Bilim insanları Okay Saydam ve Nurten Saydam’dan kanser alanında yeni buluş

Türk bilim insanları Okay Saydam ve Nurten Saydam kanser hücrelerinin, DNA onarımında görevli ve hücrenin hayatta kalması için kritik olan Ku protein kompleksinin kaybına nasıl uyum sağladığını öğrenmeye çalıştılar. Bilim insanları yeni çalışmaları ile kanser araştırmalarının yönünü değiştirmeyi hedefliyor.

Zeynep Çam

Kanserin en büyük problemlerinden bir tanesi metaztas olamasıdır. İyi huylu kanserler hariç, hemen hemen tüm kanser hastalarının ölüm sebebi metastazdır.

Minnesota Üniversitesi'nden Türk bilim insanları Dr. Okay Saydam ve Dr. Nurten Saydam'ın gerçekleştirdiği çalışmada, tıp dünyasında ilk defa, kanser hücrelerinin nasıl parazit gibi diğer hücrelere grip yaşamaya çalıştığı gösterildi. Cumhuriyet.com.tr'ye konuşan bilim insanları bu çalışmanın kanser araştırmalarının yönünü değiştireceğini söyledi.

Araştırmacılar, kanser hücrelerinin, DNA onarımında görevli ve hücrenin hayatta kalması için kritik olan Ku protein kompleksinin kaybına nasıl uyum sağladığını öğrenmeye çalıştılar. Bu eksiklikle tasarlanmış bir kolorektal kanser hücre hattı kullanarak, Ku70 proteinini kademeli olarak devre dışı bırakarak Ku kompleksinin her iki bölümü olan Ku70 ve Ku86'nın tükenmesini sağladılar. Daha sonra, Ku'dan yoksun bu kanser hücrelerinin hareketini mikroskop altında incelediler ve aktivitelerini, Ku proteini içeren ana kanser hücreleriyle karşılaştırdılar.

KOMŞU TÜMÖR HÜCRELERİNİN İŞGAL EDİLDİĞİ GÖZLEMLENDİ

Frontiers in Cell and Developmental Biology'de 29 Mart'ta yayınlanan bir rapora göre, tümör dokusundaki bazı hücreler hayatta kalabilmek ve muhtemelen metastatik özellik kazanabilmek için birbirlerini besliyor. Yazarlar kanser hücrelerinde bir DNA onarım protein kompleksinin devre dışı bırakılmasına bağlı olarak, bazı tümör hücrelerinin komşu tümör hücrelerini işgal ettiğini gözlemlediler. Araştırmacılar bu gözlemlerinin, kanser hücrelerinin kritik bir gen yokluğuna bağlı olarak parazitik bir özellik kazanabileceklerine dair ilk kanıt olduğunu bildirdiler.

Northwestern Feinberg Tıp Fakültesi'nde nöro-onkoloji bölümünden Dr. Jawad Fares, The Scientist'e ilettiği bir e-postada söz konusu çalışmaya ilişkin, "İlginç ve düşündürücü olan bu çalışma, konuya bir kavram kanıtı sağlıyor. Bulguların geniş çerçevede desteklenmesi daha fazla deney gerektiriyor" ifadelerini kullandı.

Çalışmada, Ku kompleksinin hücrede tükenmesini takiben, 10 gün sonra, kanser hücrelerinin yaklaşık yüzde 80'i ölmüştü. Hayatta kalanlar daha da büyüdü ve çarpıcı şekilde uzun membran zarları üretti. Araştırmada, 48 saatlik canlı hücre görüntülemesinin ardından, hayatta kalan bazı kanser hücrelerinin çevredeki konakçı hücrelerin içine girebildiği ve bir süre sonra sağlam bir şekilde hücre dışına çıkabildiği gözlemlendi. Bilim insanları, Ku dışında diğer DNA onarım proteinleri olmadığında da benzer sonuçların ortaya çıkıp çıkmadığını görmek için başka deneyler yapmayı planlıyor.

The Scientist'e e-posta yazan Nurten Saydam, "Ku'nun eksikliği, komşu hücrelere saldırma, komşu hücrelerde yaşama ve komşu hücrelerden çıkma becerisine sahip belirli bir hücre tipi yarattı" ifadelerini kullandı.

