Timothy A. Pychyl'dan 'Prokrastineyşın'
Timothy A. Pychyl “Prokrastineyşın”da, ertelemenin, hiçbir şekilde istemli gerçekleşmeyen ve öncelikleri belirlemenin bir parçası, savsaklamanın ise “hemen şimdi harekete geçebileceğimizi bilmemize rağmen, yapılması gereken bir iş veya yerine getirilmesi gereken bir görevle istemli ve daha ziyade kasıtlı biçimde ilgilenmemek” olduğunu belirtiyor.
Coşkun Türkan
Kitap adları ve kapak tasarımları, yayınevlerinin en çok önem verdiği konulardan biri. Hele içinde bulunulan süreç, Tayfun Atay’ın söylemiyle, popüler kültürün yörüngesine girmiş, “görgü”den çok “görüntü”nün, “düşünceden” çok “popülaritenin” hâkim olduğu “meşhuriyet” çağı ise bu daha da önemli hale geliyor. Söz konusu kitap olunca bu tespiti yine de ihtiyatlı kullanmakta fayda var. Bu sadece “mazrufun” değerinin azalmasıyla “zarfın” öne çıkarılmasının bir sonucu değil elbette; “mazrufun” da hak ettiği bir “zarfla” okur karşısına çıkarılmak istenmesinin bir sonucu. Böyle bir girişi yapmamın nedeni ise yayın hayatına yeni giren Metropolis Yayıncılık’ın okurla buluşturduğu yeni kitabı “Prokrastineyşın”. Dikkat çeken bu başlık, daha fazla merak uyandıran ve sizi kendine çeken uzun bir alt başlıkla tamamlanmış: “Başlanıp Bitirilmesi Gereken İşleri İnatla Erteleme, Savsaklama ve Oturup Çalışmak Yerine Ivır Zıvır Şeylerle Oyalanma Alışkanlığıyla Mücadele Kılavuzu”. “Eğer bu kitabı okuyorsanız, büyük olasılıkla savsaklama alışkanlığınız canınızı sıkıyordur” girişiyle başlayan kitabın yazarı ise yirmi yıldır savsaklama davranışının sırları ve çözümleri üzerinde çalışan ve bu konuda bir çok akademik yayın yapan Timothy A. Pychyl. Carleton Üniversitesi’nde psikoloji bölümünde görev yapan Dr. Pychyl’ın, “Psychology Today”de yayınlanan “Erteleme” blog sayfası ve “Iprocrastinate” Podcast Yayınları’yla da geniş bir okur kitlesine sahip olduğunu öğreniyoruz.
SONRA YAPMA İSTEĞİ
Kitap aslında tanıdık bir konuyu ele alıyor. Gündelik hayatta yapmamız gereken ve hatta aciliyeti olan bir işi, isteyerek yani farkında olarak ötelediğimiz olmuştur muhakkak. Mesela yetiştirmeniz gereken bir yazı, proje veya ödev var. Bunun farkında olan siz, bunu gerçekleştirmek için masaya oturduğunuzda, “daha çok vakit var”, “bu gece birkaç saatte hallederim bunu” düşüncesiyle hareket edip meşhuriyet çağının onca dikkat dağıtıcı unsurlarının peşinden sürükleniyorsunuz. İnternette o an aklınıza gelen ve aciliyeti, hatta gereği olmayan bir videoyu izliyorsunuz, mailerinize bakıp gereksiz olduğunu düşündüklerinizi temizleme yoluna gidiyorsunuz veya “en iyisi bunu yarın yaparım” düşüncesiyle o an için yapmanız gerektiğini düşündüğünüz başka bir işe yönelerek oysa hiç gerekliliği yokken masadan kalkıyorsunuz. Kısaca “savsaklıyorsunuz.” İşte pek çoğumuza bir yerden tanıdık gelen bu davranış biçimi, kökeni Latince olan ancak “nedense” bir türlü gel(e)meyen, “yarına erteleme” anlamındaki “Prokrastineyşın.”
Nüfusun hiç de azımsanmayacak bölümünde kronik olarak bulunan savsaklama davranışını Dr. Pychyl şöyle açıklıyor: “Yapılacak bir işin veya faaliyetin bile isteye ertelenmesidir; hem de bu ertelemenin kişinin iş verimliliğini ve hatta söz konusu faaliyette veya bizzat kendisine dair hissiyatını olumsuz yönde etkileyeceğini bile bile.” Bu noktada “erteleme” ile “savsaklama” arasında önemli bir fark olduğunu da belirtmek gerek. Nitekim Pychyl da ertelemenin, hiçbir şekilde istemli gerçekleşmeyen ve öncelikleri belirlemenin bir parçası, savsaklamanın ise “hemen şimdi harekete geçebileceğimizi bilmemize rağmen, yapılması gereken bir iş veya yerine getirilmesi gereken bir görevle istemli ve daha ziyade kasıtlı olarak ilgilenmemek” olduğunu belirtiyor.
