Türkan Saylan’ın ışıklı Kardelenleri
Babasından gizli sınava girerek eğitim alan Sevda Öğretmen Anadolu'nun tabusunu yıkmakta kararlı.
demet yalçın güneş“Ben 9 kardeşli bir ailede yokluk içinde büyüdüm. İki yıl ortaokulda okuduktan sonra da, ‘Sen kızsın, yeter bu kadar, daha fazla okumana gerek yok’ dediler. Onlara göre artık 13 yaşındaydım ve evlenip evimin kadını olma vaktim gelmişti. Ne acılar çektim, ne itirazlar ettim bir bilseniz... Okumak ve bu hayatan kurtulmak için hiçbir ümidim yoktu.” Bu sözler, 2015 yılında Türkan Saylan’ın kurucusu olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin reklam filminde, Beren Saat’in anlatımıyla tanık olduğumuz Kardelen Sevda’nın gerçek öyküsü... Ancak bu öykü, o 14 yaşındayken değişti. Sevda, ÇYDD’den aldığı bursla tekrardan okumaya başladı. Şimdi ise bir öğretmen. Yıllardır hayal ettiği yaşama dişini tırnağına katarak çalışıp kavuşan öğretmen Sevda Akkartal, Şanlıurfa’nın Eyyübiye ilçesindeki Ertuğrulgazi İlkokulu’nda, minik öğrencileriyle karşılıyor bizi. Çocukların hep bir ağızdan “Hoş geldiniz” diye seslenmeleriyle karşılama merasimi daha da sıcak bir hal alıyor. Bir zamanların Kardelen’i, bugünün Sevda öğretmeni, gözleri dolarak tahtaya, “Pamuk tarlasına değil, okula gitmek istiyorum” yazıyor. Ardından, “İşte ben ve benim gibilerin hikâyesi tam burada başlıyor” diyerek bugünlere nasıl geldiğini şu sözlerle anlatıyor: Adana Ceyhan’da, cehaletin ve yoksulluğun acı yüzünü en çok gösterdiği 9 kardeşli bir evde büyüdüm. Yedi erkek kardeş, bir ablam ve ne yazık ki ailenin tek okuyanı da ben...
Annem okusaydı hayatı değişirdi
Konuşmasına ara verip öğrencilerine bakarak, “Çocuklar, dünyaya geldiğimiz yaşamları bizler seçmiyoruz. Evet, ama kaderimizi değiştirmek bizim elimizde. Ben çocuk yaşta gelin olmak yerine, meslek sahibi olacağım günlere ulaşmak için çok çalıştım. Sonunda mükâfatımı aldım. Bu konuşmayı sizin yanınızda yapmamın sebebi, belki sizlere de bir örnek olur. Birazdan anlatacaklarım elbette benim yaşadıklarım. Ancak kim bilir, aranızdan bu öyküden kendine pay çıkarıp eğitim hayatında karşısına çıkan engellere takılmamak için mücadele edenleriniz çıkabilir diye düşündüm. Böylece bundan 20 yıl sonra sizin başarı hikâyelerinizi bugünü hatırlayarak birlikte anarız” sözleriyle eğitimle değişen hayatını anlatmaya devam ediyor: Annem 13 yaşındayken, 19 yaşındaki babama berdel olarak verilmiş. Şöyle ki babam kendi kız kardeşini dayıma vermiş. Elbette ki takas olarak verilen ve okutulmayan kızların konuşmaya hakkının olmadığı yıllarmış. Annemin küçük yaşına rağmen evlenmişler ve tam dokuz çocuk dünyaya getirmiş. Annem okuma yazma öğrenmemiş. Belki öğrenseydi hayatı çok farklı olurdu. Belki de seçme hakkı olurdu.
