Transların yeni yuvası
Nefret ve ayrımcılığın hedefindeki trans bireylerin yaşlılıklarında başlarını sokabilecekleri bir sığınma evi var artık. Birkaç kişinin başlattığı girişim Gezi Direnişi’nin yarattığı farkındalıkla engelleri yenmiş.
Esra Açıkgöz / CumhuriyetBilmeyenler, bilip de unutanlar için anlatayım; Çingene Gül, Kurtuluş’ta saldırıya uğramış, kafası taşla ezilerek öldürülmüştü. Eylül Cansın ise geçen ay arkasında “Yapamadım, çünkü insanlar bana izin vermedi” dediği bir video bırakarak Boğaz Köprüsü’nden atlayan bir trans… Gelin biz yine hayata dönelim… Eski bir binanın en üst iki katı arasında tereddüt ediyoruz zile basmak için. Sonunda birini çalıyoruz. Elektrikli bir sobanın ısıttığı odada, dizi keyfinin arasında yakalıyoruz onları. Meltem, Seda, Türkan ve Alex buranın “misafir”leri.
İlker’se misafirhanenin İstanbul LGBTİ’deki mimarlarından biri. “Derneğin kurucusu Ebru Kırancı uzun süredir bunu istiyordu” diyerek başlıyor anlatmaya, “Birçok etkinlik düzenliyoruz, eylem, basın açıklaması…
Üniversitelerde konferanslara gidiyoruz, ancak pek de insanlara dokunabileceğimiz iş yapamadık, hiçbir dernek yapamıyor. Gülşah isimli bir arkadaşımız vardı. Sabaha kadar sokakta kalır, gündüz dernekler açılınca çay içip koltukta uyumak için gelirdi. Sağlık sorunu cidden kötüleştiğinde artık isteğimizi hayata geçirmemiz gerektiğini anladık”. Tabii istemek yetmiyor, peşinat bulmak, kira, eşya… Ayrıca, trans misafirhanesi olacağını duyan emlakçı ve ev sahipleriyle de epey uğraşmak zorunda kalmışlar. Sonunda transların yoğun yaşadığı ve derneğin bulunduğu Taksim’e yakın bir mekân bulabilmişler. Başta LGBTİ dernekleri dayanışma içinde, dönüşümlü ödemiş kirayı.
Bağımsız aktivistler destek olmuş. O zamanlar daha çok soğuktan ve sokağın tehlikelerinden korunacakları bir barınak modundaymış, mekân. Gezi Direnişi’nden sonra heteroseksüel insanların da yardımlarıyla değişmiş.
Amerika’dan yatak, Almanya’dan gıda malzemesi yollayanlar olmuş. Her ay maaşı alınca misafirhaneden biriyle markete gidip gıda alışverişleri yapanlar da. Ancak asıl değişim, parası olan bazı transların misafirhaneyi fark etmesiyle yaşanmış. “Öykü Ay bunların başında geliyor” diyor İlker, “Önce ramazanda bir gıda kampanyası düzenlediler. Sonra bir trans defilesi. Hiçbir LGBTİ örgütünün toplayamayacağı parayı bir gecede topladılar. Biz herhalde 15 ay filan parti yapmak zorunda kalırdık o para için”.
Böylece, 20 kişilik yatakhanesi, salonu, mutfağı ve banyosuyla tam bir yuva oluyor. Başta, sadece yaşı ilerlemiş, sağlık sorunu yaşayan translar için düşünülse de, zamanla, yaşları genç gay erkeklere, ailesinden tehdit alanlar ya da mülteci başvurusu yapmış LGBTİ bireylere de kısa dönemli barınak olmuş. Hayat kurtarıcı bir barınak hem de. İlker son genç misafirlerini şöyle anlatıyor: “Biri 18, diğeri 19 yaşındaydı. Birbirleriyle mesajlaşırken aileleri görüyor ve eşcinsel olduklarını fark ediyor. Kış vakti, kıyafetleriyle kapının dışına koyuyorlar. 18 yaşındaki kanserdi. Babasının ilk işi, sigortasını durdurmak oluyor. Tanıdık doktorlardan hızla kart çıkarttık, ilaçlarını aldık. Burada 6-7 ay kaldılar, sonra çalışmaya başlayıp gittiler”.
El işi kursları başlıyor
Defilenin düzenleyicisi trans arkadaşların gıda yardımı sürüyor misafirhane için. Ancak arayan olmadığında yemek de olmuyor. Misafirhaneye düzenli bir gelir sağlamak için girişimler başlamış. Yakında evde kalanlara el işi kursları verilecek mesela. İhtiyaç yemekle de sınırlı değil, kullanılabilir haldeki ocak, elektrik süpürgesi, yangın söndürücü de listede. “Devletin görevi olan işi biz üstlenmek zorunda kaldık” diyor İlker öfkeyle, “Her belediyenin kadın sığınmaevi bile yok ki bizi görsünler. Bize iki parti dışında ilgi göstermiyorlar”.
