Türk futbolunda madalyonun öbür yüzü
A Milli Futbol takımımızın Hollanda ve Norveç'i mağlup etmesinin ardından tüm Türkiye yeniden umutlandı. Suyun üstü bu kadar güzelken suyun alt tarafında yani alt yaş kategorilerinde ise durum tam tersi.
Arda ÖzardaA Milli Futbol takımımız önce Hollanda'yı daha sonra da Haaland, Martin Ødegaard gibi isimlerin bulunduğu elemelerin flaş takımı Norveç'i dominant bir oyunla mağlup etti. Bu galibiyetlerin ardından tüm Türkiye bu haklı gururu yaşadı ve geleceğe umutlu bakmaya başladı. Fakat Türk futbolunun geleceği gerçekten umutlu mu?
A Milli düzeyde yakalanan genç jenerasyon tüm futbolseverleri tekrar milli takım adapte etmeye başladı. Oynanan iyi oyun, futbolcuların sadece işine odaklanması ve Avrupa liglerinde ülkemizi başarı ile temsil etmeleri geleceğe umutlu bakmamız için ufakta olsa bir umut ışığı doğurdu.
Suyun üstü bu kadar güzelken suyun alt tarafında ise durum tam tersi.
U21 Milli takımımız son maçında Hırvatistan U20 takımı ile karşılaştı ve 4-1 mağlup oldu. Çok geniş ve a takımlarda oynama şansı elde eden oyuncular ile bezeli U21 takımımızın bu mağlubiyeti alt yaş kategorilerindeki eğitimsizliği, taktiksizliği ve liyakatsizliği gözler önüne serdi.
Gelelim U21 takımı havuzumuza;
Beşiktaş'ın parlayan yıldızları Ersin Destanoğlu, Rıdvan Yılmaz ve parlamasına muhtemel bakılan Kartal Kayra Yılmaz, Erdoğan Kaya bu havuzun içinde.
Dünya futbol listelerinde Barcelona'nın yıldızı Ansu Fati'nin önüne yazılan Fenerbahçeli Ömer Faruk Beyaz bu havuzda.
Eintracht Frankfurt'a transfer olan TFF 1. Lig'de 20 maçta 10 gol atıp 3 asist yapan Ali Akman bu havuzun içinde.
Süper Lig'in formda ekiplerinden Antalyaspor'un forveti 33 maçta 8 gol atan Gökdeniz Bayrakdar yine bu havuzun içinde.
Altınordu altyapısı çıkışlı geçen senenin şampiyonu Medipol Başakşehir'e 18 yaşında 2.5 milyon Euro bonservis bedeli ve sonraki satıştan da yüzde 30 pay ile transfer olan Ravil Tagir de bu havuzun içinde.
Adını sayamadığım çok değerli bu havuzun başında ise teknik direktörlük kariyerinde 2 sezon barajını sadece ve sadece iki kere geçebilmiş, kariyerinde maç başı puan olarak en yüksek 1.61 puanı yakalayabilmiş Tolunay Kafkas bulunuyor.
Hırvatistan ile oynadığımız maça tekrar dönecek olursak tek taktiği uzun top olan ve tabiri caizse düşme potasındaki Anadolu kulüplerinin oynadığı 'kabız' bir futbol oynayan bir takım izledik sahada. Bu arada Hırvatistan U21 takımının Avrupa Şampiyonası'nda olmasından dolayı Hırvatistan U20 takımı ile oynamamız da ağır mağlubiyetimize engel olamadı. Hırvatistan maçını tabii ki kıstas almamak gerekse de Avrupa Şampiyonası'na katılamamış, son 15 maçta 8 mağlubiyet 1 beraberlik almış bir U21 A milli takımından bahsediyoruz. Böyle altın bir jenerasyonun, futbol hayatlarına ya Türkiye'nin büyük takımlarında ya da Avrupa'da temsil eden bu çocuklara reva görülen futbol, A Milli Takım için doğan tüm umutları da bir bir söndürüyor. Eğer alt yaş kategorilerinde yaşanan bu basiretsiz yönetim devam ederse A Milli düzeyde yakalanan basarılar büyük bir şans olmanın ötesine geçemeyecek.
Suyun üstü ne kadar berrak ve temiz dursa da yöneticilerin ve antrenörlerin vizyonsuz ve önemsiz tavırları suyun altındaki tüm kirliliği ortaya çıkarıyor.
Bu işin bir de taraftar boyutu var. Mustafa Kapı, Ali Akman, Ömer Faruk Beyaz örneklerinde yaşadığımız gibi bu genç oyuncuların Avrupa'da sistemli, taktikli, disiplinli takımlara gitmek istemesi 'vatana ihanet', 'memleketine ihanet', 'ekmek yediği kaba pislemek' olarak nitelendiriliyor.
Peki biz ne istiyoruz önce bunu belirlemeliyiz;
Kendi hayalleri ve bizleri gururlandırmak için hedeflerini yurt dışına koyan sporcular mı istiyoruz?
Yoksa tek amacı Türkiye'de büyük bir takıma 'kapak' atıp milyonlar kazanıp yedek kulübesinde çürüyüp giden, icraatlarını magazin sayfalarından takip ettiğimiz sporcular mı?
İşte tüm mesele bu...