Tophane: Satıcıya şiddet, kullanıcıya şefkat

İstanbul’un bazı yoksul mahalleleri tedirgin. Çocuklarını, gençlerini tehdit eden uyuşturucuya karşı sürdürdükleri mücadeleyi iyice sertleştirdiler. Tepkili mahallelilerin dünya görüşleri farklı olsa da, uyuşturucuyla savaşma anlayışları ve yöntemleri aynı: İspiyon yok, şiddet var! Tophane’den başladık, dünden bugününe geldik. Gazi, Gülsuyu, Okmeydanı’nda son durumları öğrendik.

Murat Kazancı

Tophane uyuşturucuya hiç de yabancı değil. 1970’lerde uyuşturucu kullanımı ve satışının önemli adreslerinden olan semt, yıllar içerisinde değişim göstermiş. Bugün sınırları içerisinde üniversite, tarihi yapılar, oteller, sanat galerileri, kafeleri ve yeni eklenen sakinleriyle değişim sancısında. 1980’lerin ortasında bitirme noktasına getirdikleri uyuşturucu ise yeniden hortlamış. Mahallede uyuşturucu kullanımına ve satışına karşı örgütlenmiş sekiz dernek var. Neden örgütlenme ihtiyacı hissettiklerini Tophane Sivil Toplum Kuruluşları Platformu Sözcüsü Eyüp Güzel özetliyor: “Tophane uyuşturucudan mustarip olmuş bir semt. Tekrar o günleri yaşamak istemiyor.” Geçmiş yıllarda da semt sakinlerinin baskısıyla bu belanın bertaraf edildiğini söylüyor: “Geçmişte uyuşturucu satanlar Tophane’nin yerlisiydi. Semt insanları bu işi yapanları çok iyi bilirdi. Arkadaşları, komşuları, akrabaları, ortakları gibi… O dönemde semt sakinleri, yeri geldi kavgayla, tehditle, yeri geldi ekmek satmayarak, kahvelere sokmayarak her türlü baskıyı uyguladılar.”

 

BROŞÜR, AFİŞ, PANKART

Güzel’den, semtte şimdilerde 20-30 kişinin uyuşturucu kullandığını öğreniyoruz. Ve mücadeleyi nasıl yürüttüklerini: “Biz bu işin başından önlemini almazsak palazlanıp büyür, altından kalkamayız. Uyuşturucu dört yıl önce gündeme geldi, STK’lar ise yaklaşık bir yıl önce mücadeleye başladı. Semtte yaşayan ailelerin kurduğu bu dernekler, kullanıcı semt gençleri için bilinçlendirme çalışması başlattı. Broşür dağıttılar, afiş ve pankartlar astılar. Semtin insanları arasında çok kuvvetli bağ var. Uyuşturucu konusu dernekte, kahvede, esnaf arasında, evlerde kadınlar arasında gündeme geliyor. Uyuşturucu kullanan kişiler arkadaşımız olduğu için mücadelemiz samimi diyaloglarla başlıyor. Bu sana yakışmıyor, diyoruz. Ailelerin çöktüğünü anlatıyoruz. Kavgasıyla meşhur bir yerdir burası. Kullanmakta ve satmakta ısrar ederse kenara çekilip iki tokat atılabiliyor. Ailesi ile görüşülüyor. Bak, oğlunu kenara çekip döveceğiz, diye anlatılıyor. Hemen hemen hepsinin ailesi de, eti senin kemiği bizim, diyorlar.”

