Toprağa gömülen hayaller
Türkiye’nin en büyük tarım alanlarından Elbistan Ovası’nda 7 binin üzerindeki kayıtlı çiftçinin sadece 5 bin 300’ü aktif tarımla uğraşıyor. Hükümetin tarımda izlediği yanlış politikalar nedeniyle artık üretici tarladan çekiliyor. l Varını yoğunu tohuma, mazota, gübreye yatıran çiftçi Bekir’in de, Alirıza’nın da kilometrelerce uzaktan mevsimlik işçi olarak yollara düşen bu yıl belki çamaşır makinesi alırım diye umutlanan mevsimlik işçi Kader ile Cemile’nin de umutları, tarlada son buluyor.
Şehriban Kıraç
Çiftçi de ırgat da artık ektiğinden biçtiğinden umduğunu bulamıyor.
Bu sene olur umuduyla varını yoğunu tohuma, mazota, gübreye yatıran çiftçi Bekir de Alirıza da kilometrelerce uzaktan mevsimlik işçi olarak yollara düşen, bu yıl belki çamaşır makinesi, buzdolabı alırım diye, mevsimlik işçi Kader ile Cemile’nin umutları da tarlada son buluyor. Türkiye’nin en büyük tarım alanlarından Elbistan Ovası’nda son yıllarda yaşanan kuraklık ve devletin tarımda izlediği yanlış politikalar nedeniyle birçok çiftçi toprağı terk etmek zorunda kalıyor. Elbistan Ovası’nda 7 binin üzerinde çiftçi bulunurken bunların sadece 5 bin 300 aktif tarımla uğraşıyor, diğerleri ise bu işte artık ekmek kazanamadıkları için ya tarımı bıraktı ya da başka sektörlere geçti, önlem alınmazsa bölgede artık tarımla uğraşacak kimse kalmayacak.
Tarımda kalanlar da Mahzuni Şerif’in Elbistan ile ilgili söylediği türküsündeki gibi “Emeğim var gene de derdim yatar sinede, Umut gelen senede” deyip elindekini avucundakini mazota, gübreye, tohuma traktöre yatırıyor. Tarım yapılan köylerin neredeyse boşaldığı Elbistan’da çiftçinin ve mevsimlik işçilerin sorunlarına tanıklık ettik.
1 milyon 500 bin dekar ekilen dikilen araziye sahip Elbistan Ovası’nın 350 bin dekarında sulu tarım yapılıyor. Bölgede yağışların yetersizliğinden dolayı son 3 yıldan beri kuraklık yaşanıyor.
Çiftçinin önünü açın
Elbistan Ziraat Odası Başkanı Mehmet Ali Bulut’un verdiği bilgilere göre, bölgede hububat rekoltesi yıllık 200-220 bin ton civarlarında, ancak sulama sorunu çözülse, yıllık hububat rekoltesi 800-900 bin tona çıkabilir. Sulu bir arazide dekara 600-700 kilogram buğday alınırken kıraç arazide bu rakam 100-200 kilograma kadar düşüyor.
Bulut, Elbistan’ın bundan önceki yıllarda hep göç alan bir yer olduğunu ancak son yıllarda göç verdiğini, özellikle köylerin boşaldığını anlatarak “Devletimiz köylüyü çiftçiyi tarlada tutamazsa tarım üretimimiz azalıyor, gıda sektöründe enflasyon yüksek çıkıyor. Biz, çiftçiler olarak üretmek istiyoruz, inadına üretmek istiyoruz. Devleti yönetenlerin çiftçinin önünü açması gerekiyor. Çiftçi ürettiğinin karşılığını alamıyor” dedi. Sadece bir mahalledeki çiftçilerin aylık 600 bin TL elek-trik parası ödediğini kaydeden Bulut, bu masrafların altından kalkılmasının mümkün olmadığını, GAP bölgesine yakın olmalarına rağmen Elbistan’ın GAP kapsamında olmadığını, o yüzden daha pahalıya elektrik kullanmak durumunda kaldıklarını dile getirdi.
Köylünün suçu ne?
