Turgenyev’in yaşamından izler
Turgenyev’in yaşamından izler taşıyan İlkbahar Selleri; elli iki yaşında, yaşlılığının ve gençliğinin pişmanlıklarıyla boğuşan Sanin’in, hatıralarında çıktığı yolculuğa odaklanıyor.
Büşra UyarTURGENYEV’DEN ‘İLKBAHAR SELLERİ’
Salgın sebebiyle evde kalmak, birçok düşünsel kapıyı aralamak için iyi bir fırsat. Efsunlu yapısıyla edebiyatın yeni dünyalar yaratmak ya da “hazır” dünyalarda yolculuğa çıkmak için “müsait” olduğumuz şu günlerde, kollayıcı ve kurtarıcı rolüyle elimizden sımsıkı tuttuğu ise şüphesiz.
Bu ev içi edebiyat yolculuğunda birçok kitap elden geçirilebilir tabii, ancak yoğunluğu ve evrenselliğiyle, klasiklerin ayrı bir albenisi olduğunu söylemek mümkün.
Sürükleyici bir “klasik yolculuğu” planlandığında ise akla ilk gelenler arasında Rus klasikleri vardır hep. İşte Turgenyev tam bu noktada, tüm akıcılığıyla karşımıza çıkıyor.
İlkbahar Selleri, okurun sosyal izolasyon günlerinde, keyifli bir yolculuğa çıkabileceği “kayık” misali bir novella olarak okurla buluşuyor. Turgenyev’in akıcı, keyifli anlatımı ise adeta okur yerine nazlı nazlı kürek çekiyor.
Turgenyev’in yaşamından izler taşıyan İlkbahar Selleri; elli iki yaşında, yaşlılığının ve gençliğinin pişmanlıklarıyla boğuşan Sanin’in, hatıralarında çıktığı yolculuğa odaklanıyor.
Bu noktada narin kayık, hayret uyandıran ve tıkır tıkır işleyen bir zaman makinesi olarak Turgenyev’in önderliğinde, okurun ayaklarını yerden kesiyor.
30 yıl öncesindeyiz. Yakışıklı ve bir o kadar da “toy” karakterimiz Sanin, yıllarca ayağına pranga olacak memur hayatına atılmadan önce ufak mirasıyla küçük bir Avrupa turuna çıkıyor.
Frankfurt’tan ayrılacağı son gün Roselli ailesinin küçük ferdinin hayatını kurtararak, ailenin büyük mutluluğuna neden oluyor.
Bu sırada, kaleme alınan birçok Rus erkeği gibi, evin dünyalar güzeli kızı Gemma’ya ilk görüşte âşık olmadan da edemiyor!
Bir Rus olarak Sanin’in, Frankfurt’ta yaşayan İtalyan Roselli ailesine konuk olmasıyla “kültür şöleni” başlıyor.
Diller -düzgün ya da savruk- birbirine karışırken, damak tatları eleştiriliyor; delice akan cesur Rus kanı yine hayranlık dolu acele kararlar verdirirken, karakterler tüm neşe ve zaaflarıyla insancıl bir şekilde, usul usul işleniyor.
İKİ GÜÇLÜ KADIN
Ritmini hiçbir şekilde kaybetmeyen Turgenyev, her iki uca yerleştirdiği iki güçlü kadınla, Sanin’in en büyük pişmanlığına sebep olan aşk hikâyesini de şölen haline gelmiş anlatısına başarıyla yediriyor.
Bir uçta Gemma: İlk görüşte âşık olunan, güzeller güzeli, okuduğu eserlerde bile aşkı hafife alan, heyecanlı ve cumhuriyetçi bir İtalyan. Öte yanda Marya Nikolayevna: İlk görüşte “çarpan”, zeki, cesur ve özgürlüğüne düşkün; özgürlüğü için “köleleştirmesi” gerektiğinin farkında olan bir Rus kadını.
Okur için iki uca ve ortadaki biçare Sanin’e bakarak hikâyeyi tahmin etmek hiç de zor değil tabii, ancak Turgenyev’in derdi tahmin edilemeyecek bir hikâye yazmak değil.
Onun derdi, karakterlerinin dramatik çatışmaları ve etkileyici diyaloglarında kendini en güzel şekilde belli ediyor.
Okurun bu yolculuğun sonunda aklında kalan hikâyenin nasıl bittiği değil; karakterlerin nasıl yapılandığı ve hikâyenin hangi vurucu cümlelerle “kırıldığı” oluyor.
Şüphesiz ki bu, bir edebiyatçının isteyebileceği en büyük yeti ve bir okurun ulaşabileceği belki de en yüksek haz noktası.
İlkbahar Selleri, meraklısı için alt katmanda irdelenmeye ve araştırmaya son derece müsait bir siyasi zemin sunarken, üst katmanda ise hâlâ aynı hayret ve merakı uyandıran kültürlerin harmanlandığı küçük çaplı bir Avrupa turu haline geliveriyor. Geçmişe ve geleceğe aynı anda uzanan bu yolculuk okura adeta, tam da bugüne uyacak şekilde, “kıpırdamadan” da yolculuk edilebileceğini hatırlatıyor…
İlkbahar Selleri / İvan Sergeyeviç Turgenyev / Çeviren: Beyza Altay / İletişim Yayınları / 210 s.