Türkiye, krizlerle büyümüyor, yönetiliyor
Prof. Bilsay Kuruç, “Sermayenin krizini çalışanlar öder” gerçeğinden yola çıkarak, sermaye sınıfının krizlerinden, işçi sınıfı hakkında bazı gözlemlere ulaşılabileceğini söylüyor. Dünya sermayesi, ağa devlet bütünleşmesinde, dünyayı kendinin sayarak, mülkiyetini sağlamlaştırma süreçlerindeki geçişlerle, sıklaşan günümüz krizlerini, ülkemizde yaşananları özetliyor.
Şükran Soner“Ekonomik Kriz, Türkiye ve İşçi Sınıfı Sempozyumu”nun açılış konuşmasının, ülkemizin halktan yana bakış açısı üretmede bilge ekonomistlerinden Prof. Bilsay Kuruç yaptı. “Başlıkta işçi sınıfı var. Fakat ben size daha çok sermaye sınıfından söz edeceğim” cümleleriyle girişini yaparken de, iktisat kongresinde olmamakla birlikte, görsel tablolar, el yazısı notlarıyla, işçi sınıfı hakkında bazı gözlemlere ulaşılmasını hedeflediğini söyledi. Görsel sunumlu, el yazısı notları ile, grafiklerinden, sayfamıza sığdırabileceğimiz ölçekleri ile, kimi köşe taşlarının saptamalarını sizlerle paylaşmaya çalışacağız..
“Kriz sermayenin krizi... Onun için sermaye sınıfından daha çok söz edeceğiz. Krizler niçin var? Bunlar birbirine benziyor mu? Dünya kapitalizmi ve Türkiye kapitalizmininki birbirlerine benziyor mu” sorularına yanıt arıyor. “Dünya sermayesinin, sınıfının bir de dünya sermaye devleti var: ağa devlet. Bu ikisi bütünleşmiş durumda. Birbirlerinden bağımsız olmayan krizleri var.. Sermayenin dünya gezisi başladı, önü açıldı, her yere geliyor. Turist gibi gitmiyor. Gittiği yeri fethediyor. Sonra geziye devam ediyor. Sermaye bütün dünyayı kendinin sayarak artık, mülkiyetini sağlamlaştırıyor. Bu önemli dolarizasyon.
Kapitalizmin ağa devletinin parası dünya parasıdır. O halde ağa kreditördür. Züğürt ağanın elinde dünya ticareti 2. viteste artıyorsa, sermayenin gezisi 5. viteste. Dünyanın ürettiği toplam hasıla en altta, mutlu aileler, devletler birbirlerine benzemiyorlar. Bizim gibi ülkelerin mutsuzlukları da birbirlerinden farklı..
Hele 2008’den sonra iktisadı yeniden tanımlamamız gerekiyor. Kaynak aktarımlarında 20. yüzyılın sonlarına, 21. yüzyılın başlarına yakından bakılınca, son 20, son 10 yılda, işin esasının artık büyüme değil, kriz olduğunu görmeye başlamalıyız. Kapitalizm, artık sürekli büyüme yaratma peşinde değil, daha çok bilerek ya da bilmeyerek kriz yarattığını görüyoruz. Sürekli büyüme yerine adeta sürekli büyük krizler zamanından geçiyoruz..
Ağa kreditör, 1990’ların ikinci yarısına ait bir tablo, Amerika’nın borçlandığını gösteriyor. Allah Allah, ağa kreditör değil miydi? Karşımızda değişik bir senaryo var. 90’ların ikinci yarısı, 2.5 trilyon dolar borçlanmış. Neyle, kendi parasıyla. Ekonomiye ve insanların yaşamına paranın egemen olmasından doğan krize finansal kriz diyoruz. Finansal krizler dünyası. Para dediğin şey artık çeşitli kâğıtlar, hatta kâğıt bile olmayan, ekranda olan şeyler, vaatler, taahhütler.. Finans dünyası. Vaatler, sözleşme olduğu için para yerine geçiyor, insanların yükümlülüğü haline geliyor. Vaatler şiştikçe nasıl bir balon oluşuyor?
Ortadaki büyük mavi alan, kayda geçmeyen, kayıt altına alınmayan, dolayısıyla üstünden vergi alınamayan faizleri gösteriyor. Balon şişti 2008’de patladı. Daha ilginç bir dönem. Gelir yaratamıyorsanız, borçlanma yaratıyorsunuz. Kapitalizm borçlanmayı yarattı. Her şeyi yaratır. “Tüketin arkadaşlar, biz krediyi veriyoruz.”
2000 SONRASI TÜRKİYESİ
Allah razı olsun Tayyip’ten, borçlanma hakkı verdi. Bankalar, müteahhitler birleşti, siyasi iktidarlarını buldular. Konut verdiler, otomobiller verdiler, borçlanma hakkı verdiler.. Amerikan halkı yurttaş olmaktan tüketici olmaya geçti, biz de tüketici olmaya geçtik.
Amerika’da eşitsizlik arttı. İngiltere I. Sanayi Devrimi’nin, Amerika II. Sanayi Devrimi’nin sahibiydi. Üçüncü perde gitmiyor. O zaman dolarizasyonla tek piyasa haline geçildi. Dolarizasyona motor lazım. Çin dedi ki “size zahmet olmasın, ben üretirim ne lazımsa dünyaya. Sizin yöntemlerinizle daha iyisini de yaparım. 20 yıl süresince yüzde onla büyüyeceğim. 6.viteste gidiyorum.” Çin de dünyayı tek piyasa olarak kabul etti, Amerikan ekonomisinin motoru oldu. Buradan Ankara’ya, durmadan 250 kilometre ile gidiyorsunuz.
2015-19 Çin’in büyümesi yavaşlıyor. Artık lokomotif yok. Amerika’nın da yeniden motorluk yapabilecek hali yok. Doları ucuz tutacağız ki dünyayı gezebilsin. Tayyip niye gürlerdi eski Merkez Bankası müdürüne. Borçlanmanın maliyetini düşük tutmak, Amerikan hazine bonosu almak için..
2008 sonrası bir sürdürülebilir hegemonya nasıl olacak? Yeni bir akılla bir şey kurgulamak lazım. Kriz kaçınılmaz. Amerika çok para basarak krizi erteledi, para bütün dünyada ucuzladı. Düşük gelirliler borçlanmaları ve gelirleriyle yaşarlar, yüksek gelirliler ise servetleriyle yaşarlar. Bu makas gitgide arttı.
MUTSUZ AİLE TÜRKİYE
Dünya milli gelirinin toplamı 80 trilyon dolar, dünya borcu 250 trilyona geldi. Dünyanın toplam hasılası 80 trilyon dolar, Türkiye bunun sadece yüzde l’ini üretiyor. Türkiye 30 yıl önce de böyleydi. Motoru hakkıyla beslerseniz kişi başına geliriniz 10 bin doları bulur. Gelirinizin yüzde 40 kadarını imalata ayırırsanız, ondan sonra ancak sanayi aklıyla örgütleyecek noktaya gelmişsiniz demektir. Bizde 5 bin dolar varken, imalat sanayiine ayırdığımız pay yüzde 15’lere düşmüş. Mutlu aile kriziyle benim krizim aynı değil. 15 yılda 1 trilyon dolara yakın kayıtlı para girmiş. Kayıtsızı bilinmiyor. Tuhaf, para nereye gitti? Gulyabani gibi yükselen boş binalara falan giti ile de izah edilemez bir durum. Sermaye sınıfı yeni katmanlarıyla siyasi iktidarını oluşturdu. İşin gerçek tablosu bu. 80 milyona sahip bir nüfus, böyle bir ekonomi daima bir çeşit krizle karşı karşıya. Onun için bir çeşit kriz yönetimi esas yönetim haline gelir. Ekonomi yönetimi boyuna paketler hazırlar. Bir önceki paketin ne olduğunu bilmeden yeni yeni paketler yapılır.. Krizi çalışanlar öder. Kamu hep zarar eder. Özel sektör borç istemek için Londra’ya falan gider. Çalışanlar her şekilde sermayenin krizini öder. Dünyaya bir demokrasi projemiz yok. Siyasi model, ekonomik modele göre ısmarlanmıştır..