Türk müziğinin usta bestecilerinden Muammer Sun’un cenazesi bugün toprağa verilecek

“Ankara’nın varlıklı mahallelerinden birinde doğdu. İki çocuklu ailenin evladıydı.” Böyle başlamayan bir hikâyesi vardır Besteci, Kültür ve Bilgi İnsanı Muammer Sun’un... Sanat okulundan sonra, köftecilik, berber çıraklığı...

Ersin Antep

2. Dünya Savaşı şartlarında, üvey babası ihtiyat askeri yapılınca da eldeki avuçtaki o kadar çocuğa yetmez. En büyükleri Muammer, evden ayrılmanın yakın yolu olarak askeri okula girmeyi düşünür. Askerlik şubesi önünde, Kuleli’ye gidemeyeceğini öğrenip hayal kırıklığı yaşayınca; tesadüfen geçmekte olan bir üsteğmenin, “Evlat! Askeri Muzika Okulu’na git, oranın yemekleri güzel” demesi üzerine ikna olur ve yerini bulup sınavına girer. 

Bir sağlık sorunu belirtisinden bahsedilip neredeyse iş olamayacakken, tekrar muayenede sorun olmadığı anlaşılır. (Yıllar sonra anlatımında, “Bunca sene o kalple yaşadığımıza göre, pek de sorun yokmuş” diyecektir.) Orada İhsan Künçer gibi bir efsaneyle karşılaşacak, ondan ilk ve en değerli dersleri almaya başlayacaktır. Ardından da giydiği elbisenin bedenine uymadığını anlayıp, konservatuvara gitmek üzere harekete geçecektir. 

Muammer Sun’un hayatı sürgünlerle, gözaltılarıyla geçmiş gibi gözükse de bir ülkünün yansımasıdır. Bilgi ve eser üretmekten, takdir etmekten, son dakikasına kadar vazgeçmemesi; evladı olduğu Anadolu kültürünün bir gereğidir. 1 Ağustos 1964’te kaleme aldığı yazıdaki gibi, “taşıma suyla değirmen döndürme değil, kaynaktan ark açıp akarsuyla değirmen döndürme” üzerinedir onun felsefesi... 

Çocuklarımıza, gençlerimize “yarış atı yetiştirir gibi yaklaşan bir eğitimin parçası olan konservatuvar sistemi” değil, “onların başarılı olmaları için ortam hazırlayan, sanat, bilim, yönetim ve benzeri konulardaki ilgilerini, meraklarını ulusal ve evrensel düzeyde bilgi birikimi içeren yardımcı kaynaklarla besleyecek” bir eğitim sisteminin parçası olan müzik sistemini öngörür. 

Bağrından geldiği Anadolu’yu hor görmeyip aksine kültürel bakımdan yüceliğini kavrar ve aktarır. Onun müziği, bir türkünün zaman içinde kaybolmuş üçüncü ve hatta dördüncü seslerini adeta yeniden bulup sunmak üzerinedir. Dışkapı’daki Merkez Komutanlığı’na Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından getirtilip ardından da tutuklanınca, sağlığını bozacak zor koşullara inat, aynı sözü söylemekten vazgeçmemesi; Anadolu’nun ona öğrettiğidir. 1968-1969 yıllarında Ankara’da, Sinop’ta müzik öğretmenlerini toplayarak Anadolu’ya bin bir çeşit çiçek ekmek için çocuk ve gençlik koroları kurmak üzere, arkadaşlarıyla harekete geçmesi; bilgi ve emeğin, en önemlisi sevginin tezahürüdür. 

“Bana ne arkadaş?”, “Aman canım, memleketi ben mi kurtaracağım?” demek yerine “Bakalım bu konuda ben ne yapabilirim?” diyen Kuvayi Milliyeciler’in yoludur, seçtiği ve gittiği... Evlatlarına parasız günlerde oyuncak ya da minik hediye alamayınca beste armağan etmek veya sevdiğini incittiğinde piyano tuşlarından süzülen “Sevgi Her Şeydir” onun bildiği... “Ben köylüyüm, benim müziğim köylüdür! Batılı gibi değil, benim müziğimi hoyrat çalın!” ricasıdır onun söylediği... 

Yağmur sonrası buram buram kokan, canlanan Anadolu toprağıdır Muammer Sun’un müziği... Adeta o an can suyunu alır ve yeşerir. Yağmurlar yağdıkça, kurduğu kök salan müzik kuruluşları ve öğrencileri yaşadıkça, sözü anlaşılıp ileri götürüldükçe, tohumları filizlenip büyüyecek, Anadolu’yu -tıpkı öyle istediği gibi- “bilgiyle, doğruyla, emekle, sevgiyle, Atatürk’le” muazzam bir çiçek bahçesine dönüştürecektir. Vatan bestekârı, Anadolu insanı Muammer Sun, yaşıyor...