HER KOYUN KENDİ BACAĞINDAN ASILMAZ

Bu kez konuştuğumuz “isimsiz” kişi, doğma büyüme Tophaneli. Çoluk çocuk sahibi, aile babası. Bir uyuşturucu kullanıcısının nasıl uyuşturucuyla mücadele eden birine dönüştüğünü, film senaryolarıyla yarışır hayat hikayesini bu sayfalarda okuyacaksınız. Burada Tophane’nin uyuşturucuyla savaşını anlatıyor: “Biz meseleye şöyle bakıyoruz: Her koyun kendi bacağından asılmaz, diyoruz. Bugün beş kişi yarın yüzlerce olacak. Bir an önce semtimizde bu işi bitirelim. Bugünkü mücadele geçmişteki gibi olmuyor. Eskiden sopa düşmezdi elimizden diyorduk ya, artık gençlerimizi okşaya okşaya yapıyoruz. Anlatmak zorundayız. Çocuklarımızdan kurtarabildiğimizi kurtaracağız, kurtaramadığımızı da hastaneye yatıracağız. En son noktada iflah olmayan, ıslah olmayan çocuklarımızın cezaevinde yatmasını sağlayacağız. Belki oranın hayatı onları kurtarır.” Ama söz konusu kullanıcılar değil de, satıcılar olunca durum fena halde değişiyor. “Halkın içerisine bırakırız. Bakkalı, kasabı hepsi eline sopa alır, hiç acımadan vurur. Öldüresiye vurur. Bir Allah’ın kulu da alamaz. Bunu çok iyi biliyorlar. Mesela tövbe ettiğini zannettiğimiz, şalvar cübbe ile dolaşan biri uyuşturucu satıyordu. Yakaladık. Gündüzdü. Kulenin başlangıcından meydana kadar üzerinde kırılan sopanın haddi hesabı yok. Hastaneye yatırdık. Üç ay yattı. Bütün masraflarını mahalleli karşıladı. Ona ayakkabı boya tezgahı alındı. Şu anda bu işi yapıyor.” Eyüp Güzel, herhangi bir asayiş olayında polise haber verme taraftarı değil. Bunun semtteki karşılığının “muhbirlik” olduğu düşüncesinde: “Mahallenin insanıdır bir de polisten tokat yemesin, deriz.” “İsimsiz” ise, bazı durumlarda 155’i aramaya başladıklarını söylüyor. “Geceleri sokaklarda bir asayiş durumu hep var. Çocuklarımıza söylüyoruz sokakları dolaşın. Biz, kendimiz de çok dolaşıyoruz.” Yakında semtte uyuşturucu seminerleri düzenlenecek. Beyoğlu Emniyeti destekli. AMATEM doktorlarının katılacağı seminerler olacak. Hem sağlık boyutunu ele alacaklar, hem de acısını çekmiş insanlar konuşacak. Amaçları semtteki aileleri bilinçlendirmek.


“KOYUN BABA” DENİRDİ

1960’lı yılların sonu bizim kendimizi hatırladığımız yıllar. Ben ilkokula giderken, semtimizde uyuşturucu içmeyen mahalleli, tabiri caizse “ot gibi yaşayan” ya da “koyun baba” diye anılırdı. Tophane’nin uyuşturucudan ziyade biraz da kabadayı semti oluşu ve büyük abilerin o kabadayı duruşları, yürüyüşleri, bakışları ve kabadayı konuşmalarının bizim gençlik üzerinde büyük bir etkisi vardı. Mesela o yıllarda bir Turgut abi vardı. Ben onun boyuna posuna yürüyüşüne hayrandım. Büyüyünce bu abi gibi olacağım, derdim.

ABİLER CİGARALIĞIN SON YUDUMUNU BİZE BIRAKIRDI

Uyuşturucu satanlar mahalleliydi. Esrar dediğimiz sigaradan biraz daha kalın, arkasına da eki olan cigaralık denilen şeyi içiyorlardı. Bizim onları içerken gördüğümüzün, onlara özendiğimizin farkındaydılar. O sigarayı tam söndürmez ve bir kenara koyup giderlerdi. Biz bıraktıkları bir-iki yudumluk sigarayı alır, çekerdik. Sonra gidip derdik ki, “Abi hani vardı, sen bıraktın, biz de içmiştik.” Bu sefer “Var ama parayla” derdi. Kaç para? Şu kadar. Satıcının alıştırma taktiğiydi bu. Tabii o zaman anlamıyorduk. Sarmasını bile bilmezdik, o sarılmış halini de verirdi. 11 yaşındaydık. Daha sonraları alıştık, içmeye başladık. Versene oradan, demeye başladık. Böyle başladık.

O HAPI SEMT ÇOCUKLARI MANİTACILIKTA KULLANIRDI

18 yaşımıza kadar böyle devam etti. O sıralarda Tophane’ye Almanya’dan gelen siklopal denilen bir hap yayıldı. İnsanlar esrarın yanında bunu kullanırdı. Bunun kafası bir farklıydı. Çünkü esrar daha çok sakinleştirir. İnsan tek başına içse de zevk almaz. Ama fazla konuşturmaz, daha çok düşündürür. Bazen güldürür. Düşmanını öldürmeye gidecek olsan esrardan bir cigaralık içtiğinde o insanı öldürmekten vazgeçer, sevgi bile beslersin. Böyle bir ruh haline sokar esrar. Kaçak getirilen siklopal hapının fazla kafası yok, sadece konuştururdu. Hiç konuşmayan bülbül olurdu. Semt çocukları bunları daha çok manitacılıkta kullanırdı. Kız tavlamada kullanırdı. Sonra Revonal denilen pembe-beyaz bir hap geldi Almanya’dan. Bu da konuşmanın yanında cesaret veren haptı. Bunu da kavgalarda kullanırdık.

