Türk Hukukunda Büyük Kayıp
cumhuriyet.com.trÖzok, gerek avukatlığında ve gerekse Barolar Birliği Başkanlığı’nda hep “hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını, savunmanın kutsallığını ve özgürlüğünü” savunmuştu.
Türk hukuku mümtaz bir evladını kaybetti. Yarım yüzyıla yakın bir süredir hukuk uygulamamızda, savunma hakkını en iyi şekilde temsil eden, uygulama ile hukuk ilkelerinin kaynaşmasında çok önemli mücadeleler veren Özdemir Özok, en olgun çağında hayata veda etti. Üstün başarılarla geçen avukatlık hayatında, Av. Teoman Evren ile birlikte, bilgiye, erdeme, dürüstlüğe dayalı meslek hayatı, Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı’na seçilmekle taçlanmış ve Birlik’te on yıla yakın süredir nice olumlu atılımlara imza atmıştı. Prof. Dr. Faruk Erem, Av. Önder Sav, Av. Teoman Evren ve Prof. Dr. Eralp Özgen’den devraldığı bayrağı daima yükseklerde tutmuş, savunma hakkının ve özgürlüğünün meşalesini hukuk uygulamasında ve hukuk yaşamında hep onurla taşımıştı.
Başkanlığını yürüttüğü Türkiye Barolar Birliği, Özok’un döneminde yüzlerce hukuk toplantısını, paneli, sempozyumu düzenlemiş, hukuk dünyamızda uygulama ile bilimin kaynaşmasını sağlamıştı.
Her kanun tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulmasından önceki aylarda üniversitelerden, hukuk fakültelerinden çağrılan bilim insanları, avukatlar ve yargıçlarla birlikte sempozyumlar düzenlemiş, bunlar daha sonra kitap halinde yayımlanmıştı. Anayasa Kurultayı, Türk Ceza Kanunu, Ceza Yargılaması, İstinaf, Savcılık, Bilgi Edinme Kanunu bunlardan sadece bazılarıdır.
Yargıtay’da, Danıştay’da ya da Anadolu’da çeşitli barolarla ortaklaşa adliye binalarında yapılan bu toplantılar, hukuk dünyamıza çok önemli katkılarda bulunduğu gibi, pek çok olumlu girişimin temelini de atmıştı. Bugün, Özdemir Özok’un başkanlığı döneminde yayımlanan Barolar Birliği kitapları Türk hukukunun önemli eserleri olarak kabul edilmektedir. Aynı şekilde, Av. Teoman Ergül’ün yönetiminde yayımlanan Barolar Birliği dergisi, Türk hukukçularının kitaplıklarını zenginleştirmektedir. Tüm bu etkinlikleri ülkemizde hukukun gelişmesi, savunmanın daha güçlenmesi için gerçekleştirmişti. Bu çerçevede son olarak Ankara’da yapımını sağladığı Barolar Birliği Merkez Binası, gelecek yıllarda hep Özok’un hatırlanmasını sağlayacak, hukuk dünyamıza bir armağan olarak benimsenecektir.
Özdemir Özok’u saygı ile anarken, hukuk kuruluşlarına olan kucaklayıcı ve destekleyici tutumuna şükranla değinmek önemli bir görevdir: Bundan on yıl kadar önce kurulan Türk Ceza Hukuku Derneği pek çok bilimsel etkinliğinde hep Türkiye Barolar Birliği’nin desteğini görmüştür.
Öyle ki, Eylül 2009’da İstanbul’da yapılan XVIII. Uluslararası Ceza Hukuku Kongresi’nin düzenlenmesinde Sayın Özdemir Özok konunun önemini saptamış ve unutulmaz desteklerde bulunmuştur. Kongrenin açılışında, hastalığının tüm zorlukları içinde, istek ve ricamızı kırmadan tüm dünya ceza hukukçularının önünde Türk hukuk dünyasının amaçlarını üstün bir dirençle açıklaması, biz ceza hukukçularının belleklerinde daima yer alacaktır. Özok, gerek avukatlığında ve gerekse Barolar Birliği Başkanlığı’nda hep “hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını, savunmanın kutsallığını ve özgürlüğünü” savunmuştu. Hukukun üstünlüğünü etkileyen erdemlilik, çağdaşlık, kurallara bağlılık Özok’un gür sesinde, genel ve güncel sorunların çözümünde kullanılan unsurlar olmuştu. Bakın, 2009-2010 Adli Yargı Yılı’nın açılışında neler demişti:
“... Hiçbir siyasal iktidar siyasetin doğasından kaynaklanan nedenlerle yargıya karşı saygın, ölçülü, mesafeli ve duyarlı olmamıştır. Yargı, hep icraatı engelleyen ayak bağı gibi algılanmıştır. Siyasal iktidar ülke yönetiminden ve ülkenin kaderinden sadece kendisini sorumlu kabul etmiş ve kendisi dışındaki güçleri, kurumları ve yurtseverleri yok saymıştır...
... Türkiye Barolar Birliği kurulduğu 1969 yılından bu yana, her platforma ısrarla ‘yargı bağımsızlığı’, ‘yargıç güvencesi’, ‘yargılama diyalektiği’ gibi temel yargı sorunlarında çağdaş, akılcı ve ‘hukuk devleti’ ilkelerine uygun çözümler önermiştir. Maalesef bu istek ve öneriler kimi ‘dar görüşlü’ politikacı ve hukukçular tarafından ‘siyaset yapmak’ olarak algılanmış, bunun sonucu içeriği ve kapsamı hep göz ardı edilmiştir...
...Yeni bir Avrupa için Paris Şartı’nın ön-sözünde ‘demokrasinin temelinde insana saygı ve hukukun üstünlüğü yatar. Kimse hukukun üstünde değildir’ denilmek suretiyle ‘hukukun üstünlüğü’nün ulus üstü evrensel bir kavram olduğuna vurgu yapılmıştır.
Kısaca ‘hukuk devleti’, toplumun bireyleri yanında, devletin tüm organ ve görevlilerinin de faaliyet, işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına ve anayasal ilkelere uyması, kendisini bu kurallara bağlı sayması demektir. Ancak itaat, biat ve cemaat kültüründen gelen kimselerin dillerinden düşürmedikleri, akla dayalı bu evrensel ilke ve kavramları yaşama geçirmeleri işin doğası gereği mümkün değildir. ‘Hukuk devleti’nin gerçekleşmesinde en önemli etken ve olmazsa olmaz koşul ‘yargı bağımsızlığı’ ve ‘yargıç güvencesi’dir...”
Aynı konuşmanın sonunda Özok, özlemini şöyle dile getirmişti:
“ ‘İnsan haklarına dayalı’, ‘hukukun üstünlüğü’ne bağlı, temel hak ve özgürlükleri sınırlamayan, düşünce ve örgütlenmeden yana, çokkültürlü, çoğulcu, katılımcı, devletin bir hizmet kurumu olarak algılandığı, çağdaş bir vatandaşlık anlayışının benimsendiği bir toplum.”
Bu özlem içinde Özok daima anılacaktır.