Tüketimle Cıvıl Cıvıl ve Mışıl Mışıl
Ana muhalefet partisinin, iç çekişmeler tuzağına düşmeden rahat soluk almayı sürdürerek götüreceği yeni siyaset dönemlerinde, toplum katmanlarının toplumsal söylemlerden etkilenme biçimlerini yeniden inceler ve gözden geçirirken tüketim unsuruyla uyuşturulmuş toplumsal reflekslerin nasıl uyandırılacağı konusunda da gözlemler yapması gerekeceği açıktır.
cumhuriyet.com.trYüzde elli net ve keskin bir durum belirledi. Ayrıntılı sayısal analizlere ve derin sosyo-politik irdelemelere pek gerek bırakmıyor. En azından, şimdilik. Ancak 2010’ların Türkiyesi’nin toplumsal devinmesi sürecinde varlığını çok kuvvetle hissettiren bazı temel unsurların altının çizilmesinde yarar vardır. İnsanlarımızda bölgesel toplum gruplarımız ve değişik sosyal katmanlarımızda sosyal davranışlar yönünden derinlemesine etkenlik taşıyan ortaklaşa bir oluşumun “tüketim” olduğu özellikle hatırlanmalıdır.
Bir zamanlar geniş kitleleri ilgilendiren maçların tek adam diktalığı ya da askeri disiplinli faşizm rüzgârlarıyla bireylerin ve toplum katmanlarının hak ve özgürlük arayışları arasında oynanırdı. Sistemi önüne katmış götürenler ülke çapında güdücü ve denetleyici birtakım unsurları (parasal çıkarlar, dinle bağlantılı uyutmacalık, milliyetçilik duygusu ve benzeri...) bol miktarda kullanırlardı. Günümüz Türk toplumu üzerinde güdücü ve uyuşturucu en önemli etken rolünü ise tüketim olgusu yüklendi. Dinle sarmaş dolaş bağnazlık, politik yandaşlara çıkar sağlama ve onları kollama gibi yan unsurlarda varlığını hâlâ sürdürüyor olsa da tüketim tüm bunları harmanlayan ve çerçeveleyen bir yönlendiricilik soluğu yarattı.
Göstermece bir sosyal kavrayıcılık özelliği, tüketim olayının bir üstünlüğü olarak tanımlanıyor. “Tüketim her yurttaşın hakkıdır” gibi ucuz bir kandırıcılıkla rahatlıkla insanları etkileyebiliyor. Tüketimin yaygınlaştırılması yolunda mali-ekonomik bazı düzenlemeler de beraberinde geldiğinde her yurttaş birkaç tane kredi kartına, her aile birkaç tane otomobil sahibi olma, onları tüketme yetkisine ve olanağına kavuşabiliyor. İlk bakışta çok hoş bir şey, herkes mutlu. Tüketimin getirdiği yapay canlılık içinde her şey cıvıl cıvıl, sayıları süratle büyüyen ve kullanım boyutları gittikçe azmanlaşan alışveriş merkezleri çağdaş çekim odakları olarak insanların hizmetine sunuluyor. O alışveriş merkezlerindeki pahalı mallardan ve nesnelerden satın alabilme gücü oraları ziyaret edenlerin sadece yüzde beşine bahşedilmiş durumda. Ancak geri kalan yüzde doksan beş için ise o tüketim dünyasının cilalı görüntülerine ulaşıyor olmak bile bir umut ve motivasyon. Kaynağı bunun yarattığı hırsla karışık bir ruhsal canlılık da tüketim olayını haleleyen alabildiğine yapay ama pırıltılı görüntüler insanların gündelik yaşamlarında yer etmeye başlıyor. Mülkiyet duygusunun okşayıcı yönlerini de işin içine katarsak tüketim, sağcısıyla solcusuyla, türbanlısıyla türbansızıyla yurttaş kesimlerine değişik sosyal ve fiziksel coğrafyalara dağılmışlığı içinde yurttaşların büyük bir bölümünün içini kabartan bir itici unsur olarak kendini gösteriyor.
AKP’nin özelliği
AKP iktidarının insan denen yaratığın bu ilkel iç gıcıklayıcılık unsuruyla kolayca kandırılabilme özelliğini iyi yakaladığı aşikâr. Bazı bireysel ya da grup halinde yaşamsal davranış biçimlerini betimlerken damardan yakalama ya da damarından kavrama gibi benzetmeli tanımların yapıldığına tanık olunur. AKP iktidarının, Türk toplumunda ancak ince uçlu iğnelerle ve maharetli hasta bakıcıların usta parmaklarıyla ulaşılabilen bu çok ince ve hassas tüketim damarını iyi yakalamış olduğu açık bir biçimde gözleniyor. Oradan yakalanmış bireylerin ve onların oluşturmuş olduğu toplum gruplarını artık farklı dürtülerin ortaya çıkaracağı davranışlara ilgi göstermesi çok zorlaşıyor. Tüketim bu olağanüstü cıvıl cıvıllığı içinde, aynı zamanda bireyleri toplum gruplarını ve katmanlarını farklı sosyo-politik etken unsurlarla bağdaşmış davranışlar göstermekten alıkoyuyor. 2010’lar Türkiye toplumunda kuzey yakasında bilmem hangi partinin yüzde bilmem kaçlar ya da batı yakasında bir başka partinin yüzde başka bilmem kaçlar civarında oy almış oluşu olgusu tüketim canavarının bu olağanüstü acımasız kavrayıcılığı çerçevesinde, toplumsal gösterge oluşturabilme gücünü yitiriyor, bunların hepsini sokakta insanların birbirine “merhaba” deme biçimlerinde ve türlerini de kapsayarak bünyesinde harman ediyor.
Seçim öncesi aşamasında Cumhuriyet sayfalarında yer alan dizi yazılarımda ve bazı tekil boy gösterişlerimde “coşkusuz bir seçim öncesi” ortamından ısrarla söz ettiğimi hatırlıyorum. Tüketime mağlubiyet ve teslimiyet olgusunun alabildiğine belirleyici rol oynadığı toplumsal ortamda yurttaşlık dürtülerinin, vatan sevgisinin, toplumsal farklı gruplar arasında hakkaniyetçi, dengeci arayışların tüketimin yarattığı bulutlu ortamda sevinç yaratacak bir güneşin kendini gösterebileceğinden umudu kesilmiş insanların coşkusuzluğu olduğu, şimdi maalesef daha iyi anlaşılıyor. Tüketimle mışıl mışıl uyutulmuş bir toplumun refleks eksikliği toplumsal yaşamın her alt alanında yaygın bir biçimde böylece kendini göstermiş bulunuyor.
Ana muhalefet partisinin Aile Sigortası gibi ahlaki ve insanice bir kavrama dayanarak oluşturduğu ve lanse etmeye çalıştığı toplumsal düzenleme arayışlarının bu genel coşkusuzluğun yarattığı umarsızlığın ve umutsuzluğun bir çeşit kurbanı olduğu da ortada. Tarım ve hayvancılıkla ilgili üretimdeki alabildiğine edilgen ve olumsuz gelişmelere karşın o etkinlik alanlarında yurttaşların mevcut durumun değiştirilebileceği konusunda inanç göstermeyişlerinin arkasında da genel coşkusuz umursamazlığın payı olduğu düşünülebilir. MHP’nin şampiyonluğunu yaptığı geleneksel milliyetçilik düşüncesinin bile artık bir ölçüde ilgi yoğunluğunu kaybediyor oluşunun tüketime mağlubiyetle sırtüstü düşmüş toplumdaki hareket kabiliyeti azalmasıyla açıklanması mümkün gibidir.