KILIÇ ALİ PAŞA CAMİSİ’NİN ÇİNKOLARINI SÖKER SATARDIK

Ben daha çok esrar içtim. Diğerlerinden bir-iki sefer içtim. Benim içtiğim esrar tabii en çalışkan adamı tembel yapar. O zaman olumsuz etkiyi düşünemiyorsun ki. Ben esrarı çok seviyordum. Aşıktık. Hayatında kim var diye sorana esrar var, derdik. Paramız yoktu. Kılıç Ali Paşa Camii’nin üstüne çıkar çinkolarını söker satardık. Uyuşturucu almak için. Esrar satıcılarının zulalarını patlatıp çalardık. RACONU BOZAN ARKADAŞIMIZI AZ DAHA ASIP ÖLDÜRÜYORDUK O dönemde semtte sağduyulu abilerimiz de vardı. Tophane’den avukat çıkmış, savcı olmuş, hayatı boyunca ağzına esrar sürmemiş abilerimiz. Bu abilerimizin nasihatleriyle yavaş yavaş bıraktık. Kanka ekibimiz vardı. Bazı büyük abilerimiz bize Allah korkusunu aşıladı. Bunun ileride aileye verdiği, kendine verdiği zararları, biraz da işin manevi zararlarını anlattıkça bırakma noktasına geldik. 16 kanka bir gün içiyoruz. Hem de öyle bir içiyoruz ki... Büyük bir cigara yapmışız. Hem de gazete kağıdıyla yaptık. Herkes sırayla çekiyor. Büyük masanın önündeki sandalyeye oturup, çekiyoruz. Bir arkadaşımız sırası gelince bir sefer alması gerekirken iki sefer çekti. İki sefer çektiğinde raconu bozmuş, yanlış yapmış olursun. Bizim o günkü ruh halimizle birimiz hakim, birimiz savcı, birimiz avukat, birimiz cellat olduk. Ve o arkadaşımıza ceza verdik. O da razıydı. Asalım dedik. O ruh haliyle... İpi bağladık. Bir sehpanın üzerine çıkardık. O da tıpış tıpış çıktı. Biz bilmiyoruz ki ne yaptığımızı. İpi boynuna taktık. Tekmeyi vurmak üzereyken benim babam içeri girdi. Bir apartmanın zemin katıydı. Manzarayı gördü. Ve çocuğu sardı. Bana da çıkar şunu yaptı. İpi çıkardık.

KARAR VERDİK İÇMEMEYE DİNİ SOHBETLERE GİTTİK

Az daha arkadaşımızı asıyorduk. O gün bizim için miladdı. O akşam oturduk 16 arkadaş, biz ne yapıyoruz, biz bu işi bitirmeliyiz dedik. İçmemeye karar verdik ama öyle demekle de bitmiyor ki... Bizimle ilgilenen mahalledeki abilerimizin dini sohbetlerine gitmeye başladık. O şekilde başladık. Ben şahsen bırakacağım dediğim bir ay hem namaz kılıyordum, hem içmeye devam ediyordum. Aşağıda abdest alıyorum. Sonra hemen incecik bir tek kağıtla sarıyor, çekiyordum. İçip bitince de üst kata çıkıp namaz kılıyordum. Ama o namaz oluyor muydu? Bu mereti semtte de bitirmeliydik. Bir Pazar günü sözleştik bir arkadaşımızın evinde. Sabaha kadar içtik, ezan okunduğunda da elimizden bıraktık. Kılıç Ali Paşa Hamamı’nda yıkandıktan sonra sabah namazını camide kıldık. Kılmasını bilmiyoruz. Ne okunur da bilmiyoruz. Orada tövbe ettik.