Misafirhanede her gün dernekten iki gönüllü nöbet tutuyor, komün yaşama alışmaya çalışan “misafir”ler arasında çıkan problemleri halletmek, evle, ev sahibiyle, komşularla iletişim kurmak, gelen misafirleri ağırlamak için...
Üstelik misafirlerin çoğu sağlık problemleri yaşadığından onlara göz kulak olmak da görevleri. Mesela içlerinden biri, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde şu anda.
Beşiktaş ve Şişli Belediyesi’nin gönüllü sağlık hizmeti sayesinde tedavi ve bakım sorununu az da olsa aşabilmişler. Bundan en çok Türkan memnun. 57 yaşında ve hasta. En eski “misafiri” mekânın. Bir buçuk yılı doldurmuş.
İşkur’a çalışabileceği bir iş için başvurmuş, ama tahmin edersiniz ki, ilgilenen bile olmamış. “Dışarılarda çalışıyordum. Hastalandım” diyor, “Artık çalışmaya çıkamıyorum. Birikmiş param vardı, dolandırıldım. Yalnız kaldım. Çağırdılar, buraya geldim. Çok teşekkür ediyorum herkese. Evimizde gibiyiz. Çayımızı koyuyor, televizyon izliyor, temizlik yapıyoruz. LGBTİ derneği sayesinde başımızı sokacak yerimiz var. Burası açılmasaydı sokaklarda kalırdım”.
Maçka Parkı hâlâ aklımda
Nitekim beş ay önce aralarına katılan Seda bunu da yaşamış. Maçka Parkı’nda yattığı günler dün gibi aklında. Onu soğuktan ve şiddetten, evini açan bir kadın, Melek ablası, kurtarmış. “Buraya gelip gidiyor. Yardım ediyor bana. İkizleri var. Oğlu askerde. Ağabeyleri, ablaları var. Onlarla çevre yaptım. Görmediğim aileyi onun sayesinde gördüm” diyor heyecanla. Ancak bu sefer de komşular karışmış işe, apartmanda istememişler Seda’yı. Melek ablasının yeğeni sayesinde misafirhaneden haberdar olunca, başvurmuş ve buradaki hayatı başlamış. Mutlu Seda, “Hepimiz aile gibiyiz” diyor, “Allah razı olsun, yemek getirenler oluyor. Ailemizde görmediğimiz sevgiyi, saygıyı burada birbirimizle yaşıyoruz. Hep beraber kahvaltı yapmak, sohbet edebilmek güzel. Allah razı olsun LGBTİ ailesinden. Yalnız olmadığını bilmek güzel.”
Meltem, buranın en yeni “misafiri”. Ev sahibiyle yaşadığı sorunlar yüzünden eşyalarını dahi alamadan evini bırakmak zorunda kalmış. “Hazırlıksızdım” diyor, “Param yoktu. Buranın kurucuları sağ olsunlar kapılarını bana açtılar. Burada yiyorum, içiyorum, yatıyorum. Mutluyuz. Evimiz gibi. İyi ki açmışlar, yoksa her an sokaklarda kalabilirdim. İkinci hayatımızı burada bulduk. Burası bizim yuvamız, evimiz. İnşallah buna da köstek olmazlar”.
İstediği iki şey var Meltem’in, buradaki yuvalarına kimse “köstek” olmasın, bir de “iş”. “Elimiz ayağımız tutuyor. Bize acımasınlar, biz iş istiyoruz. Sadece iş. Fuhuş yapmak istemiyoruz. Mecburuz yoksa aç kalıyoruz” diyor. Ailesiyle görüşüyor Meltem, en azından bir kısmıyla.
Küçük yeğenleri onun trans olduğunu bilmediğinden adını da, fotoğrafını da vermek istemiyor. Anlattıkları gösteriyor ki, mevzu ailenin kabullenmesiyle de bitmiyor: “Annecim beni kabul etmişti, ancak ameliyat olduktan sonra, komşular ‘Aa Zeki Müren gibi kadın olmuş’ deyip durdular. Annem, çektiklerimi görünce vefat etti. Toplum baskısı büyük. Bizi dışlıyorlar. Pişman değilim, hayatımdan mutluyum. Yeter ki bize karışmasınlar. İş versinler, çalışayım, evime gideyim, ailemle güzel güzel oturayım. Ama yok; trans olmak ne kadar büyük suç. Bu önyargı hiç bitmeyecek mi?”
Çingene Gül ve Eylül Cansın Misafirhaneleri’ne bir yardım ziyaretinde bulunup, ona yanıtı siz vermek isterseniz; İstanbul LGBTİ’yi arayabilirsiniz. l
Tel: (212) 252 10 88 (555) 328 17 11