Okul yok evleneceksin
Okutulmamanın eksikliğini hayatı boyunca hisseden annesinin, okumasını istediğini ama bunu açık açık hiçbir zaman söylemediğini aktaran Sevda öğretmen, bunun nedenini ailesinde bir kız okuyacaksa bunun ancak erkeklerin kararıyla olabileceğini söylüyor. O dönemde babasının da, kırılması imkânsız olan kalıplarının olduğunu, “Annemin okuma yazması yoktu, babamsa ilkokul üçten terk... 2003’te Ceyhan’dan taşındığımız Mersin’de 2 yıl ortaokulda okuduktan sonra insanların, ‘Artık buraya kadar... Okumasına ne gerek var’ dediklerini duydum... Aynı zamanda babamın da aşılamayan katı kurallarının aynı şekilde biçimlendiğini de görüyordum. Buraya kadardı ve yeterdi... Artık evlenme vaktiydi. Annem de 13’ün de evlenmemiş miydi zaten? Ha bir de benden hariç okumayan bir ablam ve 7 abim... Onların önüne de geçilmezdi”
-Babanızın yıkılmaz tabularını aşmayı nasıl başarıp bugünlere geldiniz?
Çok fakirdik. O zamanlar babam oku deseydi bile, dokuz kardeşin aç kalktığı sofraları bilirim ben. Nasıl okutacaklardı ki beni? Yoluma devam edebilmek için bir ele ihtiyacım vardı. İşte tam da o zaman ÇYDD’nin düzenlediği bir sınavla Mersin’deki Doğa Koleji’ne gitmek için ailemden gizli düştüm yollara. Yüreğim kıpır kıpır... İnanıyordum ki bu defa talih bana gülecekti. Sınavı iyi bir puanla kazandım. İşte ÇYDD sayesinde o günden sonra tamamen yazgım değişti ve üniversiteyi bitirene kadar da aylık bursu hep devam etti. Dernek sayesinde kapısından bile geçemeyeceğim bir kolejde okuma fırsatı yakaladım. Daha ne olsun. Ama babamı kim nasıl ikna edecekti?
-Babanızın fikrini değiştirmiş olmasında ÇYDD’nin etkisi var mı?
Evet. Başta babam olmak üzere ailemin kalıplaşmış tabularını yıkmada tek etken oldular. Gün geldi düzenledikleri bilinçlendirme toplantı ve etkinlikliklere babamı da katılmış olarak gördüm. Benim için önemli olanda bu kalıpları kırmaya çabalamalarıydı. Babamın adı Bahri, “Bahri’nin kızı okuyor” dedikleri zaman babam mahcup olmuyordu. Beni ve eğitimimi savunabiliyordu. Bunun ana nedeni derneğin babamı iyi bir şekilde bilinçlendirmiş olması ve benim de bu güveni karşılıksız bırakmamamdı. Çünkü artık bana destek olan bir babam vardı. Eğer ÇYDD olmasaydı ben bırakın bir kolejde okumayı herhangi bir devlet okulunun masraflarını bile karşılıyamazdım. Aksine babamın cebinden para çıkmadığı gibi bir de büyük övgüler aldı.
-O dönemde çevrende okutulmayan kızlara da iyi örnek olmuş olmalısınız.
Elbette bütün bunların yaşandığı zamanlarda ben çevremde okutulmayan diğer kız çocuklarına da iyi örnek oldum. Onların zihninde sanki okuyan kız kötü yola düşecek algısı vardı. Ancak bu düşünceler benim başarılarımla tam ters bir hal aldı. Aksine artık şu cümleleri duyar oldum: Bak Bahri’nin kızı ne güzel okudu. Öğretmen olup ailesine de destek oldu. Bizim kızı da okutalım.
-Gördüğüm kadarıyla kız öğrencilerinize daha çok önem veriyorsunuz.
Okumuş ve bilinçli annelerin birçok şeyi değiştirebileceğine inanıyorum. Okumuş kadın kendiyle birlikte hayatı değiştirebilir. Bu nedenle en çok da kız çocuklarının okuması taraftarıyım. Evet kız öğrencilerime daha bir önem veriyorum. Hâlâ “Kızımı nasıl şehir dışına gönderebilirim. Ya yanlış yaparsa” korkusu ailelerde hâkim. Bu tabu yıkılmalı ve kız çocukları en iyi şekilde okutulmalı.
-Şimdiki Sevda geçmişe şöyle bir dönerse o günleri nasıl anlatır?
9 kardeşin aynı yer sofrasında yemek yediği günler... Yani kahvaltıdan sonra öğlenden akşam yemeğine aç kalktığımız günlerdi o günler. Şimdi ise hem iyi bir maaşım var. Hem de olanaklarım. O günleri hiç unutmadığım için bu günlerin değerini daha iyi biliyorum. Yani fakir günlerden şimdi kendi arabasını bile alabilen bir Sevda var. Bunun tek nedeni hayallerimden ve eğitimimden asla vazgeçmemem.
Kadının sınırı olmamalı
-Bir Kardelen ve öğretmen olarak çağdaş eğitime bakışınız ne?
Her şeyden önemlisi insanların hayatına dokunan ve onları yaşama kazandıran böyle çağdaş derneklerin olduğunu bilmek güven veriyor bana. Bir insanın dahi okutulması çok önemli. Daha mesleğimin başında olsam bile elimden geldiğince de birkaç kişiye dokunursam bu beni çok mutlu edecektir. Türkan Saylan, eğitimde azim ve mücadelenin en önemli ismi. Belki yeri geldi kendi çocuklarıyla ilgilenmedi ve yeri geldi hayatını bir kenara bıraktı. Anadolu ve bilhassa Doğu’da hem sağlık hem de eğitim konusunda fedakârlıklar gerektiren çalışmalar yaptı. İşte bir kadın bu şekilde her daim kendini geliştirebilmeli. Böylece erkek egemenliğinden kendini kurtarmalı.
-Bir kadının yapabileceklerinin sınırı olmalı mı?
Bir kadının yapabileceklerinin hiçbir sınırı olmamalı ve kendi hayatıyla ilgili kararları kendisi verebilmeli. Çünkü günümüzde çoğu kadın, ekonomik özgürlükleri olmadığı için babalarının baskılarına ya da kocalarının, “evden bile çıkamızsın” zorbalıklarına mahkûm ediliyor. Hiçbir kadın bunu kaderi saymamalı. Zorluklar, acılar ya da yoksulluklar elbette olabilir ama bir kız çocuğu veya bir kadın, önündeki engelleri aşabilmek için azimli olmak zorunda. Her şeyden önce emek verdiği şeyi gönülden istedikten sonra bir insanın yapamayacağı şey yok.
Hayatını bir zamanların korkulu rüyası olan cüzzamı kökünden kazımaya ve okutulmayan kız ya da erkek çocuklarının laik, çağdaş eğitimine adayan Prof. Dr. Türkan Saylan’ı ölümünün sekizinci yıldönümünde saygıyla anıyoruz. Anadolu’yu karış karış gezerek Kardelen adını verdiği kız çocuklarının hüzünlerini, acılarını ve kara yazgılarını değiştirdiği süreci, duygu ırmağına dönüştürdü. Kurucusu olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin yaptığı birçok çalışma sayesinde, aileleri tarafından küçük yaşta evlenmeye zorlanan kız çocuklarını pamuk, fındık ya da çay toplamak yerine, derneğin verdiği burslar sayesinde eğitime yönlendirdi. Öncüsü olduğu ve 30 yıla yakın bir süredir faaliyet gösteren ÇYDD, 64 bin 920 ilk ve ortaöğretimdeki kız çocuklarına burs verdi. İki lise, 17 derslikli 6 anaokulu, 24 ilköğretim okulu, 32 köy okulu, 36 öğrenci yurdu yaptırdı. “Hastalarınıza dokunun ve ona sevginizi verin. Başka türlü iyileştiremezsiniz” diyen Saylan, kanserle savaşırken kumpas davaları nedeniyle gözaltına alındı. Bir süre sonra da yaşamını yitirdi. Muhabirimiz Demet Yalçın Güneş, ÇYDD’nin desteğiyle meslek sahibi olan öğrencilerin öykülerini dinledi. |