TOPHANE’DE BU İŞ BİTECEK DEDİĞİMİZDE YIL 1979’DU

Sonra da semte geldik. Canımız esrar çekiyor ama söz verdik. Yukarıda Roma aile çay bahçesi vardı, İtalyan yokuşunda. Oraya gittik oturduk. Ne yapacağımıza karar verdik. Bu pislik buradan temizlenecek. Yıl 1979. 16 genç Tophane’de bu işin bitirilmesi gerektiğini düşündük. Ve böyle karar aldık. Yola çıktık. Bu yol, öyle bir yol ki, bu işi yapanlar mahallenin güçlüleri. Kavgada baş edemeyebilirdik. Tophane’de köhne bir kahvede oturmaya başladık. Orada kağıt oynanmazdı. Milli Selamet Particiliği vardı. Torbacılardan biriyle başladık. 16 arkadaş gidiyor diyorduk ki, Osman abi biz bu işi bıraktık, Tophane’de de bundan sonra yaptırmamaya karar verdik. Bu işleri buralarda artık satmayalım. Bizden sonra gelenler yapmasınlar. 18 yaşlarındayız. Karşı çıktılar. Kafalar kırdık. Sopayı eksik etmedik elimizden. Silahımız belimizdeydi. Çünkü Tophane’de herkesin silahı vardı. Ama öyle bir haz alıyorduk ki, akşam eve gittiğimizde güzel şeyler yaptık diye. Ne yaptık. Esrar satanın, hap satanın karşısına dikildik. Çok bedeller ödedik. Bu işte öldürülen kardeşimiz oldu. Her gün dayak attık. Sonra bu 16 kişi oldu 26, 36,46... Biz mahalle gençleri olarak evlere davet edilirdik. O zaman Tophane’de karşılık bulduk. Sayımız yükseliyordu. Evlerde konuşurduk. Zaman içerisinde bitti ama çok bedeller ödendi. Şu semt bugün bu haldeyse o 16 genç var.

TOPHANE PARKI’NDA 15 GÜNDE BİR ÖLEN OLURDU

1970-80 arasında Cemal diye bir kardeşimiz vardı. Uyuşturucu yüzünden evini de yaktı, kendi de yandı. Başka bir abimiz uyuşturucunun etkisiyle kendini camdan aşağı attı. O dönemler Tophane Parkı’nda 15 günde bir uyuşturucudan ölüm olurdu. O dönem esrar hep gizli içilirdi. Tophane’de ispiyonculuk yoktu. Yani dünyada en kötü şey nedir dediğimizde, delikanlılık içerisinde ispiyonculuktur. Eroin dahi içse, satsa kimseyi ispiyon etmezdik. Ya biz onu halledeceğiz, ya o bizi halledecekti. Bugüne kadar dövdüklerimiz, bugüne kadar vurduklarımız, dayak yediklerimiz polis kayıtlarında geçmez. Şikayetçi olmadık, olmadılar. Biz 1979’da başladık, 1986’da uyuşturucu satışı bitti.

SOPA ELİMİZDEN DÜŞMEZDİ ŞİMDİ OKŞAYARAK YAPIYORUZ

Bonzai denilen uyuşturucuyu biz tanımıyoruz. Onun insan üzerindeki etkisini, kafasını biz bilmiyoruz. Ama videolarda gördüğümüz kadarıyla sentetik olduğu söylenen dışarıdan ülkemize getirilen kısa zamanda ölümcül hale getiren, vücudunda da baloncukların sivilcelerin çıktığı, aklın tamamen gittiği sentetik bir uyuşturucu. Dolayısıyla bu bizi korkutuyor. Bizim semtimizde böyle şeyler yok denecek kadar azdır. Ama bu bizim için büyük bir tehlikedir. Biz meseleye şöyle bakıyoruz: Her koyun kendi bacağından asılmaz! Bugünkü beş kişi yarın yüzlerce olacak. Bir an önce semtimizde bu işi bitirelim. Bugünkü mücadele geçmişteki gibi olmuyor. Eskiden sopa düşmezdi elimizden diyorduk ya, artık gençlerimizi okşaya okşaya yapıyoruz mücadelemizi. Oğlumun arkadaşlarından birinin kullandığını söylediler. Oğlumla beraber ilgilendik. Onu yazlığıma götürdüm. 16 yaşlarındaydılar. Birkaç kez Bonzai içmiş. Telkin ettik, anlattık. Kankalık yaptım ona. Zaman ayırdım, mesai yaptım. Aslanlar gibi bıraktı. Şu anda üniversiteye gitmek için para biriktiriyor.