"GERÇEKTEN HEYECAN VERİCİ"

Johns Hopkins Tıp Fakültesi'nde kanser araştırmaları yapan Dr. Daniele Gilkes, "Kancer hücrelerinin konakçı hücrelerle olan etkileşimlerinin gerçekten heyecan verici olduğunu düşünüyorum ve biz bu tür bir etkileşimi mikroskopta görmedik, çünkü muhtemelen DNA'ya zarar veren mutasyonlara bakmadık" dedi.

Araştırmacılar ayrıca, özellikle çocuklarda görülen yaygın bir beyin tümörü olan medulloblastoma üzerine çalıştılar, ve Ku kompleksinin bir medulloblastom hastasından sağlanan DAOY hücrelerinin çekirdeklerinde bulunmadığını, bunun yerine sadece sitoplazmada yerleştiğini bildirdiler. Ku proteinlerinin DAOY hücrelerindeki bu yanlış yerleşimi, genetiği değiştirilmiş kolorektal kanser hücrelerinde görülenlere benzer çıkıntılı membran zarları ve hücresel istilalarla sonuçlandı.

"Parazitik kancer hücreleri konakçı komşu hücrelerin içine giriyor, orada saklanıyorlar. Ve sonra her şey bittiğinde ortaya çıkıp daha iyi büyüme yeteneği kazanıyorlar" diyen Nurten Saydam, gözlemlediği parazitik davranışların, kanserli hücrelerin mikro çevrelerindeki genetik streslere uyum sağlamalarına ve nihayetinde metastaz yapamabilmelerine yol açabileceğini belirtti.

Çalışmadaki kanser hücrelerinde protein eksikliklerinin metastaza yol açıp açmayacağını belirlemek için zaman ölçeğinin henüz çok kısa olduğuna dikkat çeken Gilkes, bunu doğrulamanın olası bir yolunu şu şekilde anlatıyor:

"Ku proteinleri eksik bir fare kanseri modeli oluşturmak ve daha sonra zamanla hayvanların organlarında hasar aranmalı. Ku70 kaybı mutlaka metastaza yol açmaz, ancak tümörün ilerlemesine yol açabilir. Metastazla bağlantı bir sonraki adımdır. "

Cumhuriyet.com.tr’ye açıklamalarda bulunan bilim insanları, “Bu çalışmadaki gözlemlerimiz büyük oranda canlı hücrelerin mikroskop altında incelenmesine dayalı. Yayınlanan kısa videoda da görüleceği üzere Ku-negatif kanser hücreleri komşu hücrelerin içine girip çıkabilme yeteneğine sahip. Bu gözlemler bizim için de sürpriz oldu, çünkü bu çalışma parazitik kanser hücrelerinin varlığını ilk kez gözler önüne seriyor. Bu bulgular bize kanser hücrelerinin hangi mekanizmaları kullanarak bu kadar basarili bir şekilde büyüdüklerine ve yayıldıklarına dair önemli ipuçları vermektedir. Bundan sonraki çalışmalarımız parazitik kanser hücrelerinin kanser ilaçlarına direnç gelişimindeki rolü, dormant kanser hücrelerinin gelişimi ve metastatik kanser yayılımındaki önemi üzerine odaklanacaktır. Çok daha önemlisi, asil amacımız, bu parazitik kanser hücrelerini tamamen yok edecek yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi olacaktır.”

OKAY SAYDAM VE NURTEN SAYDAM KİMDİR?

Okay Saydam ve Nurten Saydam, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyolojik Bilimler Bölümünden mezun olduktan sonra Zürih Üniversitesinde (İsviçre) Moleküler Biyoloji dalında doktora aldılar. Her iki araştırmacı Harvard Üniversitesinde doktora sonrası çalışmalarını tamamladıktan sonra Vienna Tip Fakültesinde (Avusturya) önce Assistant Professor ve daha sonra da Associate Professor olarak çalışmalarına devam ettiler. Şu anda her iki araştırmacı da Minnesota Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yapıyor.