Tunceli, yüzyıllardır bozulmayan kültür ve doğanın kenti olmaya devam ediyor
Tunceli halkı kültürel etkinliklere büyük ilgi gösteriyor. Doğasını anlatmaya ise kelimeler yetmez, görmek gerek.
Orhun AtmışTunceli’de bu yıl 29 Temmuz’da 20’ncisi yapılması planlanan Munzur Kültür ve Doğa Festivali, salgın nedeniyle gelecek yıla ertelenmişti. Bu erteleme açıklaması yapıldığında yangınlar henüz başlamamıştı. Büyük olasılıkla festival zaten ertelenecekti. Ancak festivalde yer alacak sanatçılar ve gazeteciler olarak aynı tarihlerde Tunceli’deydik. Maltepe Belediye Başkanı, Tunceli Pülümürlü olan Ali Kılıç’ın davetiyle bölgede kültür ve doğa turu yaptık. Munzur’un dağlarına, doğasına hayran olduk. O dağlara, ceviz ağaçlarına bakarken de devam eden orman yangınlarını düşünmeden edemedik.
PİR SULTAN’IN TORUNU MEHMET DEDE
Gazetemiz yazarları Ataol Behramoğlu ve Miyase İlknur ile sanatçılar Suavi, Mazlum Çimen, Hilmi Yarayıcı, İbrahim Kasımoğulları, Sinan Uluer’le Tunceli’yi dolaştık. İlk gün Pülümür’de Pir Sultan Abdal’ın Sivas’a gitmeden önce yaşadığı söylenen Hacılı köyündeki evini ziyaret ettik. Neredeyse 600 yıllık olan ev ve Pir Sultan Abdal’ın diktiği “ulu direğin” hikâyesini, torunu olan, 89 yaşındaki Mehmet Çelebi’den dinledik. Hızır Paşa tarafından Sivas’tan sürgün edilen Pir Sultan, İran’a gider. Ancak oradaki Pir, “Senin yerin Anadolu, Dersim’e git” deyince Pir Sultan Abdal, Sivas’tan önceki son durağı olan Hacılı köyüne gelerek bu evin duvarlarını, daha sonrasında da bahsettiğimiz ulu direği diker... Şimdilerde evin restore edilmesi için Pülümür Belediye Başkanı Müslüm Tosun’un gayret ediyor. Aynı gün Pülümür’deki Bellek Evi’nde Ataol Behramoğlu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Şükrü Aslan ve Munzur Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Dr. Şengül Şenol’un katıldığı bir söyleşi de yapıldı. Pülümürlülerin bu etkinliğe de ilgisi büyüktü.
Tam da burada bir parantez açmakta fayda var: Tunceli’yi daha önce görmemiş biri olarak heyecan içindeydim. Çok merak ettiğim şehri ve insanlarını az çok okuduklarımdan ve tanıdıklarımdan biliyordum. Şehir merkezinde (ki şehir merkezi baştan sona 5 dakikada gezilebiliyor) şu an üç ayrı noktada resim/fotoğraf sergisi var, halk ciddi anlamda ilgi gösteriyor. Birinin inşaatı devam eden iki müze yine şehir merkezinde bulunuyor. Yani, kültürel etkinliklere ilgisi yoğun olan şehir insanının panele olan ilgisi de hiç şaşırtıcı gelmedi.
MUNZUR GÖZELERİ...
İkinci gün ise Munzur Dağları’nın etkileyici coğrafyasından geçerek Kutu Deresi’ne, akşam ise Ayrık Vadisi’ne gidildi. Akşamki yemekte Suavi, Grup Munzur, Hilmi Yarayıcı, Mazlum Çimen ve İbrahim Kasımoğulları kulaklarımızın pasını sildi. Tunceli Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu’nun da katıldığı yemekte orman yangınları yine en çok konuşulan konuydu. Maçoğlu, ertesi gün Hozat’ta çıkan yangını söndürme çalışmalarına katılacağını söylediğinde acaba “engellenir mi” diye düşünmüş, ama açıkçası bu kadar kötü niyete de ihtimal vermemiştim. Ancak ertesi gün Maçoğlu ve belediye başkanları ile yangın söndürme ekiplerine engel olunduğuna dair görüntüler geldi...
Üçüncü gün uzun Ovacık yolu ile Munzur Çayı’nın başlangıç noktası olan gözelere ve Munzur Baba’ya ulaştık, mum yakıp dilek tuttuk. “Ölmeden önce görülecek yerler” listesi yapılacaksa dağın eteklerinden, taşların arasından sızarak gelen buz gibi suların olduğu gözeler mutlaka bu listede yer almalı.
Özetle, üç günün bu coğrafyayı gezmek için yeterli olmadığına kanaat getirdiğimiz kültür ve doğa gezisi, daha önce bu coğrafyayı görmeyenlerin mutlaka görmesi gerektiğine ikna olarak son buldu.