Eyüp Güzel: “Baba işçi, anne ev hanımı iki çocuklu bir aileydi. 18 yaşındaki erkek çocuk arkadaş ortamı nedeniyle uyuşturucuya başladı. Çocuk sabah işine giden akşam evine gelen biriydi. Uyuşturucunun ardından eve geç gelmeler, bazen  gelmemeler başladı. Babasının cebinden ve işyerinden para çalma olayı oldu. Çünkü aldığı maddeye para yetiştirmesi gerekiyor. Kullandığı zaman kendi kendine kabadayılık  yapmaya başladı. Birkaç kere dayak yedi sokağın ortasında. Elinde sopayla dolaşıyordu. Burası Tophane sana kimse eyvallah demez. STK’lar düzenli bir şekilde ilgilenmeye başladı. Çocuğu o şekilde 2,5 yıl uğraştıktan sonra kurtardık. Bu sürede kavgaya karıştı, birini yaraladı, cezaevine de girdi. Ailede huzur bitmişti, sokağında huzur bitmişti. Cezaevinden sonra normal hayatına döndü.”

 

 

İsmail Hız. 55 yıldır Tophaneli. Ahşap doğramacısı. “Benim çocukluğumda gençliğimde kahveci çay getirirken esrarlı sigarayla gelirdi. Bizim suratımıza üflerdi. Zamanla Anadolu’dan gelen bazı arkadaşlar çocuklarımızı kurtaralım diye, kendi hemşerileri, akrabaları ile Tophane’yi koruma altına aldılar. Nasıl yapıyorlar dersen, kaba kuvvetle ya da ikna ile. Bir daha burada böyle işleri yaparsan kolunu bacağını kırarız diyorlar. Satıcılara karşı kaba kuvveti doğru buluyorum.”

 

GÜLSUYU–GÜLENSU

Uyuşturucu ile mücadelede sembol 

Kentsel dönüşüm projeleriyle anılan bu iki mahallede en büyük sorun uyuşturucu satıcıları. Mahallenin kurucularından Niyazi Armutlu, Aljazeera’ye konuşmuştu:“Çeteler 45 kişiyi vurdu. Rantçı çevrelerle ilişkideler. Ne zaman halk toplansa çeteler birini vuruyor. Operasyon başlıyor. Burası İstanbul’un balkonu, rant için mahalle karıştırılmak isteniyor.” Uyuşturucuyla mücadelede simge haline gelen Hasan Ferit Gedik, Gülsuyu Mahallesi’nde uyuşturucu çetelerine karşı 29 Eylül 2013’te düzenlenen eylemde, silahlı bir grubun saldırısında hayatını kaybetti. Davası halen sürüyor. Bu olaydan bir yıl sonra bir başka cinayet iki mahalleyi de sarstı.


OKMEYDANI

Devriye, kimlik kontrolü meydanda halka teşhir

Burada da mücadeleyi mahallenin gençleri ve Halk Cephesi’nin yürüttüğünü öğreniyoruz. Maltepe Gülsuyu’nda Hasan Ferit Gedik’in öldürülmesinin ardından Okmeydanı’nda uyuşturucuya karşı mücadelenin sıklaştığını söylüyor Elektrik Teknisyeni Oğuz Aktaş. “Mücadele halka anlatılmazsa tepki gösterebiliyor. Uyuşturucuyu dışarıdan gelen kişiler satıyor. Devrimciler, mahallenin gençleri, devriye atıyorlar. Yeri geliyor kimlik istiyorlar, yeri geliyor üstünü arıyorlar. Suçüstü yapıyorlar. Son bir yılda Kürt gençleri de bu konuda mücadele etme kararı aldılar. Mahallenin içinde bir ay önce cezalandırmaya şahit oldum. Sağlık ocağının önünde yakalamışlar. Bu kişiyi mahallenin ortasına getirdiler halka gösterdiler. 30-35 yaşlarında. O kişi dövüldü. Halk da vurdu. Bir başka sefer de bir semt kafesinde uyarıya rağmen satış devam edince devrimciler baskın yaptı ve kafe dağıtıldı. Bu kişiler bir hafta içerisinde mahalleyi terk etmek zorunda kaldı. “Uyuşturucuya karşı semt bölge bölge ayrılmış, toplantılar yapılıyor. Komiteler var. “Uyuşturucu içenleri kazanalım” deniyor. Bir örnek veriyor Aktaş: “5-10 TL’ye aldığı bonzaiyi kullanıyordu. Bu kişiyi aramıza aldık. Hiçbir şeyi hatırlamıyor, sürekli gülüyordu. Gazi Mahallesi’ndeki Hasan Ferit Gedik Uyuşturucu Tedavi Merkezi’ne yönlendirdik.”