Görüldüğü gibi “sonra yapma isteğini”, “bugüne/ şimdiye” taşımama durumu var oldukça savsaklamadan kurtulma şansınız yok. Çünkü “sonra”, bir “sonrayı” oluşturma olasılığına kuvvetle sahip. Bu konuda yapılan çalışmalar, söz konusu davranışı gösteren kişilerin daha fazla olumsuz duyguyla yüklü olduğunu, başta stres olmak üzere daha fazla sağlık sorunuyla karşı karşıya kaldığını ve egzersiz yapma, sağlıklı beslenme ve yeterince uyuma gibi sağlık açısından yararlı/ gerekli davranışları ertelediğini ortaya koyuyor. Bu durumda bireyin neden böyle bir yola başvurduğu, meşru bir soru olarak gündeme gelebilir. Dr. Pychyl, buna dürtüsel itkilerin, yani “savsaklamaya giden yolun taşlarını, bize kendimizi iyi hissettiren şeyler(in)” yol açtığını belirterek şöyle devam ediyor: “Hemen şimdi kendimizi iyi hissetmek istiyoruz ve bir an önce moralimizi düzeltecek olan şey her neyse onu yapıyoruz, genellikle de uzun vadeli hedeflerimiz hilafına.”
“MEŞHURİYET ÇAĞI”NDA ZAMAN HIRSIZLARI
Kronik savsaklarda ise kısa vadede morali düzeltmenin, kilit mesele ve hemen her şeyden öncelikli olduğunu belirten yazar, kronik savsakların bir an önce bu ruh halinden kurtulmak için görevi bir başka zamana erteleme yönündeki itkiye teslim olduğunu vurgular. Görüldüğü gibi “şimdinin” baskısından kurtulma isteği ve çabası, “ötelemeye”, yani savsaklamaya yol açar. Buna ihtiyaç duyulması ise “şimdi”ye ya da “an”a bir ödül olarak algılanır. Bu noktada, “Ne yapmalı?” sorusu gündeme gelir. Dr. Pychyl, manevi bahçemizin başka bir yerini yeşertmekten vazgeçebilmeyi göze almak gerektiğini belirterek “savsaklama anında ilk yapılması gereken şey(in), yerimizden kıpırdamadan öylece durmak olduğunu”, bireyin kendisini iyi hissettirecek bir eyleme yönelmemesi gerektiğini ve “Yarın değil bugün, sonra değil şimdi, bir ara değil hemen” işe başlanması gerektiği üzerinde durur. Yazarın da vurguladığı gibi özellikle yapılması gereken, işe başlamanın ve “Neden şimdi değil, yarın?” diye sormanın, savsaklamaya karşı atılmış ilk ve en kritik adım olduğu ortada.
Diğer bir ifadeyle dışsal zaman algısından kurtulup “an’ın” kıymetini bilmek ve bu doğrultuda adım atmak gerekir. Ayrıca yapılacak işle ilgili “motive olmamız gerektiği yönündeki yanlış fikirlerden”, “baskı altındayken daha iyi çalışıyorum” gibi “bahanelerin efendisi” olacak ruh halinden kurtulmanın ve hedefe güçlü bir şekilde bağlanmanın, kısaca insanın kendi kendisini yola getirmesinin ve kararlılığının, savsaklamaya karşı en önemli adımlar arasında olduğu söylenebilir. Bunun yanında savsaklanma davranışı, kişilik özellikleriyle yakından ilgili olduğundan, “hangi uyaran karşısında hangi tepkinin verileceğinin önceden kararlaştırılması” da bir diğer önemli adım. Ancak bütün bunların, sorunun nihai çözümünü oluşturduğunu söylemek elbette mümkün değil. Zira yerleşik bir davranış biçimini ortadan kaldırmak kolay olmadığı gibi savsaklamaya yol açan etmenler ve yol açma iradesinin de bir o kadar kolay olduğu ortada. Dolayısıyla savsaklama alışkanlığını atmak, bu konuda irade koymak, süreç gerektiren bir programa ihtiyaç duyar.
Özellikle günümüzde “zaman hırsızları” olarak nitelendirebileceğimiz iletişim teknolojileri ve bu teknolojilere bağlı olarak gündeme gelen başta sosyal medya gibi unsurlar, prokrastineyşının en önemli besin kaynakları olarak karşımıza çıkar. Bu bağlamda, “varlık ispatının” en sihirli alanlarından biri olan sosyal medya, anlık tatmin sağlama gücüne sahip olma özelliğiyle bireyleri kendine tabi kılabildiği gibi savsaklama davranışına da hızla kapı aralar. “Bize kendimizi iyi hissettiren şeylerin cazibesine kapılmamamız” gerektiğini vurgulayan Dr. Pychyl’ın, söz konusu iletişim teknolojilerine karşı çözüm önerisi ise oldukça basit: Çalışmaya başlamadan önce bu teknolojinin o an işe yaramayan bazı unsurlarından kurtulmak. Yani bilgisayarın işe yaramayan programlarını, örneğin “savsaklama şöleni”nin en önemli unsuru olan internet bağlantısını ve telefonun mesajlaşma uygulamalarını kapatmak, e-maillere bakmamak gibi. Ancak eklemek gerekir ki “özdeğişim(in), hiç bitmeyen bir yolculuk” olduğunu, “bunun sabır ve azim istediğini” vurgulayan ve “kitabı, okurların meseleye çabucak vakıf olabilmesi için kısa tutan” yazar da sorunların aynı hızla çözülemeyeceğinin farkında.
Prokrastineyşın/ Timothy A. Pychyl/ Çeviren: Onur Öztürk/ Metroplolis Yayınevi/ 120 s.