Tohum ve doğal hayat paneli

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Doğal hayatı korumak için, özellikle genetiği değiştirilmiş gıdalarla beslenmemek için iyi bir tohum ve tohumculuğa ihtiyaç var'' dedi.

cumhuriyet.com.tr

Arınç, Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) tarafından Crowne Plaza Otel'de düzenlenen Tohum ve Doğal Hayat Paneli'nin açılışında yaptığı konuşmada, toplantının çok önemli olduğunu, davet edilmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Konunun teknik yönünü çok iyi bilmediğini ancak konuya ilgi duyduğunu belirten Arınç, TÜRKTOB Başkanı Hakkı Şafak Ses ve doğal yaşam konusunda Uzman Prof. Dr. Suat Arusan'ın alanın iki önemli ismi olduğunu söyledi.

Her iki ismin aynı zamanda hemşehrisi olduğunu anlatan Arınç, Ses ve Arusan'ın alanlarında çok önemli işlere imza attıklarını ifade etti. Arınç, ''Tohum ve tohumculuk tarım açısından çok önemli, doğal tedavi yöntemleri bugün sadece Türkiye'nin değil bütün insanlığın en önemli konusu'' dedi.

Konuya ilgi duyan ve Türkiye'nin gündemine taşıyanlara teşekkür eden Arınç, son yıllarda insanların sentetik, yapay ilaçlar yerine yeniden doğal yöntemlere yöneldiğini anlattı.
Arınç, yıllardan bu yana dışarıdan tohum getirildiği ve Türkiye'nin tohum üretiminde yeterli düzeyde olmadığının konuşulduğunu ifade ederek, ''Gerçekten geçmişte tohumculuk yoktu ya da yok denecek kadar azdı. Ancak buna ilgi duyan insanlar başta konunun doğrudan tarafı olan bakanlığımız ve sonra da meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri bu konuyu Türkiye'nin gündemine taşıdı'' diye konuştu.

Arınç, 20 yıl önce Avustralya'da yaşadığı bir anısını paylaşırken, şunları söyledi:

''Avustralya 7,5 milyon kilometre kare toprak, Türkiye'nin 10 misli ama nüfusu 14 milyondu. Ortası tamamen çöl ama kıyıları denize açık. Avustralya büyükelçiliğinden vizeyi aldığımda elime bir kitapçık tutuşturdular. Orada 'Korunan Ülke Avustralya' diye yazıyordu. İlgiyle okudum ama daha önce büyükelçimiz bana tembihatta bulundu, 'Avustralya'ya silah sokmak suçtur ama yağlı bitkiler ve tohum sokmak daha büyük bir suçtur.

Sakın ola konservelerle, tohumlarla, bitkilerle, orada yemek üzere götüreceğiniz şeylerle gitmeyin bunlar kesinlikle yasaktır, içeri sokmaya çalışmayın büyük suçtur' dediler. Çok garibime gitti. Yıllarca evvel hacca giderken analarımız tarhanadan peynire kadar herşeyi koyardı. O zaman böyle oteller, herkesin önüne çıkan açık büfe yemekler de yok. Annelerimiz bu işlerle uğraşır babalarımız da önce çarşı tavafı, sonra Kabe tavafı yapardı. Şimdi öyle değil. Gerçekten bunu bizzat yaşadım. Avustralya'da denizde yanınızda fokların yüzebildiğini görebilirsiniz. İçtiğiniz sular yağmur suyu kadar temizdir. Hava ve gökyüzü fevkalade aydınlıktır. Dünyanın 4 konuda en büyük üreticisi durumunda.