GAZİ MAHALLESİ

Satıcılara sivil baskın silahlı çatışmada 2 ölüm

Gazi Mahallesi’nde uyuşturucuya karşı mücadeleyi Halk Cephesi yürütüyor. Pankartlar, duvar yazılarıyla bezeli semtin sakinleri tedirgin. Çünkü daha geçen ay uyuşturucu nedeniyle yaşanan silahlı çatışmada Mehmet Çelik ile Mehmet Emin Akgül isminde iki kişi hayatını kaybetti. Mehmet Emin Akgül, o esnada evine gitmek üzere yoldan geçmekte olan bir lise öğrencisi olduğundan onun ölümüyle mahalle yasa boğulmuş. Gazi Cemevi Vakfı Başkanı Veli Gülsoy, cemevine gelen çocukların kolay kolay yanlışa düşmeyeceği kanaatinde. “Burada bana göre devlet görevini yapmalı. Yapmıyor. Diyelim ki bir adam uyuşturucu almış kafası dumanlı, ben ona nasıl müdahale edeceğim. Saldıracak. Onun üzerinde güvenlik güçleri durmalı.” Cemevinden ayrılıp yolda bir semt sakinine Hınıs Tekman Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin adresini soruyorum. 40 yıllık Gazili yolda bana eşlik ederken konuşuyoruz: “Sık sık uyuşturucu ile ilgili kavgalar, silahlı çatışmalar oluyor. Bu mahallede halkın birtakım olumsuzluklara baş kaldırması yüzünden polisin etkinliği azalmış durumda. Halk Cephesi kavga ediyor bunlarla. Geçenlerde Heykel Parkı’nda uyuşturucu satan bir evi bastılar, orada silahlı çatışma çıktı. Uyuşturucu satan öldürüldü. Yoldan geçen günahsız bir genç de öldü. Ben şahsım adına bu olaylardan huzursuzum. Bu mahalle böyle değildi. Son 15 yıldır bu hale getirildi. Ne yapmak isteniyor tam bilemiyoruz. Halk Cephesi’nin dışında uyuşturucuya karşı mücadele eden bir STK yok. Aklıselim insanlar sokağa çıkmalı.” Hınıs ve Tekman Derneği’ne ulaşıyorum. Bu kez de 40 yıldır Gazi’de yaşayan Başkan Kazım Açıkgöz’ü dinliyorum: “Uyuşturucu almış başını gidiyor. Adana Mahallesi’nde Heykel Parkı’nda ve Gazi Mahallesi’nin girişindeki sahipsiz kalan inşaatta satılıyor. Gazi Mahallesi’nin dışından insanlar satıyor. Son model arabalarla gelip gidiyorlar. Ciplere biniyorlar. En iyi restoranlarda yemek yiyorlar. Halk Cephesi dediğimiz örgüt gerçekten buna başkaldırdı. Çok sert tedbirler alıyor. Uyarılar yapıyor, bir-iki kere. Sonra cezalandırıyor. Bacağını kırma, dövme gibi şiddet biçimleri uyguluyor. Eğer uygulamasa bizim mahallede yaşanmaz. Cezalandırma yöntemini mantıklı buluyorum. Kardeşime de yapsalar destek veririm.”


EMNİYETİN YETERSİZ OLDUĞU ALGISI VAR
Yard. Doç. Hakan Yücel: Kent yoksullarının yaşadığı mahalleler, aynı zamanda kurumların etkin bir biçimde faaliyet göstermediği yerler. Tartışılan mahalleler sorunları kendileri çözmek zorunda kalmış, “baş etme stratejileri” üretmiş mahallelerdir. Emniyetin görevini yerine getirmediğine dair yaygın diyebileceğimiz bir algı söz konusu. Bu algı somut verilere dayanmasa dahi “toplumsal algı” olarak ciddiye alınmalı, oluşum koşulları ve çözüm yolları tartışılmalıdır. Uyuşturucu sorunu gibi ortak sorunlar konusunda, herhangi bir mahalledeki cemevi dedesi, camii imamları, hemşehri dernekleri, farklı siyasal parti teşkilatları, legal-illegal siyasal örgütler her beraber mücadele edebilmektedir. Uyuşturucu gibi sorunlara kendiliğinden müdahale edenler meşruiyetlerini, yerine getiril(e)memiş bir işlevi yerine getirmekten almaktalar. Bu tür müdahaleler, şiddet içererek, yasadışı konuma girebiliyor.