Bölgede uygulanan tarım sigortaları TARSİM’i de eleştiren Bulut, verim ve kuraklık sigortasında ilçe bazlı uygulama var. Halbuki köyler arasında neredeyse 80 kilometre mesafe var. Bir köyde kuraklık olmuşsa, verim düşükse ilçe geneline bakılıyor. 3 yıldır bunun değiştirilmesini istiyoruz. “Çünkü bize deniyor ki köy bazlı veri yok. Sadece TÜİK’te ilçe bazlı veriler var. Tespitler bu doğrultusunda yapılıyor. Ama benim köyde kuraklık olmuş Elbistan’ın başka köyünde olmamış, benim zararımı kim ödeyecek? Ben sigortamı yapmışım, ama boşuna. 2018’de 13 köyde kuraklık raporu tuttuk. Devletin bir kurumu kuraklık var dedi, diğer bir kurumu da kuraklık yok dedi. Kuraklık raporu tutulan bölgelerde Elbistan’ın arazisinin büyük bölümünü kapsıyor. Bu arazilerin yüzde 80’i kuraklığa girmiş. Bu karışıklığın giderilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
“Kuraklık bizim kaderimiz mi?’ diyen Başkan Bulut, “Havadan bakan kişi, Elbistan’da kıraç arazi yok der. Ama biz, bir dönüm yer sulayamıyoruz. Elbistan Ovası’na barajlardan bir damla su akmamış bir kolum kesilmiş pancarı özelleştirmişsin bir kolumu kesmişsin. Elbistan Şeker Fabrikası özelleştirildi, pancar ekimi yüzde 25 düştü. Haydi fabrikayı sattınız; en azından fabrikanın parasını barajlarımıza harcayın kurak topraklarımız suya kavuşsun” dedi.
BELİMİZ BÜKÜLMÜŞ İlçe genelindeki tarım işçilerinin 2019 için tam gün çalışma ücretini geçen yıla göre 10 lira artırarak 58 TL olarak belirlendiğini anımsatan Başkan Bulut, “Bu fiyatı belirlemek bizler için çok zor. Enflasyon yükselmiş. İşçilerimizin ev geçindirme rakamları yükselmiş; diğer taraftan mazot ve gübre fiyatlarındaki ciddi artışlar çiftçimizin belini bükmüş durumda. Her iki tarafın da sıkıntıları belli. Hububat fiyatları belli, ekmeğin fiyatı belli” açıklamasını yaptı. |
Gübresi, mazotu ayrı dert
Elbistan Ovası’nda hangi çiftçiyle konuşsanız adeta bin ah işitiyorsunuz. Yıllardır çiftçilik yapan Bekir Karagöz, gübresi ayrı dert, mazotu ayrı dert, tohumu ayrı dert diye başlıyor söze. Karagöz, “Geçen yıl 800 TL’ye aldığım gübre şu anda 2 bin 600 TL. Geçen yıl 900 TL olan buğday bu yıl 1300 TL. Gübrenin fiyatı üçe katlanmış benim buğdayın fiyatı sadece yüzde 20 artmış. Samanın kilosunu 15 kuruşa sattık. Daha hangi sorunu anlatayım. Hep umut gelen senede diyip ekiyorum, ama artık umut da tükeniyor. Hep cepten yiyoruz. Mesela devlet mazot desteği veriyor; dönüme 11 lira, ben dönüme 50-60 liralık mazot harcıyorum. Dönüme 40 kilo gübre atıyoruz en aşağı 150 TL demek bu, devletin verdiği destek 5 lira, bunun neresi destek, hangi yaraya merhem olur ki bu oran?” diye dert yandı.
Bu yıl buğday ve arpa ektiğini anlatan Karagöz, TARSİM’i de eleştirerek, “TARSİM benim tarlamda dönüm başına 245 kilo buğday olacak diye güvence verdi, ama bendeki rekolte 180 kilo oldu. Köy bazlı bakmadıkları için şimdi aradaki 65 kiloyu kim ödeyecek? Ben TARSİM’e 2 bin 500 TL para ödeyeceğim. 9. ayda ödemeyi yapmazsam beni icraya verecek” ifadesini kullandı.