Burada bir yerden bir yere geçiyoruz. Çok güzel üzümleri var. Yolculuk sırasında bir kısmını yedik. Bir yerden bir yere giderken 8-9 saat gitmek lazım. Benzinlikler 300 kilometrede bir. Gece arama yaptılar, yarım kalmış üzümü gördüler. 'Bunu bu tarafa götüremezsiniz' dediler. 'Niye' dedik. 'Çünkü bu tarafa geçmesi yasak. Ancak o eyalette üretiliyor, bu tarafa geçmesi yasak' dediler. Bunu hiç unutmadım. Hırsımızdan geri kalan üzümü o tarafta bitirdik. Bu tarafa geçirmedik.

Bu hassasiyet nedir, fazla mı, eksik mi bilmiyorum ama doğal hayatı korumak için özellikle genetiği değiştirilmiş gıdalarla beslenmemek için iyi bir tohum ve tohumculuğa ihtiyaç var. Türkiye toprakları endemik türlerden tutun, binlerce çeşit canlı barındıran çok geniş bir coğrafya. Burada başka ülkelerde olmayan bitki ve hayvan çeşitleri varsa biz tabiatımızı korumak mecburiyetindeyiz.''
 

''Kendimize yabancılaştık"

Tohumculuk konusunun hem gelir hem de verimlilik açısından büyük önem taşıdığına işaret eden Arınç, doğal tedavi yöntemlerinin de literatüre fazlasıyla yerleşen konulardan olduğunu söyledi. Arınç, ''Bazı konuları yıllarca Türkiye'de uygulamış ve başarılı olmuşken sonraları terk etmişiz. Bizim terk ettiklerimizi dünya uygulamaya başladı ve gıpta etmeye başladık. Kendimize yabancılaştık. Doğal tedavi yöntemleri konusunda kendine yabancılaşan bir ülke olduk'' diye konuştu. Arınç, yapay ilaçların yerine bitkisel tedavi yöntemlerinin de kullanılması çok doğru bir meseleyken Türkiye'de adeta idamlık suç haline geldiğini söyledi. Şimdi bu konunun yeniden gündeme geldiğini belirten Arınç, asrın getirdiği teknolojik yeniliklerle çok daha bilimsel bir noktaya getirileceğini belirtti.

Virüslerin arttığını, ''şeytani hale geldiğini'' belirten Arınç, ''Siz domuz gribiyle baş etmeye çalışırken onlar keçi gribini çıkarıyor. Bu nasıl bir şeydir? Ona göre ilaç üretiyorsunuz, daha ilacın patentini almadan veya kutuya doldurmadan virüsler başka bir hastalıkla karşımıza çıkıyorlar. Suyun, doğanın kirlendiği ve bu kirlenmiş doğadan etkilendiğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Virüslerle, hastalıklarla baş edemeyen, sadece onları belli baskı altına alabilen tedavi yönteminin çok verimli ve başarılı olmadığı da muhakkak. Arayışlar içinde olmalıyız. Bu arayışları yapanlara destek olmalıyız ve bu yöntemleri mutlaka denenecek noktaya getiren bir çaba içinde olmalıyız'' şeklinde konuştu.

Tarıma, büyük destek verdiklerini anlatan Arınç, sadece bu yıl 6,5 katrilyonluk yeni bir destek planıyla ortaya çıktıklarını söyledi. Arınç, desteklerin yanı sıra yıllarca ihmal edilmiş konuların bir bir çözülür hale gelmesinin çok ileri adımlar olduğunu dile getirdi. Önceden memleketi Manisa'da tohum üretimi için sadece Hammalın Kırı bölgesinde sözleşmeli tohum üreten devlet üretme çiftliklerinin yeri bulunduğunu belirterek,''Akhisar'da çiftçiler sözleşmeli pamuk üretirlerdi. Ondan alınanlardan seçilerek tohum meydana getirilirdi. Küçücük bir yerdi. Sadece depolar vardı. Şimdi daha bilimsel ve büyük ölçekte bu işi yapıyoruz'' dedi. Arınç'a, konuşmasının ardından TÜRKTOB Başkanı Hakkı Şafak Ses tarafından plaket verildi.