın lafzı ve ruhuna aykırı anayasa değişikliklerini parlamentodaki siyasal partileri sıkıştıracak taktiklerle halkın onayına götürmekten söz ederek dayatmaya çalışmasının nedeni, kendi ideolojisini kurumsallaştırmak, iktidarını kalıcılaştırmak; şimdi fiilen yürütülen başbakanlık rejimini başkanlık (başkancı) rejimine dönüştürmektir.

Parlamento içi muhalefeti de dışlayan bir işleyişle hükümetçe hazırlanan bir taslak üzerinden dayatılmaya çalışılan anayasa değişiklikleri, toplumsal muhalefetin, ordunun, yargının, karşı medyanın baskı altında tutulduğu bir zeminde halkın iradesine sunularak kabul ettirilmeye çalışılırken; demokrasiden söz ederek bu dayatmaları sahiplenen yazar çizer, okumuş yazmışların vebali hükümetten daha az değil. Liberal ama özgürlüklere karşı, iktidar yanlısı tuhaf bir karışım Türkiyeyi yönlendirme çabasında. Bugün iktidara servis yapanlar da dahil herkes Türkiyenin yönetilemediğinin, ama tehlikeli bir biçimde yönlendirildiğinin farkında.

Şikâyet etme noktasında bugün sözleşmiş göründüğümüz 1982 Anayasasının yapılış yöntemini onaylıyor muyuz? Bugün AKP Anayasasının hazırlanış biçimi 1982 darbesini yapan anlayışın da gerisine düşmemiş midir? O dönemde kuruluş yöntemi eleştirilse de bir Danışma Meclisi vardı!.. Bugün danışılan yandaş bilim insanları(!) var. Askeri vesayetten kaçalım derken, AKP vesayetine girdiğimizin farkında mıyız?