Evin yüzünü görmüyorlar
Evet Elbistan’da üretici dertli dedik ya; bir dokunsak bin ah işitiyoruz dedik ya, kilometrelerce uzaktan gelecek kışı geçirecek iyi para kazanırız umuduyla gelen işçilerin dertleri daha da büyük. Onların tarla bağ, bahçe işleri en az 6 ay sürüyor. Bu da çocukların okul yüzü görmemesi demek. Şanlıurfa’dan Elbistan’a gelmeden önce Kader’i olsun, Cemile’si, Mahmut’u olsun Önce İzmir’e gidiyor üzüm toplamaya, kış ortasında Antalya’ya seraya, sonra Ankara’ya soğana, Elbistan’a nohut biçmeye, oradan Hatay’a pamuk toplamaya... Çoğu zaman kendi evinin yüzünü dahi görmüyorlar...Çadırlarda başlayan ve belki de çadırda bitecek bir ömür... Tarlaya giderken de, çadıra dönerken de en büyük yük kadında. Sabah erken kalkıp o gün tarlaya gidecek yemeği hazırlayacak önce kadın; çocuğu doyuracak, çadırda bakacak kimse yoksa kendisiyle tarlaya götürecek. Akşam karanlık çöktüğünde tarladan geldiğinde yemek yapmak onun işi, çocukları yıkamak, ekmek açmak, çamaşır yıkamakda.
Urfa’dan Elbistan’a nohut ve hayvan yemi olarak kullanılan culban hasadına gelen Kader, en küçüğü 5 aylık en büyüğü 4 yaşında olan 3 çocukla belki bir çamaşır makinesi alırım umuduyla gece gündüz demeden 35-40 derece sıcağın altında çalışıyor. 5 yıldır evli olduğunu ancak evinde çamaşır makinesi, buzdolabı dahi bulunmadığına işaret ederek Kendimi bildim bileli mevsimlik işçi olarak çalışıyorum. 20 gündür Elbistan’dayız. Ben ve eşim çalışıyoruz. İkimizin burada kazanacağı para 5 bin TL’yi bulmaz. Eğer buradan Antalya’ya portakal toplamaya gitmezsek, kazandığımız parayla kışı geçirmek durumundayız” diyor.
Tarlaya mecburuz
Tarladan gelip ekmek yapmak, çamaşır yıkamak durumunda kalan Kader, en yorucu işin de çamaşır yıkamak olduğunu söylüyor. Hatta çamaşır makinesini o kadar ulaşılmaz görüyor ki, eşim sigortalı bir iş yapsa 1-2 ayda çamaşır makinesi alabilir miyiz, diye soruyor. Kader, “5 yıldır evliyim daha evin yüzünü görmemişim. Urfa’ya gidip aç kalacağımıza mecburen tarlaya gidiyoruz” diye bitiriyor sözlerini.
Cemile henüz 28 yaşında ve 7 çocuk annesi. “Ömrümüzce güzel bir gün görmemişiz ki” diyor. 14 yaşında evlenen Cemile, “Başka iş öğrenmemişiz, mevsimlik tarım işçiliği yapmazsak aç kalırız. Başka nereden para getireceğiz. Evlendiğimden beri tarladayım. İnsan bazı zorlukları artık kaldıramıyor. Benim çocuklardan birinin beyninde sorun var, gözleri tam görmüyor. İstanbul’a doktora götürdük. 3 ay hastanede kaldık. Okuma yazmam yok. Doktor bana bir reçete verdi, git bu ilaçları al diye. Ama ben bilmem ki bir yeri, okuma-yazmam yok, benim suçum ne? Evet, her şeyi çocuklarımız için yapıyoruz, buralardan kazandığımız parayla kışı geçiriyoruz. Tarlaya erken gittiğimiz için çoğu zaman çocuklar eğitimden uzak kalıyor diye dert yanıyor.
Çocuğun yükü ağır Hayatın yükünün farkında olmayan çocuklara ise şimdiden büyük sorumluluklar yüklenmiş. 11 yaşındaki Kevser ve 10 yaşındaki Ayşegül’e anne babası tarladayken geride kalan çocuklara bakma görevi verilmiş. Çadırı temizleme, çocukların altını temizleme, onların karnını doyurma... Bulaşık yıkama ve nice kendi boylarını aşan iş ve sorumluluk. |