Tüm dünyada olduğu gibi bugün Türkiye'de de 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü anılıyor

Sanatsız kaldığımız bu pandemi günlerinde Türk Tiyatrosu’na büyük emek vermiş ustalarımızın fotoğraflarından bazılarını siz okuyucularımızla paylaşmak istedik.

Nurduran Duman

(Fotoğraf: Genco Erkal’ın (ortada) Abdülcanbaz’ı oynadığı oyundan bir kare)

“Tiyatro, yetiş imdadıma!

Uyuyorum, uyandır beni, karanlıkta kayboldum, 

yol göster bana ya da bir ışık yak.”

(Ariane Mnouchkine’in 2005 Dünya Tiyatrolar Günü bildirisinden.)

ÖZDE BİRİZ, YAŞADIĞIMIZIN ÖZÜ İSE DURUM

Japon halk tiyatrosu “kabuki”yi yakın dostlarımdan biri icat etti, biliyor musunuz? Yine Japon tiyatrosunda ilk kez kadınların da rol aldığı “noh”u da kapı komşum icat etmiş. Ortaoyunumuzu Endonezyalılar ortaya çıkarmış olmalı, Endonezya halk tiyatrosu “ludruk”u Çinliler, Çin operasını ise Antik Yunan, tragedyaları Kızılderililer... Olamaz mı? Olabilir elbette... Tiyatro, bir yaşantı parçası anında bir durum çevresinde ve/veya odağında buluşan insandan insanla insana ise... değişen, dönüşen, gelişen. İşin en çarpıcı sihri de burada oluşan etkileşimin hem bireyin özel yaşantısına hem de yaşamdan yaşama aktarılması. İnsan özde bir çünkü, tiyatro ise -herkes bilir, söyler- insanlığın ortak mirası. Özü durum çünkü ne yaşıyorsak. Yaşamın tamamı yürüyen anlarda değişip duran durumlardan oluşuyor. İnsan da bu değişken durumlar(l)a iyi, güzel, doğru üçlüsünü de gözeterek uyumlanma gayreti içinde ömrünü tamamlıyor, deneyimlediğini iletiştiği herkese her şeye, çoğu zaman iletiştiğini bilemediği tüm varlığa teslim ederek. 

SEYREDEREK SEYRE ÇIKMAK

Peki, bir ömür yeter mi insanın ömrün(c)e alabileceği öğreniyi, salt kendi başından geçenle deneyimlemesine? İşin en eğlenceli sihri ise burada yardıma koşanın drama oluşu, diğer deyişle durum sanatı. Bizim Türkçeye alırken “acıklı” diye benimseyip “durumlar dizisi” anlamına gelebilecek yönünü es geçtiğimiz. İşte bu drama sanatına, düşünce, duyu, duygu, algı, sezgi, hafıza, daha bir dolu deneyim aracına sahip insan esinlenmek, gelişmek, iyileşmek için gereksinim duymuş. Olaylar, nesneler, doğa ve birbiriyle duygudaşlık ederek ilişki kurmak için seyrederek etkileşmeyi icat etmiş. Bu seyirlikle geçişerek acıklı, gülünç, saçma halleriyle yüzleşmesi bir yana, iyi vakit geçirmek de cabası. Seyirlik için ise bir seyir yeri gerek, işte “tiyatro” sözcüğü oradan miras bize, Antik Yunan’da seyir yeri anlamına gelen “theatron”dan. Burada durumları oynayan ile sey(i)reden insan, anda anla yürüyen bir daire, anda kalan değil. 

An sürekli ilerlediğine göre anda kalmak zaten mümkün değil ama tüm insan soyumuz gibi bilmeden ya da bilerek anda yürüyebiliriz. Tiyatro işte insanın en hızlı, en çarpıcı, en etkili etkileştiği... seyre çıkarak an içine. Yaşasın durum sanatı an boyunca, yaşasın tiyatro anlar oldukça. Sanata evet.