TTB Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur: "Sağlık kurumu avukatıyım dedi, aşıda öncelik aldı"

Türkiye’de aşılama sürecini RS FM’de değerlendiren Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı “Anlaşılan o ki belirli bir kontenjan ayrılmış ve başka bir öncelikli grup dahil edilerek yapılıyor. Üniversitenin idari kadrosunun ilk gün aşılandığını görüyoruz, bunlar uygun değil. Toplumsal bağışıklığın bir boyutu da aşılanmanın yaygınlaşması ile birlikte aşılanamayacak durumda olanların da korunmasını sağlıyor. Ama ne yazık ki böyle görmüyoruz. Önceliği kendilerinde gören pek çok yaklaşımla karşı karşıya kaldık. Sağlık kurumlarının avukatıyım diyerek genç bir insan aşılamada öncelik aldı ” ifadelerini kullandı.

cumhuriyet.com.tr

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, aşılamada süreci, tedariği ve öncelik sırasını RS FM’de Ali Çağatay’la Seyir Hali programında değerlendirdi.

Prof. Dr. Fincancı aşılama süreci ile ilgili değerlendirmelerde veri eksikliği sebebiyle sorun yaşadıklarını söyleyerek “Tam bir veriye sahip değiliz, ancak zaman zaman aşılamanın nasıl seyrettiği ve yeni aşılamaların gelip gelmeyeceğine dair açıklama olduğunda bilgi sahibi oluyoruz. Örneğin 10 milyon ifade edilmişti sonra 6.50 milyon geldi. Bununla ilgili olarak da değerlendirme yapmakta zorlanıyoruz. Her seferinde rakamlar değiştiği için böyle bir sıkıntımız var” dedi.

‘ÖNCELİKTE ETKİN SAĞLIK ÇALIŞANLARI OLMASI GEREKTİĞİ, MUHAKKAK DOĞRU BİR DÜZENLEMEYDİ’

Prof. Dr. Fincancı, aşılamada öncelik sırası konusunda “Aşılamada öncelikler belirlenmesi yapıldı. Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü de bu öncelikleri sıralamıştı biliyorsunuz. Öncelikte etkin sağlık çalışanları olması gerektiği, muhakkak doğru bir düzenlemeydi. Sahada çalıştıkları için Covid-19’la en fazla karşılaşan sağlık çalışanları. Arada siyasetçilerle başlayan daha sonra farklı meslek gruplarıyla devam eden bir öncelikler dizisiyle karşı karşıya kaldık. Öncelik toplumu korumak olmalıdır. Bu riski en fazla alan aktif olarak çalışan sağlık çalışanları korunmalı ki toplum korunabilsin” dedi.

"SAĞLIK KURUMLARININ AVUKATIYIM DİYEREK AŞILAMADA ÖNCELİK ALDI"

Aşılamanın toplumu korumaya yönelik bir dayanışma süreci olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Fincancı “Üniversitenin idari kadrosunun ilk gün aşılandığını görüyoruz, bunlar uygun değil. Aşılanmanın doğasına da aykırıdır. Aşılama yalnız kendinizi değil birbirimizi korumayı hedefleyen bir dayanışma sürecidir. Kendinizi düşünmenizin ötesine geçip bir diğerini düşünmenizin olanağını yaratır. Bu dönemin felsefesine yaklaşımına epeyce aykırı görünüyor olmakla birlikte biliyorsunuz önceliği kendimizi düşünmeye ayırıyoruz uzun zamandır. Toplumsal bağışıklığın bir boyutu da aşılanmanın yaygınlaşması ile birlikte aşılanamayacak durumda olanlarında korunmasını sağlıyor. Ama ne yazık ki böyle görmüyoruz. Önceliği kendilerinde gören pek çok yaklaşımla karşı karşıya kaldık. Sağlık kurumlarının avukatıyım diyerek genç bir insan aşılamada öncelik aldı” diye devam etti.

‘ANLAŞILAN O Kİ BELİRLİ BİR KONTENJAN AYRILMIŞ’

Prof. Dr. Fincancı, aşılama sırasında sınıflandırmalarda ortaya çıkan değişimleri anlattı:

“Programa göre belli aşamaları var. Kimlik numarasına göre uygun ve öncelikli grupta olup olmadığınız çıkıyor. Emekli sağlık çalışanlarının aşılanması söz konusu değildi dolayısıyla bana da öncelikli grupta yer almıyorsunuz diye çıkıyordu.

Sonra bir farklılık oldu ve o gruba girmiş oldum. Bu sistem üzerinden de görünüyor. Oldukça zor, anlaşılan o ki belirli bir kontenjan ayrılmış ve başka bir öncelikli grup dahil edilerek yapılıyor.

Böyle bir olanak yaratılmış oluyor. Onları anlaşılan o ki sistemin dışında bir yerden gerçekleştiriyorlar. Bu çok yaygın bir tutum biliyorsunuz. Türkiye’de karşılaştığımız son zamanlarda gittikçe daha da yaygınlaşan bir yaklaşım. Bundan rahatsız olmuyorlar maalesef.”

‘RİSK GRUBU OLMAYANLARIN AŞILANMASI, YAŞAM HAKKI İHLALİ DEMEK OLABİLİR’

Risk grubu olmayanların aşılanmasının risk grubu olanları aşıdan mahrum edeceğine dikkat çeken Prof. Dr. Fincancı, bunun yaşam hakkının ihlali olarak yorumlanabileceğini söyledi: 

“Tabii ki bütün bunların değerlendirilmesi gerekiyor. Tahmin edersiniz ki böyle bir öncelikler silsilesiyle risk grubu olmayanların aşılanması risk gruplarının yeterli sayıda aşıyla buluşamaması anlamına gelecektir. Bu tür bir yaklaşım yaşam hakkı ihlali demek olabilir. Sahadakileri ve aşılanma hızlarını izliyoruz. Sağlık çalışanları arasında da ciddi bir sisteme girmeme sıkıntısı ile karşı karşıyayız.

Örneğin bir hekim muayenesinde çalıştığı koşullarda yanında görev yapan yardımcısı sekreteri bu listelerde yer alamayabiliyor. Bunlarla ilgili listelerin güncellenmesi için sürekli Sağlık Bakanlığı’na buna göre bildiride bulunuyoruz. Eczacı kalfaları sistemde yer alamıyor oysa çok sık karşılaştıklarını biliyoruz.

Bu bir imtiyaz yaratarak, aşıya erişemeyenleri zarara uğratan yaklaşım tabii ki siyasi otoritenin sorumluluğunda kabul edilmelidir. Tüzel kişiliklerin doğrudan zarar görmemesi nedeniyle dava açılamaması mümkün. Burada doğrudan zarar riski görenlerin meslek örgütleriyle hareket etmesi gerekiyor.”