Türker: Olayların gerçek yüzü ortaya çıkarılsın

DSP Genel Başkanı Masum Türker, ''Balyoz Güvenlik Harekatı Planı'' iddialarına yönelik soruşturmaya ilişkin, ''Harekatın arkasında, birilerine 'İleride bizden yana olmazsanız, kim olursanız olun, başınıza neler gelir' mesajını vermek yatmaktadır'' dedi.

cumhuriyet.com.tr

DSP Genel Başkanı Masum Türker, DSP İzmir İl Teşkilatında düzenlediği basın toplantısında, Balyoz Güvenlik Harekatı Planı iddialarına ilişkin soruşturmanın, Türkiye'nin 2002 yılındaki siyasal gelişmeleriyle ele alınıp, o tarihte sivil darbe yapmak isteyenlerin açıklığa kavuşturulması gerektiğini savundu.

1 Mart tezkeresine destek vermeyen komutanlar ile silah arkadaşlarının ifadelerine başvurulduğu iddialarına değinen Türker, ''Harekatın arkasında, Türkiye'nin stratejik olarak bölgesindeki hareket kabiliyetini sınırlandırmak ve birilerine 'İleride bizden yana olmazsanız, kim olursanız olun başınıza neler gelir' düşüncesi yatmaktadır. Bu düşüncemizi her geçen gün haklı çıkaran uygulamalar ortaya çıkmaktadır'' dedi.

Türkiye'nin yükselen sorunlarının perde arkasında kaldığını, uyuşturucunun önemli bir problem olarak kendini gösterdiğini ifade eden Türker, son 2-3 yıl içinde uyuşturucu kullanımı ya da ticareti nedeniyle tutuklu ve hükümlü sayısının 23 bini bulduğunu kaydetti.

Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in tutuklanmasının ardından yaşanan gerginliğin nedeninin, uyuşturucu trafiğine ilişkin bir soruşturmanın bir cemaatle ilişkilendirilmesi olduğunu savunan Türker, şöyle konuştu:

''Bu olayın da gerçek yüzünün kamuoyuyla uyuşturucuyla ilişkisi belirlenerek ortaya koyulmasında fayda olduğunu düşünüyorum. Operasyonların tamamı Başbakan'ın bilgisi dahilindedir. Türkiye'de yavaş yavaş geçmişte polisin siyasi olarak ikiye ayrılması gibi yargıda ayrışmaya neden oldular. Konunun nedenini, nereye varılmak istendiğini, 2002 yılında hükümet programının ikinci ve üçüncü sayfasında görmek mümkün. Ülkenin sivil örgüt yapılanmasıyla yönetileceği belirtilmiştir. Belli kurumların zayıflatılarak belli grupların dokunulmazlığı zırhı altına alınmaktadır.''

Türker, ''fişleme'' tartışmalarına yönelik bir soru üzerine de dini nedenlerden dolayı fişlenmenin gerekçe olarak gösterilmesini doğru bulmadığını, kendisinin de senelerdir oruç tuttuğunu, meselenin gençlerin siyasallaşmasını engelleme amacını taşıdığını savundu.

 

"Yasama, yargı ve askerden sonra sıra basına mı geldi?"

Türker, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, köşe yazarlarına yönelik sözlerine ilişkin "Başbakan'ın köşe yazarlarını gazete sahiplerine şikayet ederek adeta onları iktidarın istemediği şeyleri yazmaları durumunda kapı önüne koymasını istemesi, demokratik anlayışa sığmaz. Yasama, yargı ve askerden sonra sıra basına mı geldi? Başbakan istibdat rejimi mi istiyor? Demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak bilinen basını susturmak isteyen Başbakan'ın demokratlığından söz edilebilir mi?" diye sordu.

Türker, Başbakan Erdoğan'ın, AKP Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında köşe yazarlarına yönelik sözleri üzerine yazılı bir açıklama yaptı. Türker açıklamasında,
"Başbakan'ın köşe yazarlarını gazete sahiplerine şikayet ederek adeta onları iktidarın istemediği şeyleri yazmaları durumunda kapı önüne koymasını istemesi, demokratik anlayışa sığmaz. Yasama, yargı ve askerden sonra sıra basına mı geldi? Başbakan istibdat rejimi mi istiyor? Demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak bilinen basını susturmak isteyen Başbakan'ın demokratlığından söz edilebilir mi?" ifadesinde bulundu.

Başbakan Erdoğan'ın 'Gazete patronları köşe yazarlarına müdahale edebilir' yaklaşımı ile demokrasinin 'olmazsa olmaz gücü' basını da sindirmek istediğini belirterek, "Anayasamıza göre basın hürdür, engellenemez. Başbakan bu tutumuyla, basın özgürlüğünü de hiçe saymaktadır" dedi.

Türker, Başbakan Erdoğan'ın, üçlü zirve toplantısından sonra bu açıklamayı yapmasının ilginç olduğu değerlendirmesinde bulunarak, şunları kaydetti:
"Başbakan'ın, yazarların yazıp çizdiklerini, medya patronlarının bilgisi dahilinde varsayması da ilginçtir. Başbakan bu düşünceye nasıl varmıştır? Ama herhalde bu konuda bir bildiği var. Eğer böyle ise, bu konuda bilgisi var ise, 'Türkiye'de olup biten her şey benim bilgim dahilinde gerçekleşiyor. İstersem ben bunları durdurabilirim' mi demek istiyor? Bu anlayış, Türkiye'nin demokratikleşme sürecini ve özgür basının demokratik işlevini baltalamaktadır. Başbakan'ı sağduyulu olmaya, düşünce ve ifade özgürlüğüne saygı duymaya davet